Geçmışın tortuları ıçınde ehlıyet ve lıyakat ılkesıne bakışımızHerkesin kabilesine aşık olduğu bir toplumda yaşıyoruz: Bölgecilik, hemşehricilik, mezhepçilik, cinsiyetçilik, mesleki taassupçuluk, sınıfsal imtiyazcılık , etnik ve dini tutuculuğun prim yaptığı bir kamu anlayışından geçiyoruz. Böyle bir toplumda “ehliyet ve liyakatın ölçüsü nasıl olmalı ? ” sorusunun cevabı can yakıcı olarak ortada duruyor. Dünün öldüğü ve geleceğin belirsiz kaldığı bir dünyada, gününü tembellikle geçiren bir toplumun sağlıklı bir stratejiyi üretemeyeceği ve üretse bile kağitta kalacağı muhakkaktır. Meselelerin çözümüne değil, nedenine ( determinist/ kaderci) eğilen bir zihniyetin stratejik düşünce yapısı, ister istemez “olmuşa ve ölmüşe” göre olmaktadır. Geçmişin efsanelerinden, mitolojilerinden, menkıbelerinden beslenen her akıl, geleceğin belirsizliğinde ve geçmişin korkularından beslenerek toplumu da çürümeye doğru götürür. Geçmiş zamanların sularına endeksli yüzen bir zihin, bugüne yeni bir şey katmadığı gibi toplumun sağlıklı düşünmesini / davranış geliştirmesini de negatif etkiler. Bilinmelidir ki insan tabiatı, geleceğe yönelik iyimserlik izlerini taşıyarak gelişir. Karamsarlık, toplumda mutsuzluk üretir. Geçmişin bakiyesine bakıp da bekasını güzelleştirmeyen her insan, nihayetinde mutsuzluğu üretir. Mutsuzluğun olduğu yerde adalet, özgürlük, ahlak ve hukuk da olmaz ve gelişemez. İyi bir yönetim ve hukuk, özgüveni yüksek ve iyimser insanların olduğu yerde gelişir ve serpişir. Çin'in ünlü bilgesi Konfüçyüs' ten aktarılan güzel bir değiş vardır: “ Bir yerde kanunlar ne kadar iyi olursa olsun yöneticiler kötü ise kanunların uygulanması da o kadar kötü olur ; bir yerde kanunlar ne kadar kötü olursa olsun yöneticiler iyi ise kanunların uygulanması da o kadar iyi olur ”der. Yine İslam tarihinde Zalim Haccac ‘a atfedilen bir rivayet vardır. İnsanlar, Zalim Haccac'a : “ Hz. Ömer'in adaleti ortada dururken, sen neden zulmün yoluna sapıyorsun ? ” diye sorduklarında Zalim Haccac şu manidar cevabı verir: “ Siz Ömer zamanındaki insanlar olsaydınız, ben de Ömer olurdum!..” Bu olup bitenlerden sonra, asıl mesele; kimlerle yola çıkacağımız ve neye göre yol alacağımıza dairdir. “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim?” atasözü bu duruma ışık tutmaktadır. Biz hep yanlış adamlarla doğru yolu bulacağımızı sanıyoruz. Şöyle bir bakın etrafınıza “ kimler sizi yönetiyor ve kimler sizi temsil ediyor?” Bu yapıdan adalet ve liyakat sistemi çıkar mı ? Galiba, biz hep yanlış fidanları sulamakla meşgulüz. Etrafta meyveye duran bir ağaç da yok. Meyve vereni de kesmeye teşneyiz. Ne yazık ki, kendisine özgü / asalet sahibi olan her şeye hırlamaya, ısırmaya ve düşman olmaya hazır kıtayız. Çünkü biz, bizi övenleri seviyoruz. Bizi eleştirenleri veya yanlışımızı söyleyenleri dokuz köyden kovmakla meşgulüz. Kendimizi yeniden sorguya çekmenin zamanı geldi ve geçiyor! Yeni bir diriliş ruhu ile hak ve hakikati keşfedip bir çıkış yolu bulabiliriz . “Yönetici ve temsilci insan kaynağımızın potansiyel durumu ve seçimimiz ne olmalıdır?” sorusunun cevabının da burada yattığını idrak etmeliyiz. Yönetici ve temsilci seçme kapasitemiz; Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi bir seçiciliğe sahip olmalı. Aksi halde hep dikenleri sulamakla meşgul oluruz ve kamu kaynaklarının heba olmasına neden oluruz. “Ağaçları sulamak adalettir, dikeni sulamak zulümdür.” -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Not. KÜÇÜK SANAYİ VE ORGANİZE SANAYİ ÜZERİNDE BİR KAÇ NOT: Geçen ay Bingöl'de idim. Gördüğüm manzara karşısında hayretler içerisinde kaldım. Bilmem Solhan ilçesinin hangi köyünde İl Özel İdaremiz (!) sıcak asfalt kaplaması yaparken, günde binlerce insanın uğradığı Bingöl'ün Küçük Sanayi Sitesi'nin yolları delik deşikti ve her taraf toz duman içerisinde idi. Yöneticilere buradan seslenmek istiyorum. Bir şehrin aynası; üretim ve ticaret bölgeleridir. Bingöl'ün Küçük Sanayi Sitesi ve Oganize Sanayi Bölgesi'nin durumu içler açısıdır. Küçük Sanayi Sitesi mutlaka elden geçirilmeli ve bir öneri olarak, burayı derhal” Toptan Gıda Sanayisi”ne dönüştürülmeli ve Küçük Sanayi Sitesi, Organize Sanayi Bölgesi'nin olduğu yere taşınmalıdır. Çünkü bu ikisi birbirini besleyen ve iktisadi tabir ile çarpan etkisi yapan kuruluşlardır. Organize Sanayi Bölgesi derhal gözden geçirilmeli ve rastgele gecekondu tipi yapılaşmadan derhal vazgeçilmelidir. Burada özellikle Sayın Belediye Başkanı Yücel Barakazi ve Bingöld'en sorumlu siyasetçilere ; Sayın Cevdet Yılmaz , Sayın Enver Fehmioğlu ve Sayın Yusuf Çoşkun'a sesleniyorum. Organize Sanayi Sitesi'nin sınırlarının belirlenmesine, fabrika ve caddelerin konumlanmasına MUTLAKA MÜDAHİL OLUN ve el atın!.. Bingöl'deki Organize Sanayi Bölgesi'nin imar uygulaması ancak bu kadar başarılı olur (!…) diyesim geliyor. Bu bir mühendislik harikasıdır (!) dersem millet ciddiye alır ve bana güler. Gidin, bakın Türkiye' de kurulan ilk organize sanayisi bölgesine ( Bursa Organize Sanayi Bölgesi, 1963' de bataklık üzerinde kurulmuştur) ve bir de Türkiye'nin en son kurulan Bingöl'deki organize sanayisi bölgesine bakın, insan utanır ! TÜRKİYE'NİN EN SON KURULAN ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ OLMASINA KARŞILIK, ADETA GECEKONDU MANTIĞI İLE İNŞA EDİLEN BİR YERDİR. Mutlaka imar uygulama planları tekrar gözden geçirilmeli ve sanayinin olduğu yerde ranta asla izin verilmemelidir. Sınırları; mutlaka Bingöl- Genç yolu güzergahına kadar genişletilmeli, yolların geniş ve simetri olmasına azami dikkat edilmeli ve Bingöl'ün bir asırlık ihtiyaç ve kapasitesini düşünerek yapılaşmaya gidilmeli. Ki bu millet de bu hizmetleri unutmasın ve yöneticilerini hep takdir etsin. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|