Küreselleşme, sanayileşme ve şehirleşmeŞehirlerin ortaya çıkışı çok eski tarihlere dayanmaktadır. Uzun tarihi bir geçmişe sahip olmalarına rağmen XIX. yüzyıl başlarına kadar şehirlerin gelişimi çok yavaş olmuştur. Sanayileşme süreci ile birlikte şehirler, hızlı bir şekilde büyümüş ve çok sayıda küçük yerleşim birimleri şehire dönüşmüştür. Şehirleşme açısında Sanayi Devrimi bir katalizör olmuştur. Sanayileşme ile birlikte şehirler giderek artmış ve toplumsal açıdan cazibe merkezlerine dönüşmüşlerdir. Şehirleşme açısında sanayileşme önemli bir faktördür. Şehirleşme açısında sanayi “bağımsız bir değişken” olarak tek faktör olmasa da ana faktör olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir tabirle sanayileşme, şehirleşmeyi hızlandırırken, şehirleşme sanayileşmenin kaçınılmaz sonucu olmaktadır. Şehirlerin büyümesi ve gelişmesi sanayileşmeyle doğru orantılı olmuştur. Sanayileşme, şehirlerin hem demoğrafik hemde hacimsel olarak büyümelerini etkilemiş ve etkilemektedir. Gelişmekte olan ülkelerde şehirleşme, batılı toplumlarına göre farklı bir tarihi seyire sahip olmuştur. Gelişmekte olan toplumlarda şehirleşme süreci farklı tarihsel, kültürel ve sosyo-ekonomik faktörler tarafında şekillenerek gelişmiştir. Küreselleşme ile şehirleşme arasındakı ilişkiye baktığımızda; tarihi seyirin farklı bir boyuta doğru evrildiğini görüyoruz . Bir kere heterejon yapının monopolitik yapıya baskın geldiği ve farklı etkenlerin öne çıktığını görüyoruz. Ulus-devletlerin fiziksel ve ekonomik sınırların önemsizleştiği, eğemenliğin törpülendiği ve yeni sorunlar karşısında çözüm üretemedikleri görülmektedir. Bu süreç ile birlikte Ulus devletin büyük sorunların çözümü için gereğinden küçük ve küçük sorunların çözümü için gereğinden büyük durum arzettiği görülmektedir. Bu sebeple üreten şehirlerin üretim kapasitesi ve iktisadi yapının tarihsel seyri açısında küreseleşmenin bir gereklilik olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Özellikle ulaşım ve teknolojik alanda yaşanan hızlı gelişmeler, toplumların sosyo-ekonomik, politik, ekolojik ve kültürel yapılarında temelli değişimlere sebep olmuş, nüfusun büyük bir kısmının şehirlerde ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmasına, işbölümü ve uzmanlaşmanın hızlanmasına etki ettiği görülmektedir. Sermayenin, enformasyonun, teknolojinin ve kısmen emeğin küreselleşme birlikte "küresel şehirlerin” ön plana çıktığı görülmektedir. Temelde, küreselleşen dünya ekonomisi bu değişimlerin temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda fordist üretimden postfordist üretime doğru yaşanan değişim sadece üretim sistemlerinde değil, mekansal alanların yönetiminde de yeni boyutlar ortaya çıkarmıştır. İletişim ve haberleşmedeki teknolojik değişimler, serbest sermaye hareketliliğiyle birleşince hem ulus-devlet üstü örgütlenmeler, hem de ulus-devlet altı örgütlemeler ortaya çıkmıştır. Bu dünyada şehirleşme açısında yeni bir durumdur. Sosyo-ekonomik alandaki bu değişme ve gelişmeler, mekansal yerleşimleri kökten değiştirmiştir. Geleceğinin yeni şehirlerini bu kopsent bağlamında düşünerek tasarlanmalı ve mekansal planlamada bu doğrultuda kurgulanmalıdır.Aksi takdirde küresel ölçekte hem iktisadi hemde şehirleşme açısında başarı sağlanamayacağı ortadadır. Dünyayı, artık devletlerin değil şehirlerin yönettiği bir dönemde olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bağlamda küresel şehirlerin özelliklerine bakıldığında; Çok büyük bir hinterlanda ve alt bölgeye hükmettikleri, Estetik ögelerin ve farklı yapıların sosyal doku ve mekansal yapı ile birlikte harmanlanıp planlandığı, Uluslararası olay ve toplantılar için etkin role sahip oldukları, (örneğin: Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'ne ev sahipliği yapan New York) Çok büyük bir nüfusa ve heterejon bir yapıya (metropolitan) sahip oldukları, Ulaşım ağı açısından uluslararası havaalanlarına, demir yollarına ve deniz yollarına sahip oldukları, Uluslararası finans kuruluşlarına, hukuk bürolarına, büyük şirketlere, holdinglere, borsalara ya da dünya ekonomisine ev sahipliğini yaptıkları, Fiberoptik Wi-fi cep operatörü, hızlı iletişim ağı gibi gelişmiş haberleşme altyapısına sahip oldukları, Sanat galerileri, film festivalleri, orkestralar, tiyatrolar,müzeler ya da üniversiteler gibi dünyaca ünlü yayın kurumlarına veya kurumlara ev sahipliği yaptıkları görülmektedirler. Günümüzde, iktisadi ve sosyal açıdan çoğu şehirler, dünya kenti olmak için yoğun bir şekilde çalışmaktadırlar. Endüstriyel dönem sembolü şehirlerin cazibelerini yitirdikleri ve yeni şehir komseptlerin ön plana çıkmaya çalıştıkları görülmektedir. Ekonomik yapının değişmesiyle birlikte sanayi şehirlerin önemini yitirdiği,şehir dokusunun bozulmaya başladığı ve bazı şehirlerin nüfus ve üretim açısında cazibelerini yitirdikleri görülmektedir. Örneğin Detroit şehri 20. Yüzyılın başlarında sanayileşmenin, ticaretin ve sosyal hayatın canlı bir yapısına sahip iken günümüzde adeta kaderine terk edilmiş bir şehre dönmüştür. Oysa 20. yüzyılın başlarında Detroit şehri, dünyada en önemli otomobil üretim merkezine sahipti. Otomobil endüstrisinin gelişimi Detroit şehrinin gelişimini olumlu etkilerken, bu sektörün daralmasıyla birlikte tersine işleyen süreçte kentsel çöküntünün tetikleyicisi olmuştur. Oysa Philadelphia şehri çeşitlendirilmiş üretim yapısıyla ve yeni informal ilişkileri sayesinde canlılığını muhafaza ederken Detroit şehrinin sadece bir sektörün üzerine kurgulanması, üretim konsentinin değişmesiyle birlikte Detroit şehrini olumsuz etkilemiştir. Şehirlerinin sadece bir sektör etrafında kümelenmeleri, yaşanacak olası bir daralma ile ciddi bir sıkıntıya maruz kalacakları Detroit örneğinde görülmüştür. Dolayısıyla bir kentin başarısında sadece ekonomik kalkınmanın tek başına yeterli olunmayacağı / olmayacağı doğal kaynakların ve sosyal dokunun yaşanabilir olması da hayatidır. Şehirlerin gelişmesinde/planlanmasında tek bir endüstriyel faaliyet ile bağlantılı bir şehirleşme dokusunun ele alınmaması, çeşitlendirilmiş üretim sektörleriyle birlikte tarihi ve doğal güzelliklerin korunması ve yaşanabilir mekansal alanlarının geliştirilmesi esas alınması sağlıklı bir şehirleşme için önemlidir. Ülkemizde ise cumhuriyet ile başlayan şehirleşme hareketleri, kırdan kente göçü hızlandırmış ve şehirlerin alt yapısı bu duruma hazır olmadığından dolayı sağlıksız şehirleşmenin tohumları atılmıştır. 1950'lerde sanayi sektörünün gelişmesiyle birlikte tarım sektöründe gerilemeler yaşanmış ve tarımda makineleşmeye bağlı olarak işgücü talebinin azalması, bu sektörde çalışan işgücünün şehirlere göçünü tetiklemiştir. Sanayileşmenin hızlandırdığı şehirleşme süreci, özellikle yoğun göç alan şehirleri kontrolsüz bir biçimde büyümesine neden olmuştur. Birçok ülkede olduğu gibi, özellikle ülkemizde 1980 sonrası büyük ölçekli ulusal ve uluslararası sermayenin kar güdüsü sonucunda, mekansal alanların ranta açıldığı, kültürel tarihi-kültürel ve doğal zenginliklerin tahrib edildiği, kamu kaynaklarının verimsiz kullanıldığı, sosyo-ekonomik alanda eşitsizliğe, dışlamaya ve kutuplaşmaya doğru seyreden ve soyal dokudan yoksun çöküntü mekansal yerleşimlerin türemesine neden olduğu görülmektedir.. Bu sebeplerle hemen her şehirde, teknik altyapı ve diğer donatılardan yoksun, ekonomik olarak zayıf ve sosyal olarak insanlara hitap etmeyen mekansal yapıların ortaya çıktığı bir durum yaşanmıştır. Çarpık kentsel yapılaşma, bugün Türkiye'nin bütün yerleşim yerlerini rehin almış durumdadır. Bu durum sadece gecekondu ile açıklanacak bir durum değildir. Devletin, toplumu yönetemediğinin fotoğrafıdır. Eğer bir yerde devletin, mekansal planlamada esamesi okunmuyorsa orada kaosun ve hukuksuzluğun kapısı ranta açık demektir. Bugün sadece şehirleşme açısından değil, sosyal, kültürel, kurumsal ve mekânsal anlamda da birçok değişime ihtiyaç vardır. Bu durum kaçınılmaz bir hal almıştır. İyi bilinmelidir ki; Büyük medeniyetler, büyük düşüncelerin ve stratejilerin üzerinde vücud bulurlar. İyi bir yönetiminin ve medeniyetin görünürlüğü de şehirlerdir. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|