Çocuklarınız Sizin Çocuklarınız Değil..!Ülkemizde, aileler üzerinde yapılan araştırmalarda, anne-baba ve çocukları arasında aile içi iletişim probleminin yaşandığını ortaya koymuştur. Hatta gençler arasında yaygınlaşan intiharların arka planında da aile içi bu iletişim probleminin yattığı vurgulanmıştır. Anne ve babaların büyük bir kısmının çocukları ile iletişim problemi yaşadıklarını, eşlerin kendi aralarında ve çocukları ile konuşarak anlaşmak yerine susma veya susturma, inat ve küsme, empatiden yoksun tek taraflı dayatma, vb. iletişim problemi doğurabilecek yolları tercih ettikleri yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır. İnsanlar, aralarındaki iletişimi karşılıklı konuşarak ve dinleyerek kurarlar. Yani iletişi, karşılıklı duygu ve bilgi paylaşımını içerir. İnsanları diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerinden biri olan konuşma (anlatma) ve dinleme (anlama) ve görme (gözlem) İnsana Allah'ın bir armağanıdır. İnsanoğlu, Allah'ın Adem babamızın genetiklerine kodladığı atalarından kendisine genetiksel miras olarak geçen bu temel yetiyle dünyaya gelir. Okuma ve yazma ise hem zor, hem zaman alıcı ve sonradan kazanılan, insanın gelişim ve bilgilenmesinde konuşma ve dinlemeyi tamamlayan yeteneklerdir. Okuma ve yazmanın yaygın olmadığı dönemlerde bile insanlar konuşma (şiir, hikâye, vb), dinleme ve gözlem yoluyla bir medeniyet kurabilmişlerdir. Çevrenizde görmüşsünüzdür, yeni doğan bir çocuk ağlayarak, yani konuşarak aydınlık dünyaya gözlerini açar. Bir ses duyduğunda ise büyük bir ilgiyle gözlerini size diker, bakar ve dinler. Çocuk okuma ve yazma öğrenmeden konuşmayı, dinlemeyi ve gözlemlemeyi öğrenir. Daha sonra ise planlı ve programlı bir ortam olan okullarda okuma ve yazmayı öğrenir. Konuşma (anlatma), dinleme (anlama) ve görme (gözlem) yeteneklerinin doğuştan kalıtım yoluyla insanlara geçmesinin büyük anlamı, iletişim yoluyla insan olma ve uygarlık kurmayı başarabilmesindedir. İnsan doğuştan getirdiği bu üç yeteneğini geliştirerek kendini bulur, anlamlandırır ve sosyalleşerek yaşayabileceği bir dünya kurar. Konuşma (anlatma) ve dinleme (anlama) yeteneği gelişmeyen insanlar ve toplumlar birbirlerini anlamada zorluk çeker, anlaşarak barışçı bir dünya kurmak yerine, savaşmayı tercih eden bir uygarlık ortaya çıkarırlar. Biri duygu ve düşüncelerini konuşarak dile getirirken, bir diğeri dinleyerek ve gözlemleyerek onu anlamaya çalışırsa; orada kavga ve sürtüşme yerine, anlayış ve birliktelikler söz konusu olur. Konuşma ve dinleme kibarlığına sahip olmayan eşler 20 yıl aynı yastığa baş koyarlar, bedenen yan yana dururlar, ama ruhları ayrı dünyalarda gezer. Çocuklar ise anne ve babalarını zamanın gerisinde kalmış zavallılar; anne ve babalar da çocuklarını zamane veledi olarak niteleyebilirler. İnsanlar konuşmayı, dinlemeyi ve böylece anlaşmayı önce ailelerinde, yaşadıkları çevrelerinde öğrenirler. Daha sonra ise okula giderek bu yeteneklerine okuma ve yazmayı da ilave ederek kendilerini geliştirirler. Ancak, tüm eğitim kurumları eğitimde öncelikle konuşma, dinleme ve görme yeteneğini esas alarak işe başlar ve başlamalıdır. Hatta batının gelişmiş ülkelerinde ilkokul son sınıfa kadar bu yetenek esasa alınarak gidilir, okuma ve yazma zorunluluğu aranmaz. Çünkü, insanlar konuşma, dinleme ve gözlemle öğrenmeleri gerekenlerin büyük çoğunluğunu elde edebilirler. Önemli olan, okulların bu yetenekleri devreye koyabilecek etkinliklere öğrencileri katabilmektir. Bu nedenle okullar, öncelikle temel eğitimde insanın konuşma, dinleme ve gözlem yeteneğin, okuma ve yazma becerisinin önüne alırlar. Temel eğitim döneminde eğitsel etkinliklerin birinci sırasını konuşma, dinleme ve gözlem alırken, ikinci sırayı okuma, üçüncü sırayı ise yazma becerisi alır. Ancak Lise ve üniversite aşamasında okuma, konuşma ve yazma daha bir ön plana çıkar. Hayatta ve iyi bir uygarlık kurmada ise her zaman konuşma, dinleme ve gözlem her zaman ön plandadır Anne ve babalar ile çocuğun programlı bir şekilde yetişeceği kurumlar olan Okullar, öncelikli olarak çocukların konuşma (anlatma), dinleme (anlama) ve görme (gözlem) becerilerini geliştirici öğrenme ortamları ve fırsatları oluşturmaları gerekir. Ne yazık ki böyle yapılmamaktadır. Okullar çocuklarımızı konuşturmak yerine susturmaktadırlar. Özellikle ilkokullarda susan, terbiyeli, güzel okuyan ve güzel yazı yazan çocuklar istemektedir. Sınıf teftişlerinde dikkatimi çekmiştir. Çocuklara soru sorulur, öğretmen bir çocuğa söz hakkı verir, çocuk konuşmaya başlar, diğer çocukların parmakları hala havadadır. Çünkü onlar için arkadaşlarının ne söylediği değil, kendilerinin ne söyleyecekleri önemlidir. Bu alışkanlık yetişkinlikte de devam eder. Birçok kişi karşısındakini dinler görünürken, zihninde yetiştireceği cevabı düşünür. Çocuk neden böyledir? Çünkü dinleme yeteneği geliştirilmemiştir. Dinlemeyi ve anlamayı beceremeyen toplumlar iletişim, yani aslında iyi bir uygarlık kuramaz, bu nedenle kavga ederler, kutuplaşırlar ve mutsuz olurlar. Aileler de okullarımız gibi konuşmayı gevezelik ve saygısızlık olarak görebilmekte, herkes çocuğunun akıllı, uslu olmasını istemekte ve bunu da az konuşmakta bulmaktadır. Aslında çocuk konuşarak kendini anlatır, çevresindekiler tarafından dinlendiği zaman kendine güveni artar, çünkü dinlendiğini kendisine gösterilen bir saygının belirtisi olarak algılar. Okul öncesi dönemde daha yoğun olmakla beraber, ilköğretimin ilk yıllarında çocuklar bolca konuşturulmalı, çocuk incitilmeden konuşmaları düzeltilmeli ve yönlendirilmelidir. Aşırı ve gereksiz konuşma farklı bir durumdur. Bu da uygun bir üslupla düzeltilmeli. Ancak, konuşan çocuklar yadırganmamalıdır. Konuşma düzeyi zaman içinde geliştirilmelidir. Aile ve okul çocuğun konuşmasında ona yardımcı olmalı, düzeltmeli ve geliştirmeli ve onlar da örnek olmalıdırlar OKUL ÖNCESİNDE ANNE BABA DAVRANIŞI Henüz okul yaşına gelmemiş çocuklarla anne ve babaların özel olarak konuşma ortamları oluşturmaları gerekmektedir. Anne ve babalar bu dönemde çocuklarına masallar anlatmalı, tekerlemeler söyletmelidir. Çocuk filmleri birlikte izlenmeli ve bu esnada çocukla konuşarak iletişim kurulmalıdır. Çocuklarına bol resimli hikâye kitaplarından göstererek okuma ve okurken çocuğuna sorular yöneltip, konuşturarak hikayelerin ortamına katma bir yöntem olarak görülmelidir. Ayrıca, çocuğa arkadaşları, oyuncakları, oyunları hakkında sorular sorularak özel bir konuşma ortamı oluşturulabilmelidir. Hatta üç-dört yaşlarındaki çocuklara resimlerini göstererek okuduğunuz masalları, çocuklar daha sonra resimlerine bakarak anlatabilmektedirler. Çocuk böylece dinleme, konuşmayı ve gözlemi ilk yıllardan itibaren geliştirecektir. Ailesinde konuşmayı, dinlemeyi ve anlaşmayı öğrenemeyen bir çocuğun, ileri yaşlarda bunları kazanması çok güç olabilmektedir. GELENEKSEL AİLELER Otorite ve saygı adına, hatta töre adı altında birçok anne ve baba, hem kendi aralarında hem de çocukları ile yeterli düzeyde iletişim kuramadıkları, ülkemizin çok önemli bir gerçeğidir. Bu tür ailede büyüyen çocuklar ailelerinden kopmakta, kendilerini rahat davrandıkları ve ifade edebilecekleri ortamlara (arkadaş grubu, kafe, vb) atmakta; böylece birçok kötü alışkanlıklar, kendini bulduğunu zannettiği ortamlarda kazanılmaktadır. Unutmayın, konuşma fırsatı sunulmayan kişilerin bastırılmış duyguları, bireylerin farklı problemlerle boğuşmasına neden olabilmektedir. Küçük yaşlardan itibaren önce ailede, daha sonra çevrede ve okulda konuşmayı, görmeyi, dinlemeyi, anlamayı ve anlaşmayı öğrenemeyen bir toplumdan barışçı ve sevgi dolu bir uygarlık kurmasını beklemek sadece bir avuntu olacaktır. Yazımı ünlü bir gönül adamının aşağıdaki mısraları ile noktalamak istiyorum. Sevgi ve saygılar.
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Yaşamın, kendisini özleyişinin Kız ve erkek evlatlarıdır Sizin aracılığınızla dünyaya geldiler Ama, sizden gelmediler. Yanınızda olmalarına karşın, Sizin malınız değil onlar. Onlara sevginizi verebilir Oysa düşüncelerinizi veremezsiniz; Çünkü kendi düşünceleri var. Eviniz onların bedenlerine barınak olabilir, Ama ruhlarının barınağı olamaz; Çünkü onların ruhları yarının evlerinde yaşar, Ve siz bu evlere konuk olamazsınız Düşüncelerinizde bile! Onlar gibi olmak için büyük çaba harcayabilirsiniz Ama onların sizin gibi olmasını istemeyin; Çünkü yaşam ne geriye gider Ne de oyalanır dünün olaylarıyla. Khalil GİBRAN (Halil Cibran) YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|