Allah başka bela vermesin, aksa yeter bize!Karlı bir günde, topraklı köy evinde toplanan aile eşrafıyla birlikte gaz lambası ışığında yapılan sohbetlerin enfes lezzetini tadanlar, özellikle kış günlerinde zaman zaman bunu özlemle yâd ederler. Ve yine bu lezzeti tadanlar, elektriğin olmadığı bir akşam, mum ışığında sohbet etmenin keyfini yaşama arzularını içten içe hissederler. Tıpkı, “Bahçeli bir evim olsun, bir odasında şöminem yansın ve dışarda lapa lapa kar yağsın” hayalini her daim aklının bir köşesinde canlı tutmaya çalışanları gibi… Fakat dünya değişiyor! Artık televizyonlara ve internete hapsolan toplum, elektriksiz bir saat bile dayanamıyor. Sohbet ihtiyacını sosyal medyada gideriyor, evindeki bireylerin sorun ve sıkıntılarını dinleyecek zamanı dahi kendisinde bulamıyor. Sosyal doku anlamında yaşanan dezenformasyon toplumsal ilişkilere zarar verse de, günümüz şartlarında özellikle elektrik, su ve internet vazgeçilmezlerimizdir. Haliyle, bu üçlünün kısa süreli dahi olsa var olmaması, genel bir tepkiyi de tetikliyor. Neden mi? Bingöl, geçtiğimiz iki yılda önemli bir su sıkıntısıyla toplumsal sınav verdi. Heyelan nedeniyle yaşanan kesintilerin ardından halk sokaklara döküldü, eylemler yapıldı, tepkiler ardı ardına sıralandı. Akabinde kısmi çözümler üretildi. Fakat sorunlar minimize edilse de genel tereddütler halâ hafızalardaki yerini koruyor. Ek kaynak alımı ve benzeri tedbirler elbette ki olumlu. Lakin daha kapsamlı tedbirlerin alınması gerekliliği de önemli bir husus olarak önümüzde duruyor. Ve gelelim elektrik hususuna! Geçmişten bugüne yaşanan, yaşanmaya da devam eden sıkıntılar hepimize şu ezberi öğretti; “Bingöl'de tele kuş konsa, rüzgâr esse, yağmur veya kar yağsa elektrikler kesiliyor” Böyle basit bir ezberin öğrenicisi olmak tabi ki rahatsızlık verici ama bu ezberi bozacak kimselerin bulunmayışı, cezanın daha uzun süre çekileceği gerçeğini pekiştiriyor. Sosyal medyanın doğru kullanılamamasından kaynaklı dezenformasyondan yakınırken, önemli bir katkısını da göz ardı etmemekte yarar görüyorum. Gazeteci olarak birçok gelişmeyi, yeniliği, tepkiyi ve beklentiyi sosyal mecralarda öğreniyoruz. Bunlardan birini de, bugünlerde sıkça işitir olduk. Elektronik ev aletlerinin ciddi zararlar gördüğünü birçok kişiden işittik. Sosyal medyada kelimeler seçilerek yazılıyor! Fakat birebir konuşmalarda ne yazık ki ağızlardan dökülen kelimeleri buraya yazmaya edebimiz müsaade etmiyor. Ama vatandaşa “haksızsın” demeye de dil varmıyor! Hükümet birçok kurumu özelleştirmekle önemli bir tasarruf sağlasa da, elektrik kurumunu özelleştirmesi pek de sağlıklı olmadı. Hele ki, özelleştirme sonrası bu şirketler üzerinde hüküm koyamayacak kadar aciz bir tabloyu ortaya koymaları, halka yapılan zulmü daha da katmerleştirmiştir. Söyler misiniz? Vatandaşın yerine imza atıp sayacı değiştiren, kayıp kaçakla ilgili tedbirini almayıp bunun yerine zararını faturasını ödeyen vatandaştan tahsil eden, ödemesi gecikmiş bir faturadan hemen sonra nereye ulaştırıldığı belli olmayan ihbarnamenin akabinde enerjiyi kesen, elektrik kesintilerinde ise sessiz kalarak toplumun sinir uçlarıyla oynayıp sigortalarını attıran AKSA Fırat EDAŞ ve türevlerini nasıl masum görelim? Kısacası, tüm kolaylık ve hak korumaları şirketlerin lehine! Halkı koruyacak bir düzenleme görmek çok güç! Şöyle ki, elektrik kesintilerinden dolayı elektronik eşyası zarar gören hangi vatandaşın zararı karşılandı bugüne kadar? Ve dikkat edin, kesintiden dolayı yaşanacak bir arızada beyaz eşya firmaları bile ürününü garanti kapsamında tutmuyor. Bırakın beyaz eşyayı, bahsettiğimiz günkü kesintiler sırasında Bingöl Devlet Hastanesi'nde doktor ve hemşirelerin cep telefonu ışığında ameliyat yaptıkları belirtiliyor. Aslında bu şirketler de haklılar! Nasıl olsa yaptırım uygulayacak, vatandaşa verdiği zararı ödetecek bir mekanizma yok ki! Halk kimin umurunda Allah aşkına! Şirketin zararı olmasın da, vatandaşın canı çıksın efendim! Bunca sıkıntı yaşanırken, siyasilerden bir tek cümle duyan oldu mu? Bu sorunların yaşanmaması için bir çabaya şahit oldunuz mu? Hem iktidarın, hem de muhalefetin milletvekilleri var. Enerji Bakanına “temenni” iletmek ya da soru önergesi vermek sorumluluğu yerine getirmekse, bunu bir gazeteci, bir vatandaş olarak ben de yapabilirim, yaptım da. Bizzat Enerji Bakanı Taner Yıldız'a Meclis içerisinde “AKSA'nın rezilliğini aktarıp şikâyetimi paylaştım” Şikâyetimin çözüm sağlamasını beklemiyordum, sağlamadı da! Nitekim benim gibi binlerce insan bu sıkıntıları dile getiriyor. Ama mesele vatandaş olarak biz değiliz. Aslolan, siyasilerin bunun üzerinde durmasıdır. Trafoların, nakil hatlarının ve taşıyıcılarının yenilenmesi için gerekli olan ödeneğin ilgili firma tarafından yeni yıl bütçesine dahil edilmesini sağlayacak olan siyasilerdir. Bunu da en basit tabiriyle tepeden yapmaları gerekiyor. Şayet, dertleri “laf olsun torba dolsun” ise, vatandaşın söyleminin yarattığı etkiden öteye geçmeyeceklerdir. Özelleştirmeden sonra ‘tasarruf' eksenli bir düşünce ile yapılanları olumlu bulmak kolaycılık olur. Ama bir de perdenin diğer yüzüne bakalım ve şuna yanıt verelim; “Özelleştirmeden sonra ne değişti?” Yaşadığımız il bazında bir değerlendirme yapacak olursak; - Kaçak elektrik kullananın cezasını, faturasını zamanında ödeyen çekiyor! - Yeraltı hat döşemeleri özelleştirmeden önce yapıldı. Özelleştirmeden sonra yapılanlar ise tam bir kâbus! Direkler yol ortasında, kırsal bölgelerde enerji nakil hattı taşıyıcı direkleri derme çatma yöntemlerle ayakta tutuluyor. - İlçelerin birçoğunda enerji nakil hatları oldukça eski ve havai hatlar nedeniyle sık sık elektrik kesintileri yaşanıyor. - Köylerde eskiyen trafoların değişimi için ücret talep ediliyor, birçok köyde bu sıkıntı devam ediyor. - Hastanelerde ameliyatlar riske giriyor, diyaliz hastaları ciddi sıkıntılar yaşıyor. - Sık yaşanan kesintiler veya ani enerji düşüşü-artışı nedeniyle birçok vatandaşın elektronik eşyası zarar görüyor. Ama bu zararı ilgili firmadan tahsil edemiyor. - Bir hastalık dolayısıyla il dışına çıkan birçok kişi, elektrik faturası ödemesindeki gecikmeden dolayı enerjisi kesilince buzdolabındaki malzemeler eriyip kokuyor. Öyle ki, bu kokuyu çıkarmak güç! Tek çare, yeni dolap almanız! Buna birçok örnek vermek de mümkün. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Kısacası, özelleştirmenin faydasını Bingöl olarak hissedemedik. Zulmünü sıralamaya kalkarsak sayfalar dolusu yazılar yazabiliriz. Toplum bunca tepkiyi dile getirip çare üretilesini beklerken, AKSA Fırat EDAŞ sessiz kalmayı tercih edip, aradan geçen birkaç günden sonra pişkinliğin daniskasını gösterip kendini aklama yoluna gidiyorsa, toplumsal hoşgörü beklemek doğru mu sizce? Bunca sıkıntı varken, dilimizden dökülen bir tek cümle oluyor; “ALLAH BAŞKA BELA VERMESİN, AKSA YETER BİZE!”
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|