KALKINMA İÇİN KENTSEL DÖNÜŞÜM DEĞİL, KIRSAL DÖNÜŞÜMSanayileşme ile birlikte kalkınmanın sadece kentsel dönüşümle sağlanacağına inandırıldık. Ancak gelin görün ki pandemi süreciyle birlikte bu olgu altüst oldu. İnsan sadece üretimin bir parçası değil, aynı zamanda doğal çevresi (ekoloji) ile bir bütündür. Bunun yolu insanın doğal çevreyle kurduğu ilişkiyle sağlanır. Bu ilişkiye kaynaklık eden en önemli faktör topraktır. Bir üretim faktörü olarak toprak, dünyada yaşayan varlıklar için temel bir geçim ve istihdam kapısı olagelmiştir. İnsanoğlu için toprak dışında hiçbir üretim faktörü temel bir ihtiyaç maddesi olarak öncelikli olmamıştır. Temel besin maddesi ortaya çıkana kadar insan için bu gerçek kolay değişmeyecektir. Onun için sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için toprak mülkiyetinin düzenlenmesi önemlidir. Toprakta “mülkiyet” konusu hep sancılı olmuştur. Bizim kültürümüzde mülkiyet hep devletin /padişahın mülkü olarak gelmiştir. Şahıslar sadece “kullanım hakkı”na sahip olmuşlardır. Doğuda özel mülkiyet fazla gelişmemiştir. Bu aynı zamanda İslam'ın da bir temel ilkesi olmuştur. Üç yıl üst üste ekilmeyen ve bakılmayan topraklar farklı üreticiler arasında el değiştirilmiştir. Bu doğru ve güzel bir uygulama örneğidir. Bugün ülkemizde toprakta “özel mülkiyet” değil de “kullanım hakkı” olmuş olsaydı ne rant ve ne de çarpık şehirleşme söz konusu olurdu. Bugün ülkemizde yapılması gereken kentsel dönüşüm değil, kırsal dönüşüm sağlanarak hem sağlıklı şehirleşmeye hem de milli kalkınma hamlesine giden yolun önü açılmış olacaktı. Özellikle günümüzde insanlığın ortak ihtiyaçlarını gideren temel kamusal malların “özel mülkiyet”e konu olmaması pandemi süreci ile birlikte patent hakları ve ortak temel girdi sağlayan kaynaklar tartışma konusu olmuştur. Sosyal refah devletinin geri dönüşü ve GSMH ‘nın bazı kesimlerin lehine ve çoğunluğun aleyhine dönük olması dünya genelinde tartışma konusudur. Devletler, sosyal ve ekonomik kalkınma sağlamak için çeşitli enstrümanlara sahiptirler. Bu enstrümanlardan birisi de tarım reformudur. Tarım reformunda amaç, ekonomik olarak sürdürebilir aile işletmelerini hakim kılmak ve parçalanmış arazileri düzenlemektir. Toprak reformuna bakıldığında üç önemli saç ayağının olduğu görülüyor. Kamulaştırma, toplulaştırma ve dağıtım mekanizmasının yeniden yapılandırılması ve gerçekleştirilmesidir. Tarım reformu veya günümüzdeki adıyla tarımda toplulaştırmanın temel amacı, tarımsal verimliliği sağlamaktır. Bir çok bileşeni ve sistematik boyutları içeren siyasi, iktisadi, içtimai ve mekânsal parametrelerin değişimi ve dönüşümünü hedefleyen çeşitli altlıklara sahip bir konudur. Tarımda dönüşüm ve stratejik düşünme stili mevcut durumu ve geleceği öngörülerek yapılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde palyatif ve günübirlik çözümlerle tarımsal kalkınmanın ülke sathında sağlanamayacağı bilinmelidir. Tarımda reform bir nevi mülkiyet transferinin yeniden düzenlenmesidir. Mülkiyet transferi ile ilgili üç tane parametre söz konusudur. Bu parametrelerden birisi olan kamulaştırma, devletin özel mülkiyeti satın alarak toprağın millileştirmesidir. İkincisi toplulaştırmadır. Toplulaştırma bölünmüş, şekilsiz arazilerin yeniden düzenlenmesidir ve üçüncüsü ise kırsalda yaşayan devlete ait arazilerin mülksüz kişilere bila bedel veya bir bedel karşılığında dağıtılmasıdır. Tarımsal üretime imkan vermeyen parçalanmış; çok mülkiyetli ve bozuk şekilli parsellerin yeniden düzenlenerek örnek işletmeler ışığı altında işletilmesi Milli Kalkınma için önemlidir. Milli kalkınmanın bütünsel yapısı açısından bölgesel ve kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için toplulaştırmanın yanında tohum, sulama, gübreleme, teşvikler, vergiler, örgütleme, araç-gereç ekipman temini, lojistik hizmetler ve mekânsal yerleşim yerleri de önemli saç ayaklardır. Türkiye'de toprak reformu ne yazık ki daha çok göçmen kesime yönelik iskan ve topraklandırma uğraşısı şeklinde gerçekleştirilmiştir. Oysa tarımda yeniden düzenlenme; özel mülkiyetten ziyade daha çok kullanım hakkı, eski teknolojilere karşı yeni teknolojik girdiler, tekil üreticilerin yanında çoklu kooperatifleşme destekleri şeklinde olması gerekirken bunun yapılmadığını görüyoruz. Ülkemizin kalkınma planlarına baktığımızda, neredeyse tarım sektörü hep destekler kapsamı dışında tutulmuş ve sanayileşmeye aktarılması gereken bir temel kaynak girdisi olarak görülmüştür. Türkiye de “kırsal dönüşüm” sağlanarak “milli kalkınma”ya gidilmesi gerekirken bunun pek yapılmadığını görüyoruz. Bu da kırsalın ve kentlerin çöküşünü tetiklemiştir. Bugün nüfusumuzun büyük bir kısmı ne köylüdür ne de şehirlidir. İstihdam ve gelir açısından ise sektörlerin gayrisafi milli hasılada aldıkları paylar arasında uçurumlar söz konusudur. Bugün kırsalda yaşayan nüfus ne tarımsal hasıla ile geçimini sağlıyor ve ne de diğer sektörlerde başat bir role sahiptir. Bu çift kimlikli sarmal yapı, hem kırsalın dönüşümünü hem de sanayileşmeyi olumsuz etkilemektedir. Köylüyü bir ineğe ve bir parça araziye mahkum ederek kalkınmanın sağlanamayacağı ortadadır. Türkiye'de ne yazık ki yatırım destekleri hep yanlış veriler üzerinde yapılandırılmış ve kırsalın dönüşümü bir türlü gerçekleşememiştir. Bu anlayış ve algı, siyasi ve bürokratik mekanizmalarda varolduğu müddetçe ne kırsal ve nede kentsel gelişmenin sağlanamayacağı ortadadır. Kırsal ve kentsel alanların planlanması Avrupa'da tarım reformu ile birlikte, 19 uncu ve 20 inci yüzyılların başlarında başlamış ve bitmiş bir kamusal düzenleme iken, bizde maalesef sadece 2007 yıllarından itibaren ivme kazanmış ve 2014 sonralarında ise kadük kalmış bir faaliyet olarak raflara kaldırılmış haldedir. Ayrıca yapılan uygulamalar da birçok yeni problemlere sebep olmuştur. Onlar da ayrı bir makale konusudur. Ülkemizde kırsal alanda yaklaşık olarak 35.000 köy ve buna bağlı olarak mezralar ve parçalanmış araziler, kentsel gelişme baskısı, yanlış imar uygulamaları ve sanayileştirme çabaları tarımsal alanları bitirmiş bir haldedir. Bugün kırsal sosyal yapının iyileştirilmesi, dönüştürülmesi, demokratikleştirilmesi ve modernizasyonu ancak ciddi bir tarım reformu ile mümkündür. Bu da ciddi bir devlet aklı ve stratejik düşünmeyi gerektirir. Türkiye'de tarım reformu toprak dağıtarak değil, büyük çiftçi birlikleri oluşturularak, desteklenerek yapılması gerekir iken bunun yapılmadığını görüyoruz. Kırsal kalkınmanın ve azgelişmişliğin makus talihini ancak makro sosyo-ekonomik kalkınma stratejileri ile değiştirmek mümkündür. Günümüzde tarımda toplulaştırma işlemi; kırsal kalkınma ve gıda güvenliği açısında büyük önem kazanmıştır. Kırsal kalkınmanın sağlanması ve gelecek nesillerin sağlıklı ve ucuz gıda teminine erişimi için üretim faktörlerinin yeniden reorganizasyonu önem kazanmıştır. Tarımda kadastral çalışmalar, tarım reformu mantığı üzerinde okunarak inşa edilmeli ve mevcut yapısal sorunlar baz alınmayarak ve ilmi parametreler ışığı altında yapılandırılmaya çalışılmalıdır. Mevcud yapının korunarak kırsal kalkınmanın sağlanamayacağı bir realitedir. Yapılması gereken doğru stratejiler ile üretim odaklı kadastral çalışmaların ülke sathında yaygınlaştırılmasıdır. Günümüzde devletleri bekleyen yeni tehditler söz konusudur. Bu yeni tehditler; iklim, gıda, hastalıklar, göçler, sınırlı doğal kaynakların kötü işletilmesi ve üretime dayalı zenginleşmenin sağlanamamasıdır. İnsanlığın gelişimini olumsuz etkileyen unsurların önünde durarak, gelecek nesillerin haklarını hakkaniyet ilkesi doğrultusundan düzenleyerek ve yeni politikalar üreterek toplumlar varlıklarını korurlar. Aksi takdirde toplumlar, şirketlerin tutsağı olmaktan kurtulamazlar ve şirketlerin devleti ele geçirmeleri kaçınılmaz olur. Şirketler, doğaları gereği “kar “mantığı üzerinde çalışırlar, devletler ise ortak kamusal “dayanışma” kültürü üzerinde var olurlar. Onun için kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için nüfus yoğunluğunun dağılımı, mekansal yerleşim alanlarının düzenlenmesi, ölçek ekonomilerinin belirlenmesi, pazarlama ağının yapılandırılması, tarımda örgütleme biçiminin değiştirilmesi, sanayi ve tarım arasındaki girdi ve çıktının planlanması, havza ve bölgesel bazda kalkınmanın sağlanması ve ekolojik kaynaklarının korunması, şehirleşme ve sanayileşmenin toprak üzerinde olumsuz baskının gidermesi önem ve öncelik kazanmıştır. Türkiye'de artık kentsel dönüşüm değil, mutlaka kırsal dönüşüm sağlanarak işe başlanmalıdır. Bu görev sadece Tarım Bakanlığı'yla ile hal olunacak bir mesele değildir. Bu bir milli mesele olarak görülmeli ve tüm bakanlıkların, özellikle Çevre ve Şehircilik , Sanayi ve Teknoloji, Ticaret Bakanlıklarını da kapsayacak şekilde ortak stratejiler üretilerek uygulamaya konulmalıdır. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|