Kainatta hiçbir şey kendisi için yaşamazSiyaset, en önemli insan ihtiyaçlarını giderme mekanizmalarından birisidir. Eskilerin değişiyle, bir nevi “hacet” kapısıdır. Yani, ihtiyaçları karşılama ve giderme kapısı oluşu, onu “bab-ı ali” kılmaktadır. Siyaset, “alma” sanatı değil, “ verme” sanatıdır. Toplumu yönetmeye kalkışan insanların belli bazı özelliklere sahip oluşları, ahaliyi rafine kıldığı gibi adaletin ve refahın tez tecelli etmesine de sebebiyet verir. Kendi hayatlarında özgül bir ağırlığa sahip olmayanların - başkalarının gölgelerinde varlık bulanların- topluma ışık olamayacakları ortadadır. Hep almayı düşünen, fakat vermeyi bir türlü içselleştirmeyen bir siyasetçi/ yönetici başkalarına ışık olamaz. Işığı kendisinde olmayan ve yıldızı düşük profilli yöneticilerle bir yere varılmayacağı ortadadır. “Almayı değil vermeyi bilen” siyasetçilerle yol alan bir toplum ilerler. Almayı değil vermeyi baştacı eden bir hareket, ancak değişimin sözcüsü olabilir. Kendi gölgesinden korkan bir insan, kendisinden üstün meziyetlere sahip olan insanlara sahip çıkamaz. İyi bir yönetici liyakatli ve ehliyetli insanları bulup onları bir yerlere getirmekle hem kendi başarısını hem de iktidarının idamesini sağlamış olur. Toplumların yükseliş ve çöküş tarihlerine bakıldığında; adaleti, özgürlüğü, eşitliği, gelişmeyi ilke edinen ve ehliyet sahibi yöneticilerin başında bulundukları toplumların diğer toplumlara galebe çaldıklarını görüyoruz. Bir topluluk, adaletten ve ehliyetten kaçındığın an, o toplumun çürümeye maruz kalacağını tarih bize gösteriyor. Toplumun nesneleşmesi, adalet ve vicdan duygusunun yitimidir. Nesneleşen hiçbir hareket kalıcı olamaz ve özne olarak tarihin kalbinde yer alamaz. Siyasetçi, toplumla istişareye önem vermeli, ehliyet ve liyakat sahiplerini bulup toplumun hizmetine kazandırmalı ve ekonomik kaynakların adil bir şekilde maliyet ve yarar açısından toplumun istifadesine sunmaya çalışmalıdır. Bu, onun görevidir ve varlık sebebidir. İnsanlara bir şeyler vermek için öncü ve lider olunmalıdır. Adam, “ bizden oy istiyor, ama bizden bir şey talep etmeyin!” diyor . Bu eski Türkiye'nin siyasetçi yönetim tarzı idi. Bu siyasetin doğasına aykırıdır. Sen; - Ödeneklerin paylaştırılmasından ve iyi kullanılmasından, -İhalelerin kime verildiğinden nasıl kullanıldığından, - Kamusal hizmetlerin yerine getirilmesinde kimlere görev verildiğinden, - Kimlerin yönetim mekanizmasına getirildiğinden/getirilmesinden Sorumlusun! Milletten oy isteyeceksin, fakat “bana taleplerle gelmeyin!” deme hakkına sahip değilsin. Bu eşyanın kuralına aykırıdır. Adam, vatandaşın adaletle ilgili talebini kaale almıyor, ehliyet ve liyakatla ilgili atamada rol üstlenmiyor, iktisadi kaynakların dağılımı ile ilgili mevcut yapıyı eski aktörlerle götürmeye çalışıyor ve insanlar, bir şeyleri talep ettiklerinde olumsuzlaştırarak cevap veriyor. O zaman sormak gerekiyor: Siyaset etmenin amacı nedir? Gelin, bu hikayeyi birlikte değiştirelim, yeni bir sistem kuralım. Yasamayı yürütmeden ayıralım ve yasamadan sorumlu ve ehil insanlardan oluşan bir meclisi oluşturalım. Öznesi belli olan yeni sisteme “ evet” diyelim. Böylece “siyasette özgül bir ağırlığa sahip insan var mıdır?” sorusunun cevabı da yanıtlanmış olur. Hafızamızı biraz buna yoralım. Almadan vermeye hazır “parmaklarını kaldırın” denildiğinde kimleri somut olarak meydanlarda görebiliriz. Ülkeyi yönetenlerin, “almadan vermeye hazır” bu adamları bulup siyasete kazandırmaları gerekir diye düşünüyorum. Ne yazık ki, bugün bu ülkede herkes sırtını Reis'e dayamış ve siyasetten beslenmeli bir şekilde varlığını devam ettirmekle meşgul…. Bunu değiştirmenin yolu bellidir. Öncelikle; - Siyasi partiler ve seçim yasasının değiştirilmesi. İl örgütleri ve teşkilatlarının sadece seçim dönemlerinde kurulması ve seçim bittikten sonra lağvedilmesi, - İkili bir meclis sisteminin getirilmesi. Türkiye'de vekillik süresi çok uzundur. Denetleme mekanizması ve vekillikten düşürme nerede ise imkansızdır. Adam, benim sevdiğim liderin gölgesine sığınarak benden oy alıyor ve böylece “tercihte bulunma hakkımı” ortadan kalkıyor. Dar bölge ve tercihli oy hakkı en adaletli ve en doğru yöntem olduğunu düşünüyorum. Milletvekili seçimini iki yılda bir bölge düzeyinde ve ulusal düzeyde yapılmasının sağlanması, -İktisadi kaynakların dağılımı, adalet ve rasyonalite normlarına göre belirlenmesi. Hazineden beslenmeli sistemin acilen reforme edilmesi ve lağvedilmesi, -Ehliyet ve liyakatin yönetimin her alanında temel ilke edinilmesi. Ehliyet ve liyakati temel ilke edindiğimizde, bakalım, çevremizde “bizi yönetmeye “bu kadar teşne insan kalır mı?.. Sonuç olarak; Almadan verebilen asil ruhlara ihtiyacımız vardır. “Kainatta hiç birşey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez. Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez. Güneş kendisi için ısıtmaz. Ay kendisi için parlamaz. Çiçekler kendileri için kokmaz. Rüzgar kendisi için esmez”.
Sadece, kainatın bu temel yasasını çalıştırdığımızda, dünyanın daha güzelleştiğine dair inançlarımızın pekiştiğini, gürbüzleştiğini görebiliriz. Gelin, bu düzeni değiştirelim! “Benim hakkım, ötekinin hakkının sonucudur!” cesaretini gösterelim . Bütün kimlik siyasetlerini ( etnik, ideolojik, dini vb. ) bırakalım. Kendi kaderimize sahip çıkalım. Bizler, kaderimizi değiştirmediğimiz müddetçe başkalarının gelip bizim kaderimizi değiştirmeyecekleri ortadadır. Not: Cazibe merkezleri yatırımları kapsamında Bingöl'e SÜTAŞ fırmasının getirilmesinde Sn. Cevdet Yılmaz'ın ve özellikle Sn. Yusuf Çoşkun'un olağanüstü gayreti sayesinde gerçekleştiğini burada sayın okuyucularıma zikretmek istiyorum. Önümüzdeki günlerde, ilimizdeki yatırımlar konusunda bu konuyu detaylı bir şekilde gündeme getirmeyi düşünüyorum. Saygılarımla. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|