KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
21 Kasım 2024 Perşembe
°C
Prof. Dr. Gıyasettin Baydaş
Belirtilmemiş

Bilim dine karşı mı? - II

28 MAYIS 2024 SALI 16:42
39
1705
16
AA aa

Bu yazımızda Batı'da bilimin orta çağdaki geri kalmışlığı ve akabinde hızlı bir şekilde gelişmesinin dinle ilişkisini irdelemeye çalışacağız.

Orta Çağ Katolik Kilisesi ve Bilim

1529'a kadar Hristiyanlıkta Katolik ve Ortodoks olmak üzere 2 mezhep bulunmaktaydı. En yaygın olan Katolik Mezhepte Papalar ve Kardinaller genellikle ruhani liderlerden çok krallar gibi yaşıyorlardı. Papaların siyasi güçleri özellikle Roma Devletinin çöküşü ile zirveye çıktı ve orduları yönetmeye, siyasi iş birlikleri yapmaya başladılar, hatta krallar üzerinde de otoriter bir yapı oluşturdular. Bu dönemde İncil Latinceydi ve yalnızca rahipler tarafından konuşulan antik Roma dilinde okunabiliyordu. Okuma yazmanın çok sınırlı olduğu Batı'da, Katolik kilisesinin mutlak üstünlüğü ve sarsılmaz egemenliği neticesinde batı toplumları bilimsel gerçeklere kapalı kalmış ve bu gerçekliğe karşı olanlar Engizisyon mahkemesinin her farklı düşünceyi suç sayması neticesinde ölümle cezalandırılıyordu. Bu dönemde batı, her şeyden önce, tamamen bilim dışı bir anlayışın yörüngesinde bulunuyordu.

Katolik Kilisesindeki hoşgörüsüzlük, önyargı, kuşku ve batıl inançlar akademik öğrenimi imkânsız kılıyordu. Kilise kendinden bağımsız bir düşünceye yönelik tüm girişimleri kuşkuyla karşılarken, İncil'den uzak, hurafelerle dolu kendi öğretilerine uygun olmayan her türlü öğretimi şiddetle bastırıyordu. Örneğin, Piskopos Theophlis İskenderiye'de 400 Bin cilt kitabın yakılmasını sağlamış ve ünlü astronom Theon'un kızı matematikçi Hypatia bir Piskopos olan Kyril'in kışkırtmaları ile halk tarafından parçalanarak öldürülmüştür.

Ayrıca, Kilisenin kişileri dinden çıkarma, bir bölgede yaşayanları dinsel faaliyetlerden menetme, para karşılığında günah çıkarma, cennetten yer satma yetkileri bulunuyordu. Zira kilise, Tanrı iradesine tesir ederek ilahi lütfun dağılımında aracılık işlevine muktedir bulunduğunu iddia ediyordu. Bu nedenle, düşünce alanlarında da kilisenin koyduğu kurallar geçerliydi. İncil'in aslından ve Hz. İsa'nın öğretilerinden kaynaklanmayan bu durum, insanların cahil kalmasına ve ilmi çalışmaların da yapılamamasına neden oluyordu.

Bu dönemde Hristiyanları haktan ayırıp batıla sürükleyen en önemli husus, aklı ve delilleri dışlayıp ruhbanlarına, yani din adamlarına delilsiz ve körü körüne tabi olmalarıdır. İlmi de tekelinde tutan Kilise papazlarının akıl ve hikmetle bağdaşmayan itikat ve iddiaları akıl ve fikri muhakemeleri, engellemeleri müsbet ilimle meşgul bilim insanlarına zulmedip öldürmeleri Batıyı kör bir cehalete sürüklemişti. Hatta bu tutum ve davranışlar birtakım felsefecileri Hristiyanlık dinine ve onun şahsında bütün dinlere cephe almaya sevk eti.

Özetle; Orta çağda batının karanlık dönemi yaşamasının nedeni Kutsal Kitap ve İsa Peygamberin öğretileri değil, dinin tahrif edilmesi ve dinin aslından uzaklaşarak tesis edilen Papalık sisteminin bilimsel ve kültürel gelişmeleri kendi öğretilerine uygun olmadığı için reddetmesi ve uymayanları şiddetle cezalandırmasıdır.

Protestanlık ve Bilimsel devrim

Katolik Kilisesinin bu insanlık dışı baskı ve uygulamaları, akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri protesto eden yeni bir akımın gelişmesine zemin hazırladı. Papa'nın otoritesine karşı girişilen bu eylemler, Katolik Kilisesini ve Papayı protesto mahiyetinde anlaşıldığından bu akıma Protestanlık adı verilmiştir. Genel kanıya göre bu reformist hareketi başlatan aynı zamanda profesör olan Alman rahip Martin Luther'dir. Luther günahların para karşılığında bağışlanması gibi belli Kilise uygulamaları ile ilgili duyduğu endişelerini vurguladığı manifesto niteliğindeki bir beyanlar listesini Kilise kapısına asıp, Katolik Kilisesi'nin yozlaşmış uygulamalarını protesto ederek kilisede reform yapmayı amaçlayan reformist bir akımı başlatmış oldu.

Zaten reformasyonun kökeninde de ilk Hristiyanlığa dönme isteği yer alır ve bu yönüyle Roma İmparatorluğu ve Orta Çağ Kilisesi eliyle değiştirilen Hristiyan inançlarını orijinal biçimiyle yeniden kurma çabasıyla karakterize edilir.

Bilime karşı olan Katolik anlayıştan farklı olarak akla önem veren Protestanlar aynı zamanda Kilise otoritesi yerine Kutsal Kitabı geçirmeyi de hedefleyerek, Kutsal kitabı ve peygamberlerinin hayatını derinden araştırarak dinlerinin özüne inmeyi de gaye edinmişlerdir. Latince olan İncil yalnızca rahipler tarafından konuşulan antik Roma dilinde okunabildiği için Luther, her kesimin okuyabileceği şekilde İncili Almancaya çevirdi. Bu sayede Protestan bölgelerde okuma kültürünün gelişmesi sağlandı. Böylece eğitim daha yüksek bir öncelik haline geldi ve okuryazarlık oranları önemli ölçüde arttı.

Bu hareketlerle beraber nefes almaya başlayan akademik camia hemen yanı başlarında dönemin en ileri medeniyetinin sergilendiği Bağdat, Kurtuba, Toledo gibi merkezlerdeki bilim literatürünü Avrupa'ya kazandırmak için çalışmaları hızlandırdı. Bilimi aforoz etmiş olan batının bu hızlı dönüşümüne bu merkezler şahitlik etmiş oldular. Bu dönemde, Batıda bilimsel devrim hız kazandı. Bilim çevreleri için evrenin kaynağını ve dünyanın evrendeki yerini araştırmada dini öğretilerin yerini pozitif bilimler almaya başladı. Kopernik, Güneş'in merkezde olduğu ve gezegenlerin de onun etrafında döndüğü bir evren modeli önererek Katolik Kilisesinin de koyu bir şekilde sahiplenip savunduğu eski Yunan modeli olan ‘Dünya Merkezli Evren Modeli'ni çürüttü.

Aslında, Kutsal kitabı ve peygamberlerinin hayatını derinden araştırarak dinlerinin özüne inmeyi gaye edinen reformistler gözlem-deney-ölçme temeline dayanan serbest bilimsel araştırmalara geçiş sürecinin hızlanmasına neden oldular.

Son dönemlerin En büyük Sanayi Devrimi 18. Yüzyılda gerçekleşmiş olup ilk önce İngiltere'de başlamış ve ardından da Kuzey Avrupa ile Kuzey Amerika'ya yayılmıştır. Bu ülkelerin en önemli ortak özelliklerinden biri Hıristiyanlık dininin Protestan kolunu seçen insanların en fazla oldukları ülkeler olmalarıdır.  Dolayısıyla, Protestanlık mezhebine yönelmenin sanayi gelişimi üzerinde gerçekten bir etkisi olduğu kanısı uyanmaktadır. Max Weber, temel olarak bu gelişimi Protestan ahlakının yaygınlaşmasına bağlamaktadır. Weber'e göre gelişmiş modern topluma geçişte temel farklılık düşünce yapısındaki "Rasyonalite" kavramı ile açıklanabilmektedir. Modern insanın daha çok mantığı ve aklı kullandığını ifade eden Weber bu geçişin Protestan ahlakındaki rasyonel düşünce yapısından kaynaklandığını savunmaktadır.

“İnsani Gelişim İndeksi”ne baktığımızda Batı ülkelerinin gelişim sıralamasında en önde yer alan ülkelerin Kuzey Avrupa Ülkeleri olduğu görülmektedir. Bu ülkelerin en önemli ortak özelliklerinden bir tanesi Hıristiyanlık dininin Protestan mezhebine sahip insanların en fazla oldukları ülkeler olmalarıdır.

Protestanlık ile bilimsel ilerlemeler arasında bir ilişki olabileceğini düşünen R. K. Merton, Protestan değerleri ve modern bilimin yaklaşım ve yöntemleri arasında anlamlı bir uyumun olduğu kanaatine varmıştır. H. Zuckerman'ın araştırmalarına göre ise, Nobel ödülünü kazananların çok büyük bir kısmı Protestan bilim adamı olduğu yönündedir.

Orta Çağ'da Batıda bilimin gelişmesi önündeki engel, Kutsal Kitap ve Hz. İsa tarafından ifade edilmemesine rağmen, aslında Katolik Kilisesinin din ve dünya siyasetinde mutlak bir hakimiyet kurmak üzere kendi geliştirdiği kurallardır. Protestan mezhebinde olduğu gibi dinin asli öğretilerine bağlı olmanın akıl ve bilimin önünde bir engel değil aksine destekleyici bir unsur olduğu da aşikardır.

Dinin bilim ile çatıştığını iddia eden felsefecilerin görüşlerine bakıldığında, aslında dinden ziyade dini metinleri yorumlayanların görüşlerine karşı oldukları anlaşılır. Oysa dini metinler tarihsel süreçte farklı şekilde yorumlanabilmiş ve bu yorumların oluşturduğu birikimden kaynaklanan bilim karşıtı görüşlerin Kutsal Kitap veya Peygamberlerin söylemlerinden değil, dini literatüre girmiş yorumlardan kaynaklandığı görülecektir, bu nedenle bilim karşıtı olan görüşlerin Kutsal Kitapların veya Peygamberlerin söylem ve ifadelerine atfedilmesi doğru bir yaklaşım değildir.

Batı için karanlık olan Orta Çağda Katolik Kilisesinin zulüm ve baskıları karşısında oluşan reformist hareketin batı ülkelerinde yayılmasının çok büyük bir bedeli de olmuştur. Katoliklerin reformist hareketleri bastırma gayesiyle başlattıkları savaşlarda 13 devlet savaşa katılmış, 8 milyon insan öldürülmüş ve birçok ülke sefalete mahkûm edilmiştir. Katolik-Protestan savaşı olan bu savaş 30 yıl sürdüğü için Otuz Yıl savaşları olarak da adlandırılmaktadır. Ancak Katoliklerin bu baskıcı ve katliamcı politikaları akla önem veren Protestanların lehine sonuçlanmıştır. Başka bir ifade ile din ve peygamber yerine kendi öğretilerini yerleştiren Papa ve Kardinallerin akıl dışı düzeni kaybederken Hristiyanlığın özüne dönmeyi de esas alarak akıl ve bilimi önceleyen reformist hareket kazanmıştır. Bu süreçten çıkarılması gereken sonucu şöyle özetlemek mümkündür: Orta çağda, İncilin akli ilim ve teknolojik gelişmeler önünde bir engel olmadığı buna karşın İncil yerine papa ve kardinallerin öğretilerinin hâkim olduğu kuralların ise bilimin gelişmesini baskılayıp engellediği aşikardır. Yani semavi din değil, ruhanilerin hurafeleri dine karşı durmuştur.

Bu yazıyı meşhur Filozof Giordano Bruno'nun şu sözü ile bitirelim: "Evreni bilmek Tanrı'ıyı da bilmek demektir."

Sonraki yazımızda İslam'a göre Din-Bilim ilişkisini değerlendireceğiz.

 

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109853)
02 Haziran 2024 Pazar 12:52
Metafiziğin sınırları ile ilgili olarak söylenilen şeyler Kant'a göre spekülatiftir. Çünkü elde veri yok diyor. Ama akıl bu merak ediyor çıkarım yapıyor, metafiziğe kulak veriyor ve bazıları inanıyor bazısı acaba diyor. Kant, Tanrı'nın varlığı, ruhun ölümsüzlüğü, evrenin başlangıcı ve sonu gibi metafiziksel bilginin insan aklı tarafından kesin olarak çözülemez ve bilinemez der. Kısaca bilgi sadece deneyimsel ve akli çıkarımdan ibaret olmayabilir. Dolayısıyla bilim metafizik ilişkisi biraz toleranslı olmayı gerektirir.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109851)
02 Haziran 2024 Pazar 05:36
Bilim kainattaki her şeyin yapi ve işlevini deney ve gözlemnyolu ile incelereyetek açıklamaya çalışır. Oysa din Yaratıcı tarafından insanların dünya ve ahiret saadeti için gönderilen hayat kurallarıdır. Birbirlerine engel olma durumları asla olmaz
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109849)
02 Haziran 2024 Pazar 00:21
Felsefenin ve aklın babası denilen Kant 'spekülasyon'dur diyerek metafiziğe bir kapı aralamıştır. Bazı yorumculara bakıyorum metafiziği fizikle karıştırmış ve birileriyle dalga geçtiklerini sanıyorlar. İnanç konularında Kant gibi toleranslı ve temkinli olmak ve hemen inkar etmemek lazım. Çünkü bilmediğin bir alan ile ilgili nasıl oluyor da kesin konuşuyor ve inkar edebiliyorsun!?
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109833)
31 Mayıs 2024 Cuma 15:19
Eskiden bazı medrese hocaları dünyanın öküz üzerinde olduğunu söylerlerdi, bu fikir hala var mı acaba?
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109846)
01 Haziran 2024 Cumartesi 15:54
@Misafir Kullanıcı Bu da bişeymi? Postuna oturan bir şeyh şöyle diyor, ben nuhun gemisini avucuma alarak sahili selamete kavuşturdum. Hz. İbrahimi.ateşten ben korudum
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109816)
30 Mayıs 2024 Perşembe 09:46
Aslında şimdi bile bilimin önünde nasıl ciddi engeller olduğu biliniyor. Düşünün bilimin en üst kurumu üniversitelerin Rektörlerinin bir kısmının uluslararası makaleleri yok. Bunların yönettiği Bilim kurumunda bilim nasıl gelişebilir
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109810)
30 Mayıs 2024 Perşembe 06:43
'Biber tatlıdır. Ahmet de tatlıdır. O halde Ahmet biberdir'. Tatlı olmak Ahmet'in biber olmasını gerektirmez.Bu klasik mantıktaki yanlış kıyas veya yanlış bağ kurma örneğidir. ortaçağda kiliseden bir din adamı çıkıp dese ki bence bu yanlış değil doğru kıyastır. Herkes itiraz edecekti. Fakat uzun asırlar cennetten arsa sattılar Avrupa'da. Oysa mantık bilimi açısından bu da yanlış bir kıyas örneğiydi. İnanmak güzel bir şey ama sömürülmemek de gerek. Bunun için de bilim, metodoloji, matematik yani mantık şart. Bugün sorgulayanlar değil sorgulamaya
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109809)
30 Mayıs 2024 Perşembe 06:01
Batılı tarihçiler lafı biraz da yumuşatarak dünyanın geri kalanı ve özellikle Ortadoğu toplumları için din ve bilimin uzlaştırılma sorunu olduğunu iddia ederler. Yani madem dinden vazgeçmiyorsunuz bari uzlaştırın. Aslında adamlar bin senelik ihmalin faturasını bize üç kelime ile özetlemişler. tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvufu çok iyi derecede metodolojisiyle bilin sorun yok diyorlar. Ama Diğer taraftan pozitif bilimler, felsefe, mantık, matematik iyi derecede bilin ve kullanın. Değilse Batı adam yerine koymuyor. Gazzali de mantık bilmeyene itimat edilme
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109808)
30 Mayıs 2024 Perşembe 05:47
Bilim metodoloji demektir. Bunun öncüleri Batıda Descartes ve Bacon'dur. Yani bilgi dediğimiz şey deney veya sağlıklı akıl yürütme metodları elde edilirse güvenilirdir. Değilse duyguya dayalı koca karı efsaneleri ile başa çıkamayız demişler. Din burada farklı bir metodoloji kullanıyor çünkü metafizik alanda bir iddiası var. Şimdi burada bir din hurafe ise bilime karşı kaybetme olasılığı yüksek ki Ortaçağ Avrupa'sında görüldü. Hurafeyi by pass edip işine gücüne bakınca Batı aklın çocuğu oldu. Rönesans ile bir nevi karanlıktan aydınlığa çık
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109804)
29 Mayıs 2024 Çarşamba 23:58
Sonraki yaziyi bende merak ediyorum. Bu arada Hocanin son iki yazısına yapilan yorumların entellektüel birikimden kaynaklanmasını da önemli buldum. Önceki yazılara yapılan sığ eleştiriler gibi değil
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109802)
29 Mayıs 2024 Çarşamba 23:15
Batı ortaçağa karanlık çağ der. Çünkü akıl, güneş gibi tutulmuştu. Eleştirel düşünce ve sorgulama olmayınca meydan Batının firavun meşrepleri olan dini ve siyasi otoratilere kalmıştı. duygu aklı yenince ortaçağ yaşanıyordu. Akıl duyguları yenince rönesans aydınlanma sanayi devrimi. Peki güzel , acaba bizde durum kaç kaç? Harezmi, İbni Sina, Razi, Heysem, Biruni altın zamanında akıl öndeydi o kesin.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109818)
30 Mayıs 2024 Perşembe 09:53
@Misafir Kullanıcı Ortaçağda akıl güneş tutulmuştu.Ama niye tutuldu.Çünkü iktidarı ele geçiren dini ulema katalik papazların işine öyle geliyordu.Amaç iktidar nimetlerinden faydalanmak.İktidarlarını daimi kılmak.Benzerini emevi abasi halifelik döneminde görülür.Rant için bu halifelik makamı için inancın içi boşatıldı.Birbirine girdiler soy soplarını kuruttular.Bunun neresi inanç.Aynı şey günümüzde iktidara yalpanan tarikatlarda görülüyor.Bu tarikatlar fırsatı bulduklarında iktidarı ele geçirmeye çalışıyorlar.Örnek FETÖ.
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın