Yiğit bulut yazdı..'Dışlananlar' şimdi 'dışlayabilen' olmak üzereler...
Hani "bazıları" özellikle birkaç aile, "bu ülkenin yerleşikleriydi"! Hani bunlara kimse dokunamazdı! Hani Türkiye'de bu adamlar "establishment'ı oluşturuyorlardı"! Ne değişti de "herkes dokunulabilir" oldu! Sevgili dostlar, onlara söyledim, sizlere de söyleyeyim; gerçek demokrasilerde herkese "dokunulabilir"! Her kurum içinde "yanlış yapanlara" ve "herkese" dokunulabilir! Kanunlar önünde herkes eşittir ve her ailenin mensubuna "dokunulabilir"! Hele hele tek özelliği sadece kabarık banka hesapları olanlara ve ortamı boş bulduğu için bugüne kadar "efelik edenlere" çok daha kolay "dokunulabilir"! Dokunmamak, "aman o şu aileden, aman o bu ailenin üyesi" gibi saçmalıklar ile "dokunulmazlar" yaratmak hatta "o aileler bir araya gelip hükümetlere posta koyarken seyretmek" en büyük saçmalık ve demokrasi ayıbıdır! Olmadı mı? Defalarca oldu! Bu ülkede TÜSİAD hükümetlere posta koydu! Hatta sallaya sallaya "düşürdü"; üyeleri "donla" başbakan, cumhurbaşkanı ağırladı! Başbakanlar patronlara "abi" dedi, el öptüler... Kimse "ne oluyor", "siyasete, siyasetçiye, halkın seçtiğine bu saygısızlık nedir" demedi!! Peki bu süreç daha doğrusu bu "saçma demokrasi" anlayışı nasıl gelişti? Bugünlere nasıl geldik? Türkiye nasıl kamplara bölündü? Ve... Sonrasında, yıllarca "dışlananlar" veya diğerlerinin "dışladık, etkisizleştirdik" sandığı kesimler nasıl "iktidarı" ele geçirdiler? Sevgili dostlar, son 50 yılda özellikle 1980 sonrası "var olmayı diğerlerinden ayrı olmak" sananlar, ülkeye hâkim oldu... Elde edilen yüksek faiz geliri ve krizlerin de etkisiyle ortaya "tepe" dedikleri bir zümre çıktı... Bunlar her alana girdiler. Haklarında "efendi" olduklarına kadar giden birçok teori üretildi. Siyasi partilerde, sanat, fikir, spor, eğlence dünyamızda hep oniar vardı. Onlar yönettiler, onlar algılattılar, diğerleri baktı... Bir kısmının hayatı magazin programlarına yansıdı... Özellikle dejenere olanların yaptıkları "renkli dergiler" haline getirilip, "70 milyonun özlediği" ve/veya "nefret ettiği" hayatlar olarak pazarlandı. "Taksim'e, Bağdat Caddesi'ne, Nişantaşı'na" yatırım yapılırken, varoşlar ihmal edildi. "En"lerin peşinde koşulurken "aşağıda" olanlar unutuldu. Birileri "merkez" oldu, diğerleri "dışlandı"... Bu noktada tekrar soralım; yukarıda anlattığım "dışlananlar" yaratan tablo, nasıl sonuçlar üretti? Daha doğrusu 1950'ler sonrası başlayan, 1980 sonrası özellikle ekonomik modelin değişmesi ile şiddetlenen ve 1994-2000 gibi algılamayı değiştiren finansal krizler ile doruğa çıkan süreç sonunda Türkiye'de ne oldu? Hemen arz edeyim; son dönemde gazetelere yansıyan ve her defasında "aaa" dediğimiz olaylar yaşanmaya başlandı. Kimilerine göre Türkiye'nin merkezi kaydı, kimilerine göre irtica hortladı, kimilerine göre "zenci Türkler" iktidara geldi... "İrtica geliyor" diye ayağa kalktık ama "birileri-yerleşikler" hep oturdu! Onların yeri hep sağlamdı, dokunulmazdı! Peki bugün neler oluyor? Sevgili dostlarım, Türkiye'deki siyasi ve ekonomik örgütlenme özellikle 1946 sonrası "merkez olanlar" ve "çevre halkalar" şeklinde oluşmaya başladı. 1980 sonrası "seçkinler" sınıfının yaratılması ile tepe noktasına ulaştı, 2000 sonrası ayrım derinleşti. Kimilerine göre bunun adı "burjuva devrimi"ydi... Burjuva devrimi! Gelinen sonuç! Bugün hâlâ Gümrük Birliği dahi, "seçkinler" sınıfının imzası ile "büyük olanı koruyup", "orta ve küçük olana" yaşam şansı tanımayacak şekilde işliyor. Ülkede yüzde 3'lük kesimin varlığı ile yüzde 97'ninki birbirine eşit ve gelir dağılımı, Güney Amerika'dan bile daha bozuk. "Elitler" ve "halk" diye sınıflar oluştu, en kötüsü birilerinin hayatı, diğerlerinin özlemi halinde geldi... Sonunda ne oldu? Şu oldu; "dışlanan sınıflar" o kadar büyüdü ki; "seçim yoluyla" sistemi kontrol edebilecek hale geldiler, geldik ve "biz buradayız" demeye başladık! Korkmayın; kötü şeyler olmuyor; Türkiye'de halk, "yerleşiklere" karşı "kalkışıyor"!! Peki "yerleşikler" boş mu duruyorlar? Geçmişte durdular mı? "Dışladıkları" tarafından sistem dışına itilmeye başlananlar yani "yerleşikler", 1946'dan sonra hep aynı doktrini kullandılar... Onlara göre yukarıda tarif ettiğimiz yapı içinde Türkiye'de çok ciddi bir "irtica" tehlikesi oluştu! Oyunun adı "irtica" oldu ve 1960 sonrası "gelişerek" bugünlere geldi... Bu noktada gerçek irtica tehlikesini tespit etmemiz açısından yapmamız gereken bir ayrım var; Türkiye'nin belli bir bölümü, aileden gelenek olarak başını örtüyor ve büyük bir bölümü MB Başkanı ataması sonrası "resim konularak" eleştirilmek istenen şekilde, ayakkabılarını kapıda bırakıyor. Bazılarına göre "bu kesim dahi tehlikeli"... Bu noktada bir tespit; gözlerimizi daha iyi açarsak "Türkiye'nin tablosunu" daha net görebilir ve "kendi ortalama" vatandaşımızı daha iyi tanıyabiliriz. İçinde yaşadığımız "finansal tabanlı" genleşip küçülen, üretimin dışarı itildiği model, sağlıklı bir siyasal yapı ve sağlıklı bir sosyolojik dinamik üretemiyor. Bu noktada "Türkiye nereye gidiyor" diye sorgulayanlara tavsiyem; ekonomik dengeleri ve bu yapı içinde sistem dışına itilip "zenci" olanları üreten çarkları analiz ederek işe başlayın ve şunu da net olarak görün; Türkiye değişiyor ve "yerleşikler" tasfiye oluyor! Peki şimdi ne olacak? Bence asıl bunu tartışmak gerekli, bundan sonra bunu tartışmaya devam edecek... Sonuç: Dün yazdım, bugün de yazacağım; Türkiye'de bir "cambaza bak" oyunu yıllardır oynanıyor! Günlerdir bir "kâğıdı" tartışıyoruz! Gerçekleri görelim. Türkiye'de "establishment" sendeliyor ve bu sendeleme "demokrasinin" oturması, halkın bankacılıktan-etnik sorunlarına kadar birçok alanda "kendi haklarına" sahip çıkması için bir "umut"! Bu mücadeleyi doğru "algılamak" ve doğru "analiz" etmekte yarar var! Bu ükeye ne TSK'dan, ne de seçtiğimiz hükümetlerden asla zarar gelmez. Tartışmalar olur, deniz dalgalanır ve durulur! Ama bazı gerçeklerimiz vardır ki; çok ama çok acıdır ve biz yaratılan "kavgalar" içinde bu gerçekleri her zaman ıskalarız. Bir örnek verip bitireyim; Türkiye'de 72 milyon insan yılda 52 milyar dolar üstünde "faiz ve sıcak para rantını" sadece 5000 "gerçek ve tüzel" kişiye aktarır! 72 milyon çalışır, üretir; içeride ve dışarıda yerleşik 5000 gerçek-tüzel kişinin cebine haftada 1 milyar dolar koyar! Herkes "kâğıdı" tartışır ama kimse buna "ne oluyor" demez! İşte şimdi bunlara "ne oluyor" deme zamanı geldi, geliyor! Sakin olalım ve gelişmeleri bekleyelim... YORUM YAZIN
|
|