Yıl 2009... o da bitmek üzere"Dün dündür"ün büyük siyasetçisi de... "Bugün bugündür"ün başbakanı da... Hâlâ "şapka" tartışıyor! Umur Talu yazdı...Çok partili “demokrasi”ye geçeli 63 yıl mı ne olmuş... Ama “devlette süreklilik” var ya... “Halkın halk için halk tarafından yönetildiği cumhuriyet”te, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demokrasi”de... “Dün dündür”ün büyük siyasetçisi de... “Bugün bugündür”ün başbakanı da... Hâlâ “şapka” tartışıyor! ****** Biri kendisinin de görevden komutan aldığını ispat peşinde... 12 Mart'a, “halkla orduyu karşı karşıya getirmemek için, Meclis'i açık tutmak için direnmediğini” makul gösterme peşinde... Açık tuttukları o Meclis'te “ordu ile el ele” nasıl sehpalar kurduklarını unutmamız peşinde. Diğeri, bir yandan “şapkamı alıp gitmem” diyor ama, ortalıkta onca belge, daha siftahı yok; sürekli mutabakat peşinde. 12 Eylül darbecisi Köşk'te ağırlanıyor... 27 Nisan muhtıracısı zırhlı arabadan inip espriler yapıyor... Islak imza kıtası görev başında! ******* Ama en rezili biziz dostum! En rezili biziz... Çünkü, bu ülkede 45 yaş üstü hemen herkes, bir darbenin generalini Cumhurbaşkanı seçti; bir darbenin karalamasını Anayasa diye baş tacı etti. En rezili biziz... Çünkü “öteki”nin ezilmesine, darbelenmesine, örselenmesine, infazına, işkence görmesine, zulüm görmesine hiç ses etmeden, sinsi sevinçler ve açık linçlerle payanda olmuşluğumuz var. En rezili biziz... Çünkü, 27 Mayıs darbesinin kurbanı; 12 Mart'ın “celladı” oluvermiş... 12 Eylül'ün mağduru; 28 Şubat'ın, 27 Nisan'ın “mağruru” çıkıvermiş. Çok azımız utandı. Çünkü, demokrasi kültürü, cumhuriyetin en basit imtiyazsızlık, adalet, eşitlik, özgürlük prensipleri pek kimsenin kanına işlemiş, ruhuna yazılmış, vicdanında kıpır kıpır, eyleminde tam takım değil. “Güce tapmak”ta her yolun yolcusu buluşuyor; sadece o güçlü farklı. Bir güce isyan edenlerin birçoğu başka bir gücün kulu. “Silah”ın cumhuriyet üstündeki vesayetinin ve demokrasiye ihanetinin ortadan kalkabilmesi için, her türlü tahakküme karşı içten ve yaygın bir tavır gerektiği kimin umurunda! Herhangi bir gücün, otoritenin tahakkümüne karşı yaygın ve samimi direncin, ancak her türlü gücün, otoritenin tahakkümüne karşı çıkabilmekle kalıcı olabileceğini, bir kültür haline gelebileceğini ıskalaya ıskalaya! ******* Bu savrulmalar ondan. Cemaat hiyerarşisi içinde bir kere dahi ağzını açmadan elâleme demokrasi dersleri veriyor hocam! Paşası karşısında el pençe durmuş yiğidim, özü aslında imtiyazsızlık olan cumhuriyeti bağıra bağıra anlatıyor. Liderine gık diyememiş ama özgürlük üstüne en iyi lafı o yapıyor. Bir kere dahi iktidar eleştirisi yapamadan basın özgürlüğüne sahip çıkıyor... Sadece siyasi iktidarı eleştirip askeri iktidar, patron iktidarı, sermaye iktidarı karşısında yavşayarak iletişim özgürlüğü duayeni oluveriyor. Kimileri komutana o soruyu soramıyor, kimileri Başbakan'a şu soruyu... Manşet atarken eli titriyor, talimatlı kıblesini arıyor, konacak haberlerden ziyade konmayacakları ezberine alıyor, yazabildikleriyle meşhur ve popüler olurken yazamadıklarını milletin hafızasızlığına, sorgusuzluğuna gömüyor; bir bakmışsın filanca cephede aman ne cesur; bir bakmışsın şu cephede firari, berikinde arazi, ötekinde hazırolda aslanım! O yüzden de... Bu ahali, bu ahval ve bu şerait içinde Sivil şapkacı da bir öyle bir şöyle masal anlatır... Üniformalı şapkalı da... Bereci, kasketçi, takkeci de. O yüzden... Neyse artık! Ne demişti Nâzım: Kabahatin çoğu sende azizim! Sizde olmasın tamam; ben üstleniyorum. haberturk YORUM YAZIN
|
|