Din, özgürlüğü sever mi?Özgürlük, bizim âşık olduğumuz ve kendisinden ayrı yaşamayı asla düşünemediğimiz, yaratılışımızın en güzel ve ayrıcalıklı tarafını ifade eder… “Ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam” sözü boşuna denilmemiştir herhalde… Melekler özgür değiller, hangi amaçla yaratılmışlarsa o görevi itiraz etmeden yaparlar. Hayvanlar ise, genlerinde kodlanan programlar çerçevesinde sınırlı bir özgürlük alanında yaşarlar. Ama insan, verilen irade (istediği gibi davranabilme) ve yetenekler sayesinde, adeta sınırsız bir özgürlüğe sahip varlık olarak ön plana çıkmıştır. İnsan, iradesiyle yaşamına yön veriyorsa, yani tutsak veya köle değilse özgür sayılır. Özgürlük insanın istediğini yapabilme iradesine ve haklarına sahip olmayı ifade eder. Toplumsal bir varlık olarak; ahlak ve kültür üretiriz. İnsan olarak bazı hak ve özgürlüklere sahip olduğumuz gibi, sorumluluklarımızla bir anlamda özgürlüklerimizi sınırlarız. Hak ve özgürlük kavramları, görev kavramı ile de bağlantılıdır. Çünkü bizim için hak ve özgürlük olan şeyler, çoğu zaman başkaları için bir görev teşkil etmektedir. Mesela, çocuğun hakları anne-baba için bir görevdir; kadının hakkı koca için bir görevdir, vatandaşın hakkı devlet için bir görevdir. Çağımız dünyasında özgürlük, başkasına zarar vermemek koşuluyla, adeta kişilerin ne isterlerse yapabileceği vurgulanır. İslam'da ise başkasına olduğu gibi kendine de zarar vermemesi istenir. Örneğin, intihar etmeyi, insanın uyuşturucuyla vücudunu zehirlemesini hoş görmez. İnsan kalmamızı sağlayan kuralları, özgürlük adına çiğnediğimizde insanlığımızı kaybederiz. Özgürlük bazen tuzağa dönüşebilir. Örneğin batı toplumlarında, özgürlük adına ailesinden ayrı yaşayan çocuklar sonunda yalınızlık tuzağına düşmüşlerdir. Müslüman olmuş bir yazar, “ABD'de özgürdük ama yalnızlaştık” Diyordu. Bazen özgürlüklere getirilen sınırlar sizin için güvenlik çemberi olabilir. Düşünsenize Kaplumbağa'nın özgürlük adına kabuğunun dışına çıkması veya yeni doğmuş yavruların, yuvalarının dışına çıkmaları onlar için bir tuzağa dönüşebilir. Bu nedenle toplusal kurallar sizin için bir güvenlik şemsiyesi de olabilir. Mesela, Immanuel Kant'ın devlet anlayışına göre özgürlük kanun kuralları ile sınırlandırılmalıdır. Tamamen özgürlük, insanlık için bir faciadır, der. Potansiyel olarak sınırsız bir özgürlüğe sahibiz, ancak bunun adeta insan ne isterse yapabilir gibi algılanması doğru değildir. Hayatımızda özgürlüklere getirilen sınırlar özgürlüğümüzün yok edildiği anlamını taşımaz. Sınırsız özgürlük dağ komşularımız olan hayvanlar da bile yoktur. Burada sorun özgürlüklere getirilen sınırlılıkların insani, vicdani, toplumsal iyi veya sorumluluklar ve ödevler içeren, akla uygun kabul edilebilir düzeyde olmasıdır. İnsani sistemlerde ve anlayışlarda olduğu gibi, dinler de insanlar ve toplumlar için özgürlüklere bir kısım sınırlayıcı kural ve ilkeler koymuştur. İslam dini açısından bakıldığında; insan özgür olduğu için kıymetli olmuş ve bu özelliğinden dolayı Allah'ın teklifine muhattap kılınmış, böylece de diğer tüm varlıklardan üstün olabilmiştir. Dini anlamda insan, özgürlüğüyle sınanan bir varlık olarak karşımıza çıkar!. Mülk suresi 2.Ayette, “hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O'dur.” Diyerek, insanın yeryüzündeki sınavına dikkat çeker. Hepimizin ezbere bildiği Ayet-ül Kürsi, hadisle sabittir ki Allah'ın kitabında en büyük ayettir. Ayet-ül Kürsi: “Allah, O'ndan başka ilah yoktur; diridir, her şeyin varlığı O'na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O'nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.” Bakara ﴾256﴿ Ayet-ül Kürsi'den sonra Dinde Zorlama Yoktur Ayetinin gelmesi çok manidardır. “Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah'a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir.”Bakara ﴾256﴿ Âyetin anlatmak istediği şudur: Kimseyi müslüman olsun diye zorlamayınız; çünkü İslâm'ın gerçekliği apaçık ortadadır, zorlamaya ihtiyacı yoktur. Allah kime hidayet nasip ettiyse müslüman olur. Gönül gözü körleşen, aklını hevâsına tâbi kılan kimseleri ise zorla İslâm'a sokmanın bir faydası yoktur. (İbn Kesîr âyeti böyle yorumlamıştır) Burada önemli bir husus da; Ayet-ül Kürsi'de Allah en güzel isimleriyle, yüceliğiyle anlatılır ve arkasından gelen 256.ayette, işte sizi hiçten yaratan yüceler yücesi olan bir Allah'a, isteyen iman etsin isteyen batıla inansın artık siz bilirsiniz diyerek, iman etmeyi insanın özgür iradesine sunmasıdır. Din özgürlüğü sever mi? Din, hiçbir baskı altında kalmadan özgür bir birey olarak, kişilerin Allah'a inanmasını ve serbest iradesiyle Müslüman olmalarını ister ve böyle iman edenleri sever… Din, kişilere Allah'a inanmama hakkı ve günah işleme özgürlüğünü tanır; ama inkârcıyı, günahı ve günah işleyeni sevmez; buna karşın, günahtan kaçınmayı öğütler ve güzel işleri yani salih amel işlemeyi teşvik eder; güzele ve iyiye yönelenin tercihini de över… İnanıp inanmama konusunda kişi özgür bırakılır. Allah, yarattığı insana kendisini inkâr etme ve inanmama hakkı vermiştir. Allah Kur'an'ı Kerim'de peygamberine karşı yapılan itirazları (şair, mecnun, kitabı kendi yazdı, o da bir insandır, vb.) çekinmeden dile getirir. Yapılan itirazların büyük bir öz güvenle dile getirilmesi özgürlüğümüzün en temel zeminini oluşturan çağlar üstü bir özgürlük anlayışıdır. Dinde özgürlük kavramına iki açıdan bakmak gerekiyor. İslam, insanların zorla inanmalarını istemez. Çünkü Allah, insanın özgür iradesiyle, aklederek inanmasını ister ve böyle inanmayı makbul görür. Toplumsal veya mahalle baskısıyla inanmadığı halde inanmış gibi görünenleri, riyakar ve münafık olarak görür. Ameller niyetlere göredir der Peygamber, Allah için yapılmayan amellerin boşa gideceğini hatırlatır. Bireysel ibadetlere gelince, devletin egemenliği aleyhine ya da toplum ahlakıyla çatışır hale gelip fitneye dönüştürülmedikçe, bireylere bunları yapmaları konusunda baskı uygulanabileceğini söyleyen bir nas yoktur. Yapan yapar, yapmayan yapmaz. Resûlüllah'ın toplumunda mesela namaz kılmayanların araştırıldığını, evinde içki içenler için gizli kamera yerleştirildiğini, kadınların tam örtünüp örtünmediklerinin takibe uğradığını bilmiyoruz. Peygamberimizin, İslam bütün Arap yarım adasında hâkim olma yolundaki savaşları ve toplulukları vergiye bağlama tarzındaki uygulamalarında; siyasi olarak İslam Devleti otoritesini güçlendirmek ve İslam'ı boğmak isteyenlere karşı güvenlik kuşağı oluşturmak amaçlanmıştır. İslâm'da savaşın gayesi, intikam, öldürmek, din değiştirmeye zorlama değil; hasmı mağlub etmek ve zorlayıcı gücünü alıp, dininde serbest olarak hakkın hükmüne tabi tutmaktır. Bu nedenle Müslümanlar fütuhat (İslam'ı ötelere taşımak ve gönülleri fethetmek) için sefere çıkmışlarıdır. İslam devletinin Müslüman olmayan toplumlarla ilişkileri iki esas üzerinde yürütülmüştür: İsteyerek Müslüman olmaları veya dinlerini değiştirmeden vergi vererek İslam devleti otoritesi güvencesinde kalmaları istenmiştir. Tarih içerisinde oluşan geleneğin bir kısım problemini dine yüklemek doğru değildir. Birçok ayette Allah, adildir adil olanları sever veya sizin inanmayanlara adil davranmanızı engellemez der. Müslüman olmayanların İslam dinine zorlamasının hiçbir anlamı olamaz, çünkü zorla yaşanan din din değildir; ibadet ibadet değildir. Müslümanlık teslim olmak anlamındadır. Peki, teslimiyet kölelik midir? Hz. İbrahim, “ben âlemlerin Rabbi'ne teslim oldum” der. Yani Hakka, insanlığa, güzele, iyiye, kötülükten kaçınmaya, faziletli bir insan olmaya, ebediyeti kazanmaya teslim oldum der. Bu teslimiyet bir tutsaklık ve özgürlükten kaçış değil; gerçek özgürlük olan insan olma yoluna, teslimiyetle girmeyi ifade eder. Dini kurallar görünürde size sorumluluklar yükler, özgürlüğünüze sınırlar getirir ama hakikatte, sizi erdemli bir insan yaptığı için daha bir özgür kılar. Nefis ve arzularının peşinde koşanların bir süre sonra alışkanlıkların kölesi olurlar. Humar ve alkol bağımlılığını düşünün. Demek ki her arzusunun peşinde koşan görünürde özgür yaşıyordur, ancak o özgürlüğü kaybetmiş, kötü arzularının kölesi olmuş bir zavallıya dönüşebilir. Gerçek özgürlük iman ile elde edilir. Kâinatı kudret elinde tutan, tüm olay ve olguların Allah'ın kontrolünde olduğuna inanan biri, başka hiçbir güce boyun eğmeyerek gerçek özgürlüğe kavuşur. Peygamberimiz topluluk içerisine girdiği zaman, sahabiler kalkıp hürmetle yer vermek istediklerinde onları uyarmış ve “acemlerin efendilerine yaptıkları gibi siz de bana öyle yapmayın”demiştir. Saygıyı insan onuruna ve özgür karekterine yakışan düzeyde tutmuştur. Sahabe denilen arkadaşlarına onurlu ve özgür bir hayat önermiştir. Gerçek inancın sırrına eren onurlu ve özgür bir topluma ulaşma dileğimle..
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|