Mirzan'da ASTRONOT olmak...Datli bali ballll Datli bali ball Evet, benim alarmım çalmaya başlamıştı. Her sabah bu sesle uyanır ve babamın ya da annemin uyanmış olması için dua ederdim ki, onları uyandırana kadar o soğuk kış gününde başının üstündeki tepsisiyle tatlıları satan Yılmaz abi bizim sokağı geçmeden ona yetişebilmek ve birkaç tane tatlıyı bizimkilere aldırabilmek için debelenirdim. Ama maalesef ki bir sabah tatlı satan abiyi kaçırmıştık. Moralim bozuk bir şekilde yorganı basıma çekip dudaklarımı büzüp üzgün üzgün öylece kalakalmıştım. Akşamında ise babamın eve getirdiği kuzine sobanın yarın sabaha kurulacak olmasıyla mutluluktan uçar gibi olmuştum. Çünkü herkes erkenden kalkacaktı ve yeni sobamız kurulacaktı. Heyecanla sabahı bekleyenin bir tek ben olduğumu düşünürken, anemin heyecandan uyuyamadığını yıllar sonra öğreniyordum. Ve sabahın ilk ışıkları buğulanan camdan içeri süzülüyordu. Ben henüz uyanmadan, hatta tatlıyı satan abinin sesi daha duyulmadan bizimkiler uyanmıştı. Sobanın kurulmasıyla uğraşılmaya başlanmıştı ki, seslerden ben de uyanmıştım. Heyecanla yorganın altından o sesi beklerken, az sonra gümbür gümbür yanan kuzinenin sesinden başka bir şey duyulmuyor ve yanımda uyuyan kardeşim Baran'ı dürtüp uyandırıyorum. Kısık ses tonuyla ona pencereden dışarıyı gözetlemesini söylemiştim. Birkaç dakika bekledikten sonra dayanamayıp yatağımdan kalktığımda, Baran'ın, iki elini çenesinin altına koyup pencerenin önünden dışarıyı izlediğine şahit olmuştum. Yanına geçip pencerenin önünden dışarıyı izlemeye koyuluyorum… Dakikalar geçmiş ama benim alarmım olan tatlıcı abi, vakti gelmesine rağmen hala yoktu ortalıkta. Zorla da olsa kahvaltıya indirilmiş ve moralim bozuk olduğundan bir şey de yiyememiştim. Durumu fark eden babam , ‘bugün belki işi çıkmıştır ya da hastalanmıştır, yarına gelir, ben size tatlı alırım' diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Kahvaltıyı yapar yapmaz anneme yan komşuya gideceğimi söylediğimde saat 10,00'a geliyordu ve ev ahalisi tümüyle uyanmıştı. Sıkıca giyindikten sonra yan komşumuza gidip arkadaşı çağırdığımda, kahvaltısını yapmasına rağmen annesinden ‘kapının önünde kardan adam yapacağız' diyerek kopardığımız zorlu iznin ardından kendimizi Mirzan Mahallesi'nin gerilim saçan sokaklarının buzlu kuçelerine atmıştık. Pencereden adeta bizleri beklercesine bakan arkadaşımız Keko da bize katıldıktan sonra diğer arkadaşlarımızın evlerine yaklaşınca yüksek sesle bağrışıp şarkılar soyluyorduk. Ki, onlar da dışarıya çıktığımızı bilip bize katılsın diye... Nihayetinde de öyle oluyordu. Önce Nevzat ardından Birol, Mücahit, Umut, Çetin, Erhan, Mehmet, Aliş ve şuan hatırlayamadığım birçok arkadaş bize dahil olunca her sokak başında karda çukurlar oluşturup tuzaklar kurmuş, koca bir kardan adam yapmış, kar topu için mevziler oluşturmuş ve akabinde doyasıya kar topu oynamaya başlamıştık. Soğuk havaya rağmen ensemizden süzülen ter, iyiden iyiye yorulduğumuzun işaretiydi adeta. Biraz kurulandıktan sonra tekrar dışarı çıkmak için sözleşerek evlere dağılmıştık. Ben ve iki arkadaşım, evlerimiz yan yana olduğu için birlikte yürüyorduk. Arkadaşlardan birinin evinin önündeki bahçeden içeri girince, yorgunluktan takatsiz kalan bedenimizle karın üzerine yığılırcasına uzanmıştık. Ve akşam karanlığı hissedilir olmuştu. Yıldızlar bir birine bakışıyor, bizler ise dolunayın gökyüzündeki duruşunu hayranlıkla izliyorduk. Üçümüz de gökyüzünü izlerken bir anda dönüp yanımdaki arkadaşa “sen büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sordum. “Astronot olmak istiyorum” deyince önce afalladım, sonra arkadaşıma dönerek “Keko hele bak, Ömer kafayı yemiş” dedim ve tekrar Ömer'e dönerek “Sen deli misin? Uzaya gideceksin, Mergela'dan başka nereye düşsen paramparça olursun” dedim. (Mergela; Mirzan'ın hemen arka kısmında akan, yazın yüzmeye gittiğimiz bir dere yatagı) , Hayatın acımasızlığını bilmeden, meğerse arkadaşımın hayallerine ilk darbeyi ben vurmuşum, hem de hiç bilmeden ve istemeden.. Yıllar geçti, büyüdük, hem de hiç aklımızın tasavvur edemeyeceği kadar büyüdük… “Evet, dünyanın en iyi astronotlarından biri olan arkadaşım, Nasa'da başarılarına başarı katıyordu...” Bunu söylemeyi gerçekten çok isterdim tabi ki… Ama başta ben, hayallerine kör bir bıçak darbesi vurmuştum. Mirzan'ın yoksul sokakları dahil yaşadığımız hiçbir mekan yada kişilerden destek almak bir yana, başta ekonomik şartlar olmak üzere yaşama tutunma, hayatta kalabilme, geçim sıkıntısının buhranı vs. gibi nedenlerden dolayı yine de kendimizi şanslı his ediyorduk. Çünkü liseyi bitirebilmiştik. Ve sadece liseyi bitirmek, hiçbir eğitim alamamak, maalesef astronot olmaya yetmiyordu… Geçtiğimiz günlerde arkadaşımla oturup maziyi yâd ederken bu mevzu da açılmıştı. Arkadaşımın gözlerinin içinin parladığını fark ettim. Üzülsem, bozulsam ve boğazım düğüm düğüm olsa da dudaklarımdan dökülen cümleler ; “Umarım çocuklarımız istedikleri meslekleri edinebilir ve bizim gibi koyu kahverengi bir yaşamın sersemletici feleğine çarpmazlar” olabildi. Şimdi her birimiz farklı iş alanlarına yöneldik. Geçen zaman ve hayat şunu öğretti ki; “O kadar zor şartlar ve yoksulluğa rağmen komşuluk ilişkilerinin güzelliği dünyanın tüm servetlerine değerdi. Mahalledeki her kadın, bizler için anne değerindeydi. Şimdilerde gençler arkadaşının evine rahatlıkla gidemezken, bizler için mahalledeki her hane kendi evimiz misaliydi. Her evin annesi yedir içirir, hatta çocuğunun yanında yatırırdı.. Çok iyi hatırlıyorum ki, o annelerin hiç birinin yüzünde en ufak bir mutsuzluk ifadesi yoktu… O zamanın mutluluğu, huzuru günümüzdeki kadar pahalı değildi. İstekler, beklentiler, filan kişi bunu almış bende isterimden çok daha farklıydı. Kışın, evin erkeğinin evine getireceği kelle paça, alacağı bir soba, yada yazın köyden getireceği birkaç yük odun, bahçelerine dikeceği birkaç meyve ağacı tüm ev ahalisinin mutlu olmasına yetiyor da artıyordu bile… Mutlu değiliz, olamıyoruz da... Çağın tüm teknolojik aletlerine ya da en pahalı ürünlerine sahip olsak da Mirzan Mahallesi'nin sokaklarında elimizde tandır ekmeği ve üzerine sürülmüş biraz salçayla akşama kadar sokaklarda koşturduğumuz kadar mutlu değiliz ve eminim ki hiçbir zaman da olamayacağız… Bingöl'ün en yüksek, en sert, en güzel mahallesi Mirzan'da astronot olamasak da evlerin bacalarından gökyüzüne süzülen her dirhem duman huzurun ve mutluluğun en somut hali olarak yüreklerimiz kalacaktır... Mutlu olabilmek ümidiyle… Esen kalın...
YORUM YAZIN
|