Bu toprakların kadim bilgisinin varlığa şifasından bahsedeceğim şimdi size. Ninemizin beyaz tülbendinden koklayıp, bağdaş kurmuş dedemizin sohbetiyle hallenmiş olmanın lezzetini tatmayanımız yoktur nerdeyse. İşte bu manevi teçhizatımız bize, kabuk değiştiren dünyanın şekline değil özüne doğru yolculuğun anahtarını sunar. Hızla değişen “modern” dünyada omurgamız olur da ruhumuzu dik tutar.
Modern hayat ruh-beden bütünlüğünü bozmak ve bedeni belirlenmiş formlara sokmak suretiyle ruhumuzun üzerine toprak atıp, hakikatimizi örtmeye çalışmaktadır. İnsanı metalaştıran sekülerizm ruhsal devinimleri yok sayıp insani ilişkileri de finans kaynağına dönüştürmüştür. İnsanı içsel motivasyondan yoksun bırakmış, manevi dayanakları berhava etmiş sonra da “ruh doktorları” ile şifa dağıtıcılığına soyunmuştur. Yani eliyle, diliyle bozduğu insanı toparlayıcı muktedir gücün, yine kendisi olduğuna bizleri inandırmıştır. Fakat yazar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyimiyle “Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” Bizler modern dünyanın bizi kopardığı hakikat ağacından yeniden filizlenemezsek kaybettiklerimizden fazlası olacağız yani kaybolacağız. Bizi hakikat diri tutar. İnsanı anlam yaşatır. Gündelik telaşlarımız, hayatla bitmeyecekmişçesine bir bağ kurmaktaki ısrarımız bizi anlam üretmekten alıkoyuyor. Oysaki bedenden önce ruh vardı. Fikirden önce anlam vardı. Kadim olanla bağımız zayıflıyor ve biz aciz kalıyoruz hayatın keşmekeşi karşısında. Rüzgarın savurduğu yaprak misali amaçsız bir yaşama doğru sürükleniyoruz. Teknolojik reformları algılama biçimimiz insanı kendisine, geçmişine yabancılaştırıyor. İnsan sahici sosyal ilişkilerle anlam bulur, sanal maskeli platformlarla değil. Teknolojiye karşı durmaktan bahsetmiyorum. Modern hayatın ifrat derecesindeki yıkıcı tezahüründen bahsediyorum. İnsani ilişkilerdeki deformasyondan, çehrelerimizdeki hayatı bir kitap gibi okuyamamaktan, insanın insana yurt olmaklığını kaybetmesinden bahsediyorum.
Ve diyorum ki, bizi muhabbet iyileştirir, neşe sağaltır. Bir dostun sıcak sohbetidir kalbi kalbe akıtır. Bu topraklara tohum diye muhabbet ekilmiştir. Taşa, toprağa, ağaca, yaprağa, yeryüzüne, gökyüzüne muhabbet. Yunus'un “Bir karıncaya bile ulu nazarım vardır.” Söylemindeki şanlı muhabbet. Dedemizin birinin ölümünden bahsederken “Ötelere sırlandı.” Lafzındaki derin hikmet. Ninemizin beyaz tülbendini içimize çekip seyri suluk edişimizdeki kıymeti yeniden hissetmek. Ve inanmak, inanmak… İnanmakla şifa bulmak. Kendimizden daha yüce bir gücün varlığına dahil olup onda sükut etmek.