Din afyon mudur? Yoksa insanlığın vicdanı mıdır?Gençliğimizde, K.Marks'ın “Din Afyondur” sözüne tepki duyar, Kominizmle ve imansızlıkla!.. Mücadeleye de konu ederdik. Hâlbuki aynı Marks, “Din her şeyin tepe taklak olduğu bir dünyada İnsanlığın Vicdanıdır” da demiştir. Biz Müslümanlar olarak Marks'ın bu sözünü hiç gündeme getirmedik maalesef… Marks, Hz.İsa'ın, özel ve bireysel erdem bağlamında “sana bir tokat atana diğer yanağını çevir, gömleğini alana ceketini ver” benzeri sözlerinin, haksızlığa boyun eğme biçimine dönüştürülerek; aklı devre dışı tutan, sorgusuz itaati öneren, insanların sefalet ve mazlum hallerine sabır ve tevekkülü öneren söylemlerle, sermeyadar ve Hıristiyan din adamlarının elinde nasıl bir sömürüye dönüştüğünü gördüğü için bu sözleri söylemişti. İslamın, yaşadığımız çağa sosyal hitabını derinden duyumsayan Rahmetli sosyolog Ali Şeriati de, “Eğer bir din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi soluğu olmuyorsa, yalandır ve afyondur. Bunlar olmadan kılınan Namaz, tutulan oruç, kılınan namaz, gidilen Hac, kesilen kurban, ihya edilen kandil geceleri, ziyaret edilen türbeler, vs. Ebu Cehil'in hacılara su verip de, yetimi ve yoksulu görmemesi gibi, yalandır, afyondur” sözleriyle, dinin yozlaşabildiğine dikkat çekmişti… Dünya toplumlarının dinden uzaklaşmalarının en büyük nedenlerinden birincisi, Hıristiyan dininin yozlaştırılmasıdır. İkinci nedeni ise, özellikle son yüzyılda Müslüman toplumların İslam'a uygun olmayan yaşam tarzları ve dinin dünyevi çıkarlar için kullanılmasıdır. Bu anlamda önce Hıristiyanlık dinine bakalım: Bildiğiniz gibi Hz. İsa yazılı bir kitap bırakmadı. Kendisine inen İncil, Aramice dilinde geldiği halde, kendisinden sonra M.S 60-110 yılları arasında havarilerin anlatımları ve mektuplarına dayalı derlenip Yunanca olarak yazıya geçirilmiş, orijinal dilde yazıya aktarılmaması bile çok ciddi anlam kaymalarına neden olmaktadır. İlk zamanlar yüzlerce farklı İnciller varken, 325'te İznikte toplanan konseyde, bugünkü 4 incile indirilmiştir. Mevcut İncil'ler'deki anlayış, İsa'nın ortaya koymağa çalıştığı dinden çok, Pavlos'un Grek ve Yunan kültürü öğeleriyle şekillenmiş bir kitaba dönüşmüştür. Allah, insanları gönderdiği dine mirasçı kıldığı halde, Yahudi ve Hıristiyanlar bu mirası sömürdüler, yozlaştırıp heba ettiler, ellerinde bir şey kalmadı, miraslarını yiyip bitirdiler. Dünyanın kırallığını kurdular, Allah'ın kırallığını unuttular. Dostoyevski'nin, “büyük engizitör” şeklinde bir kavramsallaştırması var. Dostoyevski, bu kavramla dünyaya geri dönen İsa Mesih'in nasıl yargıladığını anlatır. Çünkü Hıristiyanlar öyle bir din ortaya koymuşlar ki, Hz. İsa bu dine göre suçlu durumda kalıyor. Kardinal, İsa'ya, “senin getirdiğin Tanrı kırallığı karın doyurmadığı için biz kilise olarak dünyanın kırallığını kurduk, sen şimdi geldin bize tekrar Tanrı'nın kırallığını mı kuracaksın, seni yaktırırız” diyerek Hz. İsa'yı yargılarlar diyor. İşte Karl Marx, Hiristiyanlığın bu anlayışına bakıp, haklı olarak “din bir afyondur” diyerek milyonlarca insanın imanını çalabilmiştir. Eğer Karl Marx Hz.Peygamberin (S.A.V) hayatını iyi bilmiş olsaydı, etrafında mazlumların ve müstaz'afların (ezilen, küçük görülen) yer aldığını öğrenmiş olsaydı ve "sizin en mücahidiniz zalime karşı hakkı savunanızdır" hadisini duymuş olsaydı, ‘din afyondur' genellemesini yapmayacak, Hıristiyan dini Afyon hale getirildi diyecek, İslam dinini ayrı tutacak, belki de Müslüman toplumlara, “insanı insan eden erdemlerle bezenmiş, Hz. Muhammed ve seçkin sahaabileri gibi örnek modelleri bulunan güzelim dininizi, temsil edemiyorsunuz!.. Ey Müslümanlar gerçek dininize ve özünüze dönün” şeklinde haykıracaktı. Bu hitabı Hıristiyan dünyasına söyleyemezdi, çünkü dayanan dinin temel esasları bozulmuştu. Eğer Sosyalistler, kahramanca ve mütevazı yaşayan, haksızlığa boyun eğmeyen büyük sahabi Hz. Ali'yi tanımış olsalardı, dillerinden Ali'yi düşürmez; Ebu Zerrri Gıffari gibi, altın biriktirip harcamayanlara karşı verdiği onurlu mücadelesini duymuş olsalardı, Onun altından heykelini dikerlerdi. Gelelim İslam dinine: Hz. Peygambere vahiy olarak inen Kur'an'ı Kerim'in Arapça aslının korunarak, peygamber döneminde yazıya geçirilmesi; Peygamberin 23 yıllık süre boyunca, Allah'tan aldığı emirleri ve İslam'ın esaslarını pratik hayata aktararak örnek model olması, (Hz. İsa yaklaşık üç yıl peygamberlik yapmış) Peygamberin dini uygulamalarının, yaşanan sünnet şeklinde günümüze kadar aktarılması; yani, İslam dininin temel esaslarının günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmesi bakımında Hıristiyanlık dininden çok farklı bir konumu var. Elimizde, tüm esaslarıyla sağlam duran bir din var. Sorunumuz, doğru İslam'ı ve İslam'a layık doğruluğa uygun bir hayat yaşamamaktır. Maalesef Müslümanlar olarak, Kur'an ve Sünnete uygun bir yaşam tarzı ortaya koyamadık. Tarih içerisinde olduğu gibi, bugünkü dünyamızda da dini çıkarlar ve güç elde etmek için kullanabildik. Bedi-ü Zaman Said Nursi'nin dediği gibi, "Lisanımız Kur'an'ın ayetlerini okurken, hal ve etvarımızla manalarını izhar (gösterme) edebilseydik; sair (diğer) dinlerin tabileri, belki Avrupa kıtaları fevç fevç (dalga, dalga) islama gireceklerdi. Doğru İslam'ı ve İslamiyet'e layık doğruluğu yaşamadığımız sürece bu kırizi aşmamız çok güç olacaktır. İslam dinin toplumda yeniden ümit haline gelebilmesi için; İnsanı, insan haklarını, özgürlüğü, eşitliği, barış ve huzuru, vicdanı, ahlakı, aklı ve üretimi odağa koyan bir dini anlayışınız yoksa, insan ve evren üzerinden dünya projenizi ortaya koyan bir teolojiniz yoksa, İslam dinin toplumlar için yeniden umut haline getiremeyiz. Bizler istersek, samimi birer Müslüman olarak Kur'an'a ve Sünnete yönelerek, çağımız dünyasını yeniden düze çıkarabiliriz. İnsan çok bencil bir türdür her halde, yapmadan sürekli istiyor, Allah'ım bana ver bana ver… Peki, Allah'ın insanlardan istekli var, bu ne olacak, hep sen istiyorsun. Yunus suresi 25. Ayette, “Allah sizi selam (barış, huzur) diyarına çağırır, dilediğini dosdoğru yola iletir” Allah, bu ayetle bizden yaşadığınız dünyayı bir esenlik yurduna çevirmemizi istiyor. “Allah'ım bize adil ve müreffeh bir dünya kurmamızı nasip et” duası bir yere kadardır. Allah'ın gücü var, O her şeye kadirdir ve elbet de bu duayı da yapmalıyız, ancak Allah bizden, eyleme geçerek, dünyayı adil bir düzene dönüştürmemizi istiyor, sizin gayretinize göre de yardımı erişecektir. Dünyada yaşanan açlığa ve zulme seyirci kalıyorsanız, sadece, “Allah'ım fakirlere ve mazlumlara sen yardım eyle” duasıyla yetiniyorsanız, siz dini anlamadınız veya samimi değilsinizdir. Dua edip, gereken gayreti göstermemek, Yahudilerin Musa'ya, “sen rabbinle git savaş, biz buradayız” demesine benziyor. Allah, görünürde zulme veya açlığa sessiz kalır; çünkü O sizin ses vermenizi ister. Siz iman eden biri olarak, Allah'ın açlara ve mazlumlara uzanan eli, zulme direnen yüreği olmak istemez misiniz? Kur'an'da, “Siz Allah'a yardım edin ki, Allah da size yardım etsin” ayeti ile bizden, dinin pratik hayata aktarılması için çaba göstermemiz gerektiğini ifade eder. Eğer biz onun bize indirdiği dinin yayılması ve yaşanması için çalışırsak; O da güçlü, ileri ve İslam'ın faziletiyle bezenmiş bir medeniyet kurmamıza yardım edeceğini vaad ediyor… 21.yüzyılda umut vaad eden, toplumu derinden etkileyecek bir İslami bir söylemle ortaya çıkacaksak; bireysel, toplumsal, ekonomik ve yönetsel tüm alanlarda çağın anlayacağı bir dil geliştirebilmeliyiz. Yani siz dini bir çıkış yaptığınızda, Allah tasavvurunuz, insan ve âlem tasavvurunuz nedir ortaya koymanız gerekir. Allah tasavvurumuzda, “La ilahe illallah” diyerek, Allah'tan başka tüm ilahları red edip; heva ve hevese dayalı, insanın nefsin esiri ve kölesi durumuna getiren sefih medeniyetin üstünü çizebilecek miyiz? Acaba, tüm otoriter ve dayatmacı biçimlerden bağımsız ve özgür bir düşünceye ulaşabilecek ve nefsin kötü arzularının kölesi olmaktan kurtulan bir insan tasavvuru ortaya koyabilecek miyiz? Âlem ve evrenin Allah'ın varlığını, birliğini ve güzel isimlerini gösteren birer sanat eseri olduğunu, cisimleşmiş birer mektubu ve mesajı olduğunu görerek; kainatı bir kitap gibi okuyabilecek miyiz? Eğer Allah tasavvurunuz ve dini anlayışınız, size haklarınızı koruma bilinci vermiyorsa, hak ve adalet söz konusu olduğunda yanlı davranmanıza götürüyorsa, sizi özgür kılmıyor ve aklınızı başkalarının emrine verdiriyorsa, o din sizin afyonunuz olmuştur. Kabilelere ayrılmış, kendi kendine çalıp oynayan kapalı toplum olmaktan kurtulup, açık bir topluma dönüşmeliyiz. Çünkü bizim dünyaya duyuracak tevhid ve iman, ubudiyet, ahlak, fazilet ve erdem, adalet, merhamet, özgürlük, ortak akıl yani danışma, akla ve delile dayanma, vb. evrensel değerlerimiz var. Bizlerin de dünyanın da bu değerlere çok çok ihtiyacı var… Doğru İslam'ı ve İsalam'a layık doğruluğu yaşayabilme dileğiyle, Muhabbetle selamlıyorum.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|