Ateistin mucizesi...?Sosyal medya ve TV kanallarında, ateist olduğunu ve inanmadığını bir maharet ve ayrıcalıkmış gibi her fırsatta söylemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir profesörümüz; yine bir röportajda kendinden çok emin şekilde "evet ateistim!" diyordu. ‘Neden?' diye sorulunca, evrenin sonsuz olduğunu, tam keşfedilemediğini ancak bugüne kadar yaptığı inceleme ve gözlemleri sonunda evrende Tanrı'ya rastlamadığını, söyledi. Çok ilginç, sınırsız evrende, sınırlı gözleminde Tanrı'yı bulamamıştı!... Ateistliğinin gerekçelerini sıralarken, canlıların oluşumunu evrimle izah ediyordu, dinlerin efsane ve hikayelere dayandığını, hatta dinleri Sümer efsaneleriyle ilişkilendiriyordu. Bu şahsın, dinle ilgili farklı zamanlardaki konuşmalarında dikkatimi çeken açıklamaları vardı. Annesinin kendisini öcülerle korkuttuğunu, dinin periler, öcüler gibi söylemlere dayandığını da söylüyordu. İki yüz yıla yakın bir süredir, bu ülkede inançsızlık; karı-koca masalları, yatırlardan medet umma, ağaçlara niyet/umut bezi bağlama, dalkavuk sözde din adamı veya karı ayartan hoca figürü, ticaretinde hile yapan sakallı hacı, vb. say sayabildiğin kadar şahıslar ve batıl inançlar üzerinden dine salvolar yapmak bu coğrafyanın acı tablosu olsa gerek… Maalesef, tiyatro ve sinemalarda, romanlar ve hikayelerde, medyada veya sosyal ortamlarda genellikle halk düzeyindeki batıl inançlar ve yanlış uygulamalar veya düzgün ve doğru yaşamayan Müslümanlar üzerinden inançsızlığa gerekçe olacak malzemeler üretilebilmiştir. Hatırlamaya çalışın, Cumhuriyet döneminde yazılan Romanların ve Sinema Salonlarındaki gösterimlerin çoğunda, yukarıda ele alınan gerekçeler bir biçimde yer alır. Tüm bu harika canlılar aleminin şuursuz evrim mekanizmalarıyla açıklamak, canlıların oluşumuna şahit olunmadığı ve fosiller olmadığı halde hikayemsi kurgularla, geçmişte yaşananları anlatmak hikâye ve efsane olmuyor da, Kur'an'ın ibret dolu kıssaları efsane oluyor. Bütün efsaneler toplansa bir Yusuf suresindeki ibret ve hikmetin yerini tutamaz. Dinlerin Sümer efsaneleriyle ilişkilendiren bir kadın vardı, bu işi ilk ortaya atan oydu. Onun yazdığı kitabı da okudum, bir zorlama ve saçmalık ancak bu kadar olabilir… Hocanın dinle ilgili öne sürdüğü iddialarının anlamsızlığına cevap vermek mümkün, ancak yazımızın sınırlarını aşar. Dikkatimi çeken birkaç konu üzerinde duracağım. Öncelikle insan ateist olabilir. Kişiler inançlarında serbesttirler. Zaten Allah bile bu dünyada kişilere kendisine inanmama hakkı tanımıştır. Bu senin yeryüzünde yaşadığın sınavda sana tanınan bir hakkın… İnanma konusunda hiçbir dini baskı ve zorlama olamayacağına ilişkin onlarca ayet ve peygamber uygulamaları var. Bu ayrı bir konu, bu hususa da girmeyeceğim. Beni ilgilendiren, hocamızın konuşmalarındaki içerik basitliği ve ateistliğiyle ilgili öne sürdüğü bilgilerin yüzeyselliği ve çelişkileriydi… Şahsen bir profesörden derinlik beklerdim. Anlaşılan İslam'ı ve Kur'an'ı tam bilmiyor, peygamberimizi de yeterli tanımıyordu. Özünde inanmamak kolaycı bir yaklaşımdır, düşünce üretmekten kaçmaktır. Genellikle nefsin arzusuna uyarak inanmıyorum deyip işin içinden çıkabiliyorsunuz… Ama inanmak ise bir düşünce ve yargı geliştirmeyi, sorgulamayı, delil/kanıt/burhan aramayı, bir irade, düşünce ve gayreti yani cehd etmeyi gerektirir, bu nedenle daha zordur. Daha ilginci ise röportajı yapan kişi hocaya: “Mucize görseniz inanır mısınız?” diye sordu. Doğrusu hoca hiç beklemediğim bir cevapla; "Evet, biri çıksa, mesela Musa gibi asasını vurup suları yarsa, İsa gibi ölüleri diriltse olabilir!.." dedi. Peygamberimiz son peygamber olduğuna, başkaca peygamber de gelmeyeceğine göre, demek ki profesörümüz yeni bir mucize göremeyecekti… Ama sen, “mucize olursa inanırım” diyorsan, demek ki ateizm düşüncesinden tam emin değilsin ki, bir delil bulduğunda “inanırım” diyorsun!.. Öncelikle söyleyelim ki, inanmak istemeyenler, peygamberlerin gösterdiği mucizelerine de inanmamışlardır. Hz. İsa'ya, Hz. Musa'ya ve diğer peygamber mucizelerini gördükleri halde mucizelere “sihir” deyip es geçmişlerdir. Nitekim siz de o mucizeleri duydunuz ama hala mucize peşindesiniz. Tarihe bakıldığında Peygambere iman edenlerin çoğu mucizelere değil; Peygamberlerin ağzından dökülen hikmetli sözlerine veya onların güzel ahlak ve davranışına bakarak inanmışlardır. Hele Müslüman olanların tamamına yakını ve bugün de öyledir; Peygamberimizi tanıyanlar, "O emin ve güvenilir biridir, asla yalan söylemez, ahlakı ise mükemmeldir. Böyle samimi ve ahlaklı biri, Allah adına Allah'a iftira ederek, peygamber olmadığı halde ben peygamberim diye ortaya çıkmaz" diyerek inanırdı. Veya ümmi bir peygamber olarak elinden çıkan bu Kur'an'ın edebi üslubu ve hikmet dolu ayetlerinin karşısında hayrete düşerek inanırdı. Veya İslam'ın çıkışıyla birlikte yirmi üç yıl gibi kısa zamanda ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi tüm diğer dinleri etkisiz hale getirdiğinin, Arap yarımadasının tamamının ve çevre coğrafyadaki insanların dalga dalga Müslüman olmalarının hayretini yaşayabilir. Çağımızda inançsızlık ve dine mesafeli yaklaşımın ardında, bilimsellik adı altında geliştirilen; gözleme konu edilemeyene veya laboratuvarda test edilemeyene inanmama, yani aklın göze ve görünene indirgenmesi gibi materyalist bir kısım argüman ve yaklaşımlar da etkili olmuştur. Ancak postmodern bilim anlayışı, artık bu bakış açısını sorgulamaktadır. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, evrenin tek başına fiziksel olarak açıklanamayacağı, kuantum teorisinin belirsizlik ve boşluklardan, yani kaostan düzene yaklaşımı, fizik ötesi alemler ve paralel evrenlerin varlığı, evrene kaynağı belirlenemeyen enerjinin pompalandığı, laboratuvarda bile insanın yanıldığı, gözlemin bireysel olduğu, vb. yaklaşımlar, materyalist anlayışları geçersiz kılmıştır. Görünenden görünmeyeni görebilmektir maharet. Allah, aşkın bir varlık olarak ancak kalp ve akıl gözüyle görülebilir... Dünya veya evren dediğimiz şey metafizik anlamda aynı anda hem Cenabı Hakka bir ayna tutan hem de onu perdeleyen bir hakikattir. Ona ayna tutar, çünkü O'nun tecellisidir ve o aynı zamanda bir perdedir. Çünkü sonsuz ve ebedi olan yaratıcıyı anlamayı sağlayan bir perdedir. Aynı anda hem ayna hem de perde olmasını kavramak bir metafizik incelik gerektirir, biz zihin berraklığı ve letafeti gerektirir. Görüntüye aldanmak!.. Şekerden ekmek yapılsa, yapılan şey ekmeğe benzer, ama yediğinizde ekmek değil şeker yersiniz... Olay ve olgular arkasında gerçeği, özü görmek bilgi, dikkat ve sorgulamayı gerektirir. Olguların ve nesnelerin görüntüsüne aldananlar tabiatperest, putperest veya materyalist olurlar. Mesela, kuru bir üzüm dalına ambalajlanmış bal tulumbacığı şeklinde bize uzatılan üzümü, bu harika meyveyi, şuursuz, kör ve sağır toprağın/tabiatın veya kuru çubuğun, tesadüflerin bir ürünü olarak görüp, bizi ve ihtiyaçlarımızı bilen, ilim, hikmet ve rahmet sahibi olan zatın eseri olarak görmezsek, görüntüye aldanmış oluruz. Sayın Profesör Hoca ve ateist kardeşlerim, eğer hakikati arama sevdanız varsa; öncelikle Peygamberimizin hayatını/Siyer-i Nebiyi iyi öğrenin, Hamidullah'ın Siyret-ün Nebisi vb. Müslüman yazarlardan bir de yabancı gözle bakmak için bir müsteşrik olan Karen Armstrong'un "Muhammed" kitabını okuyun. Ayrıca Kur'an'ın bu asra bakan tefsirlerinden, sosyal içerikli konuları ele alan Seyyit Kutub'un tefsirini veya bu asrın insanına hitap eden Risale-i Nur eserlerinden Allah'ın varlığını aklen ve ilmen ispatlayan (Tabiat Risalesi, 22.Söz, vb.) kitaplardan yararlanabilirsiniz. Selam ve sevgilerimle…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?11 Ağustos 2024 Düşünme Örgümüz ve Ülfet Tuzağı: ATEİZM VE AGNOSTİSİZM
|