BUGÜN ZORLAŞTIRDIĞIMIZ HAYATLAR, YARIN BİZİM HAYATIMIZ OLABİLİR'Her canlı yaşar; ancak insan çevresine şekil veren ve hayatı yaşanabilir kılan bir varlıktır'. Diyor bir düşünür. İnsanı diğer canlılardan farklı kılan; yaşadığı anın farkında olması ve her anını değerlendirecek düşünceye sahip olmasıdır. Bu nedenle insan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeli, her günün kıymetini bilmelidir. Bir güne değil her güne önem vermelidir; ancak sanki kaç yıl yaşayacağımızın bilgisine sahipmişiz gibi her günün kıymetini göz ardı edip özel günlerin gelmesini bekleyip sadece özel günlere değer vermekteyiz. Sevgililer Günü, Anneler Günü, Engelliler Günü, Otizm Farkındalık Günü… Öyle bir zamandayız ki özel günler saymakla bitmez; fakat sormadan edemem. İnsanın sevdiğine sevgisi bir güne sığar mı hiç? 'Cennet anaların ayağı altındadır' müjdesini unutup belki de yılın çoğu günü of çekip kalbi kırılan annelerimize bir gün yeter mi? Ya da hayatın içinde karşılaştıkları engelleri göz ardı edip sadece bir günlüğüne farkındalık mesajları ile sözüm ona hatırlanmaya çalışan engelli insanlar sığar mı bir güne? Sadece bu günleri kutlayarak belki de farkında olmadan özel insanları özel günlerle sınırlayıp geri kalan günlerde de yaşamın dışına itmekteyiz. Yaşamdan koparıp kendi hallerine bırakmaktayız. Bütün bu yazdıklarım bir engelli arkadaşımızın gerek yöneticilere gerekse de kendi halkına(bizlere) sitemli ve çaresiz mektubuna girişin başlangıcıdır. Bir çayevinde Otizm Farkındalık Günü sohbetiyle tanıştığım; konuşmalarından biraz içli, biraz dertli ve biraz da kırgın olduğu görülen, özel günlerin sadece bir günde kaldığını dile getiren engelli bir arkadaşımızın Bizlere hitaben yazmış olduğu o mektup: ‘‘Bir anlık dikkatsizlik ve değerini bilmediğimiz bir saniyeyle geçirdiğim kaza değiştirdi hayatımı. Yaşadığım şoktan sonra bir ameliyat ile tekrar düzeleceğimi düşünüyordum; lakin ameliyatlar ardı ardına gelmeye başladı. Vücudum kendi ağırlığını artık kaldırmaya güç yettiremiyordu, bu sebeple iki yıla yakın yatalak yaşadım. Her şeyim başkasının varlığına muhtaçtı. Düşünebiliyor musunuz bir başkası olmadan hayatınızın hiçliğini, Kendi hayatınızın size yabancı gelişini? Güneşe hasret kalıyorsunuz, doyasıya içinize çekemiyorsunuz havayı ve rüzgârın sesini dinleyemiyorsunuz, yağmura dokunamıyorsunuz mesela… Uzun süre gördüğüm fizik tedavi sonucu toparlanmaya başladım. Mutluydum, sevinçliydim lakin yürümem imkânsızdı. İşlevini yitirmiş ayaklarımın yerini tekerlekli sandalye almaya başlamıştı ama olsun en azından yatalak değildim, Hayata tekrar dokunabilecektim. Vücudumun bir parçası olacak sandalyeye alıştıktan sonra hayata tekrar merhaba demenin heyecanı ile dışarı atmak istedim kendimi ancak oturduğum binada ilk engel ile karşılaştım. Asansör yoktu ve benim basamakları aşmam gerekirdi. Çaresizdim, tutmayan ayaklarımla beraber kollarım da bağlı kaldı ve yine muhtaç kaldım bir yardım eline. Hayatla yeniden iç içe olabilmenin heyecanını yaşayamadan engeller bir bir karşıma çıkmaya başlamıştı. Kaldırımları kullanamıyordum mesela; Ya engelli rampası engel oluyordu Ya da dar olan kaldırımlar işgal edilmiş, Veya araçlar kaldırım geçişlerine ve engelli rampaları önüne park edilmişti. Adeta hayata set çekilmiş ve geçilmez bir duvar örülmüştü. İçim içimi yiyor, sinirden ağzımda diş kalmamış gibi oluyordu. Öfkeliydim lakin kimseye bir şey diyemiyordum. Son çare yola vurdum kendimi. Engelli yolunun olmadığı trafik yoluna… Bir kaza geçirmiştim ve üzerimden atamadığım korku yeniden sarmaya başlamıştı benliğimi. Ürküyordum ve titriyordu ellerim, kullanamaz olmuştum bana ayak olacak tekerlekli arabayı. Yol vermek bir yana çoğu hızını kesmeden devam ediyordu yoluna. Ben miydim engelli onlar mıydı çözememiştim. Bir ilerleyip bir duruyordum. Köşeye çekiliyordum, park halindeki arabaların arasına sıkışıp yol veriyordum beni umursamayan gözlere… İhtiyaçlarımı(lavabo ve abdest) karşılayamıyordum. Ya olduğum yerden çok uzaklara gitmek zorunda kalıyordum ya da dört duvar arasına, evime geri dönmeye. Kimseye ihtiyaç duymadan kendi işimi görmek istiyordum. Engelliydim belki ama aklımı kullanabiliyordum. Nereye gideceğimi, neler yapabileceğimi düşünebiliyordum; lakin gidemiyordum birçok yere ve yapamıyordum birçok şeyi. Evet! Belki bir noterden vekâlet vererek hiç yorulmadan ve zorluk çekmeden işlerim yapılırdı; lakin ben bana ayak olmuş ve vücudumun bir parçası olan sandalyemle hayata dokunmak, hayatla yeniden içi içe olmak istiyorum. Hayatımın kalan kısmını dört duvar arasında veya çay ocakları köşesinde gelen gideni izlemek geçirmek istemiyorum. Ben kaderin bana yazdığı engelle yaşayabilirim; ancak insanların koyduğu engelleri aşamam. Lafı fazla uzatmadan ve ayrıntılara girip canınızı sıkmadan son vermek istiyorum mektubuma Bir saniye sonrası ne olacağı belli olmayan bir hayatta yaşıyoruz. Öyle bir aldanmışız ki; günlük gülistanlık sanıyoruz hayatı. Biz iyiysek her şey iyi sanıyoruz; umursamıyoruz kendi dışımızdaki hayatları, zorlukları, yaşanan mücadeleleri, bizim dışımızdakilerin neler yaşadığını... Başa gelmeden bilmez, yaşamadan anlayamaz insan kendi dışındakilerin hayatlarını. Ve siz ey bürokrasiler, yöneticiler ve sadece kendini düşünen hemşerilerim; kendi dışınızdaki yaşamların hayatlarını zorlaştırmayın. Unutmayın ki yarının engellisi sizler olabilirsiniz. Bugün zorlaştırdığınız hayatımız, yarın sizin hayatınız olabilir.'' Kimse yaşamadan bilmez hayatların zorluluğunu. Bu sebeple gelin bir günlüğüne de olsa empati kurup anlamaya çalışalım, onların yerine geçip fark edelim zorluklarını ve kaldıralım bizim yapmış olduğumuz engelleri. Bu vesile ile 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftasında kutlama yemekleri düzenleyip sosyal medyada paylaşmak ve iyi dilek mesajlarıyla yanlarında olduğumuzu göstermek yerine, onların hayatlarına dokunup, hayatlarını yaşayalım. Tekerlekli sandalyeyle şehri gezmeyi deneyelim mesela veya bir engelli ile yol yürüyelim. Görelim koyduğumuz engelleri, yaşayalım yarın bizim olabilecek hayatları ve kendimize vereceğimiz tepkiyi kendimiz ortaya koyalım… Bir gün değil, her gün hatırlayalım ve her günlerini yaşayabilecekleri şekilde kolaylaştıralım. Hastalık gelmeden sağlığımızın kıymetini bilmemiz dileği ile…
Yeri gelmişken iki hususu belirtmek isterim: 1-) Engelli, yaşlı ve bebekli anneler için hayatı kolaylaştırıcı yeni halk otobüslerinin hizmete girmesiyle hem halk otobüslerinin kullanabileceği hem de bu kesimin otobüslere rahat erişebileceği yolcu duraklarının yapılması ve bu durakların başka araçların kullanılmasına izin verilmemesi, vatandaşlara kolaylık sağlamakla beraber trafiği de rahatlatacaktır. 2-) Balıkçılar çarşısının yapılması ile bir dönem gündeme gelen Eski cezaevi Köy garajının baharla beraber yıkılıp proje ile otopark düşünülen alanın gerçekten bir projesi var mı varsa proje ne aşamada ve neden hala bir ilerleme görülmemekte? Geçici olduğu söylenen Balıkçıların baharla beraber farklı iş yerleri açması projenin gerçekleşmeyeceğinin mi göstergesi? YORUM YAZIN
|