Ben Benim Sen Sensin!..Çağımız insanının nefisle olan zorlu sınavı… Neden zor? Çünkü çağın insanı, arzularının sınır tanımaz pençesine düşmüş; haz ve şişkin ego benliğini tamamen sarmış, böylece nefsi “AZMANLAŞMIŞ” da ondan… Nefis kendisini sonsuz hür ve layemut (ölümsüz) görüyor! Hele servet ve iktidarı da varsa. Her elde edebileceğini ve her şeyin üstesinden gelebileceğini sanmaya başlıyor. İşin kötü tarafı, nefsi azmanlaşan birey bencilliğin, hırsın, ötekini yok saymanın, duyarsızlığın ve zulmün de pençesine düşebiliyor olmasıdır. Ayrıca NEFİS, bu kör düğümü nedeniyle; gençliğin elinden kaçtığını, hastalıkların ölümün keşif kolları gibi kendisini sardığını, ihtiyarlığa ve arkasından ölüme giden hayat yolculuğun ne anlama geldiğini fark edememektedir. Bu durum, çağımız insanının en zorlu sınavı olmanın yanında; onu, anlamsızlık girdabına sürükleyen hadikapıdır aynı zamanda… Vahye ve özellikle Kur'an'a sırt çeviren hiçbir modern anlatı ve ideoloji insanın bu kör düğümünü çözememiştir. Vahye sırt çeviren bu çağın düşünce terminolojilerinde, nefis terbiyesi kavramı unutulmuş gibi… Çağın medeniyeti… Çağımızda, nefsin sınır tanımaz arzularının bütününü tatmine yönelen bir medeniyet inşa edilmiştir. Nefsin her arzusunu tatmin etmeye çalışan birinin, başkalarını düşünmeyen, bencil ve tehlikeli bireye dönüşmesi kaçınılmazdır. Böyle toplumlarda, insanlığın azalması, vicdansızlık, hak ve hukuk ihlalleri sıradan birer olgu olarak görülür. Bu nedenledir çağın medeniyetinde, insani gelişmişliğin ölçütünde gıda tüketim miktarı (et, süt, vb.) ve teknolojik araç (bilgisayar, vb) kullanımı alınmış; insanilik boyutu dikkate alınmamıştır. İnsanların ne kadar gıda tükettiği veya eğitim düzeyi gelişmişliğin birer kriteri olabilir belki, ancak bu kriterleri tamamlayan insani niteliklerin yoksunluğu; çağımızın düştüğü bunalım ve vahşetin nedeni olduğu unutulmamalıdır. Fakir ile zengin arasında uçurum varsa; zengin yoksula şefkat ve yardım eli uzatmıyor ise, insanları mutlu edecek moral değerler sağlam ve yerleşik değilse; insanlar mutsuz; suç oranları yüksek ise; özgürlük alanları alabildiğine kısıtlanmışsa böyle bir toplumun sadece maddi gelişmişliğinin bir anlamı olmamalıdır. Maalesef İslam toplumları da büyük bir girdabın eşiğinde, nefis terbiyesi kavramından uzaklaştık, moral değerlerimiz zayıflıyor. Okşanıp azgınlaşan ve kötü arzular peşinde koşan nefis; İslam'da, terbiye edilmesi ve kontrol altına alınması gereken bir olgu olarak ele alınır. İslam, nefis ve benliğin iyiye yönelebilmesinin; haramlardan kaçınma, helal dairesinde ve vicdanlı olarak yaşamakla, yani nefis kötü arzularından uzaklaşarak mümkün olabileceğini önermiştir. İslam'daki helal, haram ve ubudiyetler nefsin ve dolayısıyla insanın terbiye edilerek hakiki bir insan olmasını amaçlar. İslam'ın tüm emir ve yasaklar bu çerçevede işler. Kur'an'ın Şems suresinin 9 ve 10. Ayetinde, “Nefsini temizliyen kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan ziyana düşmüştür” diyerek, insana bu gerçeği hatırlatır. Allah insanın temizlenmesini, güzel bir insan olarak ona gitmemizi istiyor. O güzel olduğu için, güzel olan insanları katında cennetine koyarak, kendisiyle birlikte ebedileştirecektir. Ebedileşmek isteyenlere büyük müjdedir bu… Ben Benim Sen Sensin diyen Nefsin durumu… ORUÇ ibadeti, azmanlaşan insan nefsinin bu kör düğümünü çözmesini sağlar: Nefsin zorlu sınavı ile ilgili, Risale-i Nur eserlerinden Mektubatta geçen bir olay: Hadisin rivayetlerinde vardır ki, Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben kimim, sen kimsin?" Nefis demiş: "Ben benim, Sen sensin." Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Nefis yine: "Ene ene, ente ente." Ben benim, sen de sensin.” Demiş. Hangi nevi azâbı vermiş ise Nefis yine enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra nefsi aç bırakmış. Yine sormuş: "Men ene? Ve mâ ente?" (ben kimim, sen kimsin) Nefis; "Ente Rabbiye'r-Rahîm., Ve ene Abdüke'l-âciz." Yani, "Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir kulunum” demiştir. İşte, oruçla insan bir anda kendini çok zayıf ve aciz olduğunu anlamaya başlıyor. Böylece nefsin azgınlığı, kibir ve gururu kırılıyor. Kibir, insanın güzelliklerin sürekli örten karanlık bir perde gibidir. Firavunluğu kırılan nefis gerçek insanlığıyla yüzleşiyor. Ahlaki ve insani değerlerin dünyamızda yeniden yer almasıyla yeniden dirilişe geçebilmeliyiz. İşte Oruç, sükuneti, dinginliği, iç huzuru ve insanın kendi ile yüzleşmesini sağlıyor. Oruç, anlamsal düşüncelere yönelmeyi sağlayarak, insana durup düşünmeyi, kendisini, ailesini, alemi, hayatı ve hayatın anlamını, varoluş serüvenini, nereye doğru akıp gittiğini de hatırlatıyor. Nefsimizi terbiye edecek ve bizi daha bir sevgi; daha bir şefkat ve daha bir adalet ve yardımlaşmaya taşıyıp rahmanileştirecek, İslam'ın en önemli ibadetlerinden biri olan “ORUÇ” yaşantısı ve gerçeğiyle; ayların sultanı olan “RAMAZAN” ayıyla karşı karşıyayız. İçimizdeki iyiliği ve erdemi besleyip büyütecek; mükafatını hem dünyada hem de Rabbimiz'e kavuştuğumuzda göreceğimiz, insanın annesinden doğmuş gibi günahlardan arınacağı; ahireti için çok önemli bir hazırlık niteliğinde olacak ORUÇ'un kıymetini bilme ve yaşama dileğiyle… Selam ve sevgilerimle…. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|