KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
22 Aralık 2024 Pazar
°C
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

Evrenselliğin yerelliği ve yerelliğin evrenselliği karşısında devletin konumu/2

16 ŞUBAT 2016 SALI 15:36
0
5786
1
AA aa

 Devletin zuhuru, insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Devletin tarih sahnesinde görünürlüğü insanın ortak alanda hareket etmesiyle birlikte var olmuştur.

Vatandaşına “güven vermek” ve “güven içinde yaşatmak” devlet olmanın bir gereği ve aynı zamanda meşruiyetin temel kaynağıdır.
Devlet, beşeri bir organizasyondur, ezeli ve ebedi değildir. Kutsallığı da yoktur. İnsan hayatının vazgeçilmez temel unsurudur. Devletin tartışılmazlığı şuradan kaynaklanmaktadır. Bir üst akıl olarak toplumsal sorunlarda “hakem “olarak ortaya çıkmasıdır. Düzen fikrinin bekçisi (Düzen fikrinin bekçisi, burada hukukun, özgürlüklerin ve yaşamın korunması anlamında) devleti, devlet yapan ana faktördür.

Devlet, “ haklı olanın hakkını haksızdan alan” aygıttır. Yani haklı olanın hakkını koruyan, haksız olana karşı da müeyyideler ortaya koyandır. “Adalet” ve “ ceza” kavramı devletin sosyal hayatta görünürlüğünün ifadesidir. İnsanlar devletin bu iki özelliğine bakarak onun meşruiyetini pozitif veya negatif anlamda değerlendirmede bulunurlar. Evrensel devlet anlayışı bütüncüldür ve fıtrat üzerinedir. Yerel devlet anlayışı, sosyolojik olgulardan ziyade ve fiktif değerler üzerinde varlık bulur. İdeolojiktir ve jakobenisttir. Bu iki parametrelerinin dışında yer alan yerli ve mili devlet ise hakem olan, hakim olan ve herkese aynı uzaklıkta davranan ve herkesi kapsayan nizam'ül alem ülküsünü sembolleştiren ideal devletin beş ana görevi vardır.

-Hukuki normları vaz'etmek ve uygulamak. Kanuni dayanaklar perspektifinde kurallar koymak, uygulamak ve müeyyidelerde bulunmaktır. Bir İslam aliminin değişiyle hukuk/şeriat, “kişinin kendi lehinde veya aleyhinde vuku bulacak hadiseler hakkında bilgi sahibi” olmasıdır. Müğlak, müphem ve keyfiyete müsaade etmeyen kuralları tesis etmek ideal devletin temellidir.
-Kişinin can güvenliğini sağlamak. Yaşam güvenliği, insanın en temel hakkıdır. Devlet, kişinin varlığını her türlü tehlikelerden koruyup emniyet altına almak zorundadır.

-Mülkiyet hakkını korumak. Alın terinin ürünü olan helal kazancı her türlü tecavüzlerden korumak ve güvence altına almaktır.
-İnanç ve düşünce özgürlüğünü sağlamak. Bir nev-i akıl emniyetini korumaktır. Devletin bütün düşünce ve fikirlere karşı tarafsız ve hakem olmasıdır. Herhangi bir düşüncenin resmi bekçisi olmadan bütün düşüncelere eşit uzakta olmasıdır.

Devlet, herhangi bir düşünceye taraf olduğunda orada gelişme olmaz. Başka bir tabirle, herkesin aynı düşünceye ve görüşe sahip olduğu yerde gelişme ve ilerleme de olmaz.

Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, orada hiç kimse düşünmüyor demektir. “Hakikat zıtlıkların çarpışmasından doğar” der, Hz Ali.
-Kişilerin onurları, kimlikleri ve haysiyetlerini korumak bir nevi “nesil emniyeti”dir. Toplum halinde yaşayan insanların onurlarını, kimliklerini, şeref ve hasiyetlerini güvence altına almak, devlet olmanın bir gereğidir. Devlet gelecek kuşaklarının haklarını korumakla sorumludur. Çünkü devlet, kendi bekasını sağlamak ve sürdürmek için neslin emniyetini korumak zorundadır.
Nesil emniyeti; eğitim, sağlık ve diğer canlı varlıkların devamlılığına imkan veren ekolojik yapının bir gereği olarak “hakkaniyet” ilkesinin tezahürüdür.


Bu ilkeler ışığı altında “devlet” dediğimiz aygıtı tahlil ettiğimizde; devletin varlığı sosyal hayatta problemlere sebep olmamalı ve herkesin meselelerini giderdiği ve müracaat ettiği bir üst merci konumunda olmalıdır.
Günümüzde, ülkemizde, devletin “olması” gerektiği yerde olmadığını ve “olmaması “ gerektiği yerde fazlasıyla olduğu görülmektedir. Benim, neyi düşünüp düşünmediği mi ( ideolojik açıdan), neye inanıp inanmadığı mı ( inanç ve felsefi kanaat açısında), hangi dilde kendimi ifade edip etmediğimi (resmi ve ana dil açısından), ne hikmetse , devlet dediğimiz aygıt her şeye karışmakta ve bu topraklarda sorunun bir parçası olmaktadır.


Devlet, sosyolojik gerçeklere ve fıtri hakikatlere karşı normlar tesis etmemelidir. Tesis ettiğinde ise çeşitli meselelerle karşı karşıya kalacağını bilmelidir.

Devlet, ortak iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun adresidir.
Devlet demek, hukuk demektir.

Devlet, olaylar ve olgular karşısında taraf değil hakem olmalıdır.
Geçmiş tarihimize baktığımızda ahali, ne zaman “şeriat isteriz!” dediklerinde, yönetenler, bunu bir tuğyan ve isyan olarak görüyorlar. Halbuki ahalinin burada dillendirdiği şey, yöneticilerin keyfi tasarrufta bulunmama isteğiydi. Her türlü talep ve isteği, devletin varlığına karşı bir isyan olarak konumlarsak, varacağımız yer “ceberrut” bir yönetim anlayışı olur. Bu topraklarda yaşayanların ortak beklentisi, mevcut rejimin değişmesinden ziyade, rejimin hukuka bağlı hareket etmesidir.
Bu ilkeler ışığı altında “devlet” dediğimiz olguya baktığımızda, pratik hayatta üç çeşit devlet yansımasını toplumda görüyoruz.


-Pasif devlet; güçsüz olanın imanını gevreten, güçlüye karşı geviş getiren bir inektir.
-Makul devlet: güçlü olursa bizi ezer, güçsüz olursa biz ölürüz.
-İdeal devlet. Gücünü hissettirip, asla göstermeyendir. Kutup yıldızı gibidir, herkesin hakkını temsil eder ve yönümüzü bulmaya yardımcı olur.

Halkla temasın en az olduğu fakat kaynaşmanın en fazla olduğu bir sistem, ideal bir sistemdir. Başka bir tabirle devlet ile toplum arasında ilişkinin en az düzeyde cereyan ettiği yönetim, en iyi yönetimdir. Yani beşeri hayatta devletin hiçbir varlığı görülmeyecek fakat varlığı her yerde hissedilecek şekilde olmalıdır.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Mehmet Selim ANACUR (@Misafir_19463)
17 Şubat 2016 Çarşamba 08:57
Yapılan tespitler yerinde olup, bizleri yönetenlerin devletin kucaklayıcı, vatandaşları arasında ayrım yapmayan, haklıya hakkını veren, haksıza ise dur diyebilen, aykırı sesleri dinleyip orta yolu bulan, Cenabı Allah ın ayetlerinde var olan ve peygamberimizin de; Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır düsturunu şiar edinmeleri dileğiyle...
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın