AKP, AK Parti olabilecek mi?Birçok kez hataları, eksikleri, yanlışları yazdım bu köşede. Bir zamanlar FETÖ'den medet umanların 15 Temmuz'dan sonra paçayı kurtarmak adına şahsıma yönelik “FETÖ'cü ağzıyla konuşuyor” diyerek yaftalamak isteyişlerini duymama rağmen… Tıpkı, bayrağı gönlünde taşıyan bizlere, elindeki bayrakla şov yapanların, devlet, hükümet nezdinde paça kurtarma derdinde olanların gerçekleri söylememiz karşısında “Bu da PKK zihniyetinde” demesi gibi… Kendimizi ispatlama çabamız olmadı, olmayacak. Ve gelelim İstanbul seçim sonuçlarına, bu sonuca giden sürece… Yeni Bakanlar Kurulu açıklanırken Karadeniz fırtınası esiyor, İstanbul'daki Belediye Başkan Adayları belirleme sürecinde Karadeniz fırtınası esiyor, tüm kamuoyunda ‘ülke Karadeniz lobisine teslim edilmiş' deniliyor ve bunu duyan kimse olmuyor, Recep Tayyip Erdoğan'ın toleransları sayesinde ‘Karadenizli olmak ayrıcalıklı olmaktır' pozisyonuna geliniyor, iş dünyası, siyaset ve bürokrasi Karadenizlilere altın tepside sunuluyor ve tüm bunlara rağmen İstanbul'da Karadeniz lobisi eliyle CHP adayı Ekrem İmamoğlu seçimi kazanıyor. İnsan merak ediyor, “Cumhurbaşkanı Erdoğan neyi esirgedi de Karadenizliler onu bırakıp İmamoğlu'nu tercih etti?” Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrarla savunduğu ve yürürlüğe koyduğu “Türk modeli Başkanlık Sistemi” veya diğer adıyla “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” tüm eleştirilerin kendisine yönelmesi, parti organlarının veya devletin diğer üst organlarının pasifize edilmesi, yetkinin tek elde toplanması, milletvekillerinin bile Meclis memuruna dönüştürülmesi ve sonuç olarak “Tek Adamlık” eleştirilerinin giderek kamuoyunda baskın hale gelmesi önemli ve gözden geçirilmesi gereken bir sebep değil mi? Kamuoyunda oluşan “Ülkeyi Hükümet değil, Erdoğan ailesi yönetiyor” algısının her geçen gün güçlenmesi, özellikle Meclis'teki seçilmişlerin topluma dokunamaz hale gelmesi, bürokrasi bir yana, Bakanların dahi inisiyatif alamaz duruma gelmesi ve bu algıyı kıracak herhangi bir adım atılmaması karşısında seçmenin nasıl bir tepki vermesi bekleniyor acaba? 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkede her istenenin kolayca FETÖ'cü diye yaftalanması, sırf farklı görüşte diye insanların KHK ile ihraç edilmesi, FETÖ'ye en büyük destek veren tavan tabakasındakiler siyasi tanıdıkları veya para gücüyle ortalıkta fink atarken sırf ‘sohbete gitmiş' veya ‘zamanında onların okulunda okumuş' denilerek tabanın mahkemelerde süründürülmesi, birçok esnafın iş hayatının bitirilmesi gibi önemli sorunlar basitize edilerek toplum nazarında görmezden mi gelinecek sanılıyor? Kamuoyunda oluşan “Partinin en tepesinden en alt kademesine kadar bir kibir abideliği sinmiş. Kraldan çok kralcılık var. Partide görev almak hizmet etmekten çok menfaat devşirme olarak öne çıkıyor” eleştirilerini görmezden gelip, samimiyetle yanlışları dile getirenlerin işgüzar bazı partililer veya çevreleri tarafından “Fetöcü” veya “PKK'lı” diye nitelendirip antipropagandalar yürütmesi yüzünden tepkilerin içten içe arttığı, parti teşkilatlarının menfaatperestlere teslim edilmesinin ve daha birçok benzer sorunun yarattığı ‘kırgınlık ve güvensizlik' problemini neden gören, duyan olmuyor? Cuma hutbelerinde Ak Parti lehine propaganda yapıldığı, miting davetlerinin dillendirildiği, siyasetin camiye taşındığı ve Diyanet'in bu anlamda itibar kaybı yaşadığı, bu tablonun Ak Parti aleyhine ciddi bir propagandaya dönüştüğü neden işitilmiyor? İstanbul seçimlerinde CHP'nin algıyı iyi yönettiği ve seçimin “CHP ile AK Parti arasında değil” de, daha çok “İmamoğlu ile Erdoğan arasında” olduğunu kamuoyuna pompaladığı, Erdoğan nefretini körüklerken İmamoğlu'nun naifliğini ön planda tuttuğu tüm çıplaklığıyla ortadayken, tüm medya gücü elinde olmasına rağmen bu algıyı kıracak bir hamle yapılamaması sizce de komik değil mi? Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın üslubundaki keskinlik ve her muhalefet tutumuna sert çıkışlarının oluşturduğu ‘Ali kıran baş kesen' söylemlerin bertaraf edilmesi için yeni bir üslup oluşturulması, daha kucaklayıcı ve kapsayıcı bir dil geliştirilmesi gerektiğini söyleyecek bir cengâver yok muydu koca partide? Kamuya alımlarda veya atamalarda liyakat yerine adamcılığın öne çıktığı, siyasi bir dayanak yoksa liyakatin para etmediği, İş-Kur alımlarına dahi parti organlarının müdahil olduğu, hukuk sistemine güvenin kalmadığı, topluma ‘en ufak eleştiride başına bir iş gelir' korkusu salındığını ve benzeri birçok sorunun çözümü için adım atmak çok mu zor bir işti? Ekonomide zor bir süreç yaşanması, iş dünyasının bir bir kepenk indirmesi, alım gücünün düşmesi, piyasaları rahatlatacak adımların hissedilir şekilde atılamaması ve tüm bunlara rağmen belirli isimlerde ısrarcı olunmasının toplumda negatif bir refleks uyandırmadığını düşünmek sorunu görmezden gelmek olarak yorumlanmıyor mu sanılıyor? Parti organlarının “benim adamım, yarın bana engel olmaz, yarın bana faydası olur, benim dediğimden çıkmaz” gibi absürt bir düşünce silsilesiyle iş bilmez, tecrübesiz ve tek gayesi üssüne iyi görünmek olan kimseciklerden oluşturulup, samimiyetle partisi için çalışanların dışlanması, partisine küstürülmesi gibi yerelde ve genelde nice sorunlar yaşanırken çözümün ötelenmesi sizce de seçimlere etkisi olan ve çözülmesi gereken bir sorun değil mi? 80 ildeki parti teşkilatları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının İstanbul'a konuşlanıp hane hane gezerken insanların ikna edilmesinden ziyade fotoğraf yarışına girmesi ve kendilerini bir üst kademeye “bakın, nasıl da çok çalışıyoruz” dedirtmek için yapması bir fayda sağlamıyorsa, seçime günler kala Öcalan'ın açıklamasının ortaya çıkarılmasının “Apo'dan medet umuyorlar” algısına sebebiyet vereceği öngörüsünde bulunulamıyorsa, farkın kapatılması yerine açılması normal değil mi? Sorunları yazmakla bitiremeyiz. Ama söylemekten de geri duramayız. Özetle toplum, özellikle de AK Parti tabanı; 2002-2009 arasındaki AK Parti'yi özlüyor, AKP'ye dönüşen partinin yeniden AK Parti olmasını istiyor. Agresif söylemlerine, danışmanlarının doğru yönlendirmemesi ve birçok husustan haberdar edilmediği için hatalar zincirinin devam ettiği düşüncesine rağmen Recep Tayyip Erdoğan'ı seviyor, ülkenin başında olmasını istiyor. Kızıyor, zaman zaman seçimlerde tepki amaçlı refleksler de gösteriyor ve tüm bunları ‘kendinize gelin' diye yapıyor. Şayet seçmenin tüm bu uyarılarına rağmen AK Parti olunmayacaksa, yanlışlar düzeltilmeyecekse, ‘ben benim' denilecekse, küskünlerin gönülleri kazanılmayacaksa, mevcut düzen devam edecekse sonuçlardan da şikâyet edilmeyecek. AKP'ye dönüştürülen parti, yeniden AK Parti olacak mı? Bekleyip göreceğiz. Vesselam… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|