Kuzey' e seyahatDünyada iki tür insan vardır: Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanan; bir de dünyanın kendi varlığına bağlı olmadan döndüğüne inanan. Başka bir tabirle yaşadıkları muhiti dünyanın en güzel yeri olduğuna sonsuz inananlar ve bir de kendi muhitlerinin dışında başka güzel yerlerin de olabileceğine inananlar. Evrenselliğe açık olmayan her düşünce, insana yeni zindanlar örer! Seyahat, insan zihnini özgürleştirir, verili kimliklerden bizleri azat eder ve bizi kainatta daha çok barışçıl kılar. Seyahat edenler, genelde ikinci şıkka inanan insanlardır. Benim için hayat, hep ikinci şıkta nüksetmesi için çabaladım - durdum desem yalan olmaz. Kendi muhitini, kendi kavmini, kendi inancı dışında başka dünyalara açılmak istemeyen insan, kanımca henüz kişisel tekamülünü tamamlamamış demektir. Dünya, her zaman bir bütünlüğe sahip bir gezegen olageldi. Fakat insanoğlu kendi o dar zihniyetine göre dünyayı parsellere bölüp yaşamayı yeğledi. Dünyanın parsellere bölünüp paylaşılması ve milli hudutlara hapsedilmesi, bana hep egoizmin ve korkunun absürdü olagelmiştir. Kâinatın varlığı ve mahiyeti milli hudutlara aykırıdır. Çünkü; gökte uçan kuşlar var, sınırları aşan sular var, dünyayı saran hava akımları var. Ayrıca iktisadi kaynakların dağılımına da baktığımızda her birinin yeryüzünde farklı enlem ve boylamlara serpilmiş olduklarını görmekteyiz. Benim için yeryüzü insana mescid, gökyüzü de örtü kılınmıştır. Çünkü insanoğlu tanışmak, görmek ve farklı olanı keşfetmek ister. İnsanların, kültürlerin ve milletlerin bu küre-i arzda birbirlerinde alıp- verecekleri o kadar şeyleri vardır ki saymakla bitmez. Yeryüzünde hiçbir millet, kendi kendine yeterli şartlara sahip değildir; herkes birbirine bağımlı kılınmıştır. Bağımlılık esastır, bağımsızlık ise büyük bir ütopyadır. İnsanın ontolojik yanına baktığımızda onu görürüz. Onun için insan, bir yanıyla yeryüzünde bir haymatlostur. Kainat ona döşek ve gökyüzü de ona yorgan kılınmıştır. Bu duygular içerisinde kuzeye seyahate çıktım. Bir döneme şahitlik etmek ve o döneme ait insan –kainat ilişkisini yerinde gözlemek istiyordum. Stefan Zweig'ın Rusya ile ilgili güzel bir tesbiti var; “günümüzün ve geleceğin dünyasını tanımak isteyen her insan, yaşamında en az bir kere olsun Rusya'yı görmek zorundadır.” der. Ben de bu sözün peşinde Rusya'ya doğru yola çıktım. Steplerin ve uzun beyaz gecelerin hüküm sürdüğü yerleri görmek bende farklı duygular uyandırıyordu. Çocukluğumdan kalma Ruslarla yapılan savaşlarda anlatılan esir düşen insanların hikayeleri …Kıtlık dönemlerine ilişkin hafızama kazınan trajediler ve Çarların yaşadığı ve inşa ettikleri St. Petersburg ve Bolşeviklerin kurduğu Moskova'ya doğru yolculuğa çıkmanın telaşıyla valizimi hazırladım. Bu iki döneme ait eserleri, mimari yapıları, kainat ve kalkınma ilişkisini yerinde görmek için adeta bir antropolog gibi heyecanlıydım. İki dönem ve iki farklı dünya görüşünün hüküm sürdüğü yerleri görmek, geziyi baştan cazip kılıyordu. Bir tarafta soyluların, zenginlerin ve çarların hüküm sürdüğü St. Petersburg şehri; diğer tarafta ezilenlerin, yoksulların, köylülerin ve proleterlerin hüküm sürdüğü Moskova şehrini görmek için adeta sabırsızlanıyordum. Slav ırkı kadar iki dönemin kültürel şokunu yaşayıp test eden başka bir ırk yoktur yeryüzünde. Rusya'yı ve Rusya'nın bu iki şehrini anlatmadan önce bu topraklarda yaşayan insanların sosyo-kültürel tutumlarını bir sonraki yazımda paylaşmak temennisiyle yazımı burada noktalıyorum. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|