GİZEMLİ SEMA PERDELERİNİN AÇILDIĞI GÜN...Mubarek Kadir Gecesine bir de bu açıdan bakalım: Mekke çöllerinin yetim çocuğu! Doğmadan babasını, küçük yaşlarda doymadan annesini, sekiz yaşlarında sevgili dedesini kaybetmiş; sonrasında büyük yürekli amcasının himayesine alınmıştı belki, ama yetimliği en derinden hisseden hüzünlü çocuktu artık o… Erken yaşlarda hayata atılmış, ticaretle uğraşmış, mutllu bir evlilik kurmuş, mütevazi yaşayan, sevilen, sayılan, emin ve güvenilir bir kişilik olmuştu… Ama içsel dünyasının arayış anaforu bitmemişti… Anlam arayışı onu hep derinden izledi!.. 35 yaşlarından itibaren uzlet ve yanlızlık sevdirildi O'na.. Artık her Ramazan ayında, toplumdan uzaklaşarak, Hira mağarasına çekiliyor. Düşünüyor ve sorguluyordu: Hayatın anlamı, sadece çalışmak, yemek içmek, evlenip çoluk çocuğa karışmak gibi sıradan ve sonunda ölüp tüm sevdiklerinden ayrılmak gibi hüzünlü bir ayrılış olamazdı? Neciyim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Soruları zihninde hafakanlar doğuruyordu. Sapık inançlar içerisinde yüzen, haksızlığın ve vahşetin kol gezdiği bir yaşam süren bu insanlar, bana hakikat adına ne verebilirler ki? Sorularının şaşkınlığı ve ümitsizliği içerisinde, “Allah'ım bana hakikati göster, beni doğru yola ilet!..” dercesine, Hira mağarasında uzletini sürdürüyordu. Yine bir Ramazan ayında, iç dünyasındaki derin ve anlamsal duyguların yönlendirmesiyle; yozlaşmış ve birçok değerlerini kaybetmiş Mekke ortamından uzaklaşarak, Hira mağarasına çekilip, manevi içsel durulmaya yöneldiği bir zaman diliminde, KADİR GECESİNDE, ansızın sırlı perdelerin aralanarak, ötelerden gelen gizemli bir sesle, bir “İlahi öğreti paketi” olan Kur'anı Kerimin ilk ayetleriyle, “İkra! Bismi Rabbikellezi ğalak..” (oku, seni yaratan Rabbinin adıyla…) ayetleriyle, “Vahiy Olgusuyla” irkildi. Sesin sahibi olan Cebrail'i bütün haşmetiyle gördü, kendinden geçti, bir süre sonra ayıldı, çok korkmuştu ve hızla evine, eşinin şefkat dolu sinesine sığınmaya koştu ve “beni sarın, sarın” dedi. Ancak, Cebrail hakikatleri ulaştıracak pak ve temiz yüreği bulmuştu, peşini bırakacak değildi. Evinde tekrar yakaladı ve O'nu Müddesir suresindeki, “Ey örtülerine bürünen, kalk, temizlen ve insanları uyar” ayetleriyle yeniden uyardı… Kaçmanın imkansız olduğunu, aradığı sırların cevabının bu seste olduğunu anlamıştı. İnen ayetlerde ele alınan hakikatler o güne kadar hiç duymadığı konulardı, çok etkileyici ve sıra dışıydı, ayetler akıcı ve edebi bir uslupla kendisine parça parça aktarılıyordu. Aradığını bulmuştu! Zaten aradığı da bu değilmiydi? Böylece belli zaman aralıklarıyla; bazen sadece ses, bazen sadece insan suretinde veya asli suretinde gelen melekten aldığı o Vahiyler, yirmi üç yıl içerisinde yaklaşık 650 sayfa, 114 sure ve 6666 ayetten oluşan bir kutsal Kitaba, Kur'anı Kerime dönüşüyordu. Kutsal kitabımızın yolculuğu, işte bu Mubarek akşam olan Kadir Gecesinde başlamıştı. Artık O Nebinin lisanında hakaik aşina bir hitap, elinde muciznüma bir kitap olan Kur'an vardı. Hiç beklemediği, aklından bile geçirmediği peygamberlik hakikatiyle karşılaşmanın o büyük heyecanıyla, aldığı o ilahi öğretiler içeren mesajı, ailesiyle ve diğer insanlarla paylaşmak adına Mekke sokaklarına inmişti… Hiçbir dini tecrübesi ve eğitimi olmadığı halde, o güne kadar hiçbir kimseye din adına bir şey anlatmamışken, birden ve aniden ortaya çıkarak, “ben Allah'ın Resulüyüm” diyerek insanları Allah'a iman etmeye davet etmek… Ne büyük bir olaydı? Ne büyük bir yürek ve cesaret istiyordu?.. İşte bir yönüyle, Peygamberlik hayatının hikayesi bu... Eşi ve çocuklarıyla gayet mütevazi ve mutlu bir hayat yaşarken, kırk yaşında aldığı ilahi mesajla dünyası bir anda çok ciddi biçimde değişen, allak bullak olan bir Nebi'ydi O artık… Allah'tan aldığı ilahi mesajları, topluma ulaştırma çabalarının karşılığında inanılmaz hakaretler görmüş, dışlanmış, vatanından sürülmüş ve nice zorluklar yaşamış, rahatını ve malını kaybetmiş, bir mücadele insanı olarak Mekke sokaklarında, o zorba ve zalimlere hakkı ve tevhidi haykırmış, horlananlara kol kanat germiş, arayış içinde olan ruhlara sırlı alemlerden soluyan, ebediyete susamış ruhları ötelere taşıyan, bir elime Güneşi ve bir elime de Ay'ı verseniz dahi bu davamdan vazgeçmem diyecek kadar dürüst ve samimiyet içinde olan bir Resül, bir Nebi vardı karşımızda… İşte dürüstlüğün ve samimiyetin özetidir bu... Düşünsenize... Tek başına yetim büyümüş bir insan, ne saltanatı var, ne gücü, ne de defineleri. Aldığı ilahi mesajların çoşkusuyla Mekke'ye, doğup büyüdüğü sokaklara, Hakkı haykırmaya gidiyor. Tek başına, bütün o Mekke müstekbirlerine meydan okuyor. Putların ve nefislerin oyuncağı olmuş, dalalet vadilerinde koşan halkına, insanlığı, onuru, ebediyetten aldığı sırları ulaştırmaya çalışan bir Nebi… Derken, yirmi üç yıl gibi çok kısa bir zaman içinde, insanların büyük kısmının kalpleri ve gönülleri fetih ederek; zorbalara da kılıcıyla hadlerini bildirerek, İslamı tüm Arap Yarımadasına ve ötesine taşıyor… Böyle bir peygamberin hayatı (Siyeri) öğrenilmez mi? O hayata hayran olunmaz mı? Bin Aydan (80 yıllık ömür) daha kıymetli olan bir gecede, O'na sırlar perdesinin aralanarak indiği hakikatleri içeren “Kur'an'ı Kerim” öğrenilmez mi? Hakikatlerine kulak verilmez mi? İnsan, öğrendiğini çocuklarıyla ve diğer insanlarla da paylaşmak istemez mi? Şairin dediği gibi; “Ya Resulallah, sen Ahmedi, Mahmudu, Muhammed'sin efendim. Haktan bize Sultan-ı Müeyyedsin efendim” denmez mi? “Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” mısralarında dile getirildiği gibi; hayat yolculuğu bitmiyor, bir gün tamamen elimizden de çıkacak, öyleyse, biz de o masum nebiyi yeniden tanımak; elindeki muciznuma bir kitap olan Kur'an'ı Kerim'i anlamaya çalışmak adına “demir almak günü gelmiştir zamandan” diyerek, yeniden kendimizi var etmeye çalışmalıyız. Vahyin dünya semasına indiği ilk gece olan; seksen yıllık ömre denk gelen, bin aydan daha kıymetli olan Kadir Gecenizi en içten duygularla tebrik ederim. Kadir gecesinin bizler ve Alem-i İslam için huzur ve esenlik getirmesini yüce Rabbimden dilerim. Sevgilerimle…
Bünyamin BAYRAM Eğitim ve Denetim Uzmanı YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|