Ya döverlerdi, yada ceza keserlerdi21 Şubat Dünya Anadil günü dolayısıyla düzenlenen panelde konuşan Tarihçi ve Dilbilimci Dr. Celalî, Cumhuriyetin ilanından sonra başlayan asimilasyona dikkat çekerek: Cumhuriyetin ilanından sonra dil planlaması üzerinden yeni bir Tanzimat oluşturuldu. Büyüklerimiz anlatırdı, yanımızda Türkçe biri bilmeden şehre inmezdik. Çünkü jandarma bizi çevirip soru sorduğunda, cevap vermediğimizde ya bizi döverlerdi, yâda ceza keserlerdi dedi.![]() Bingöl Kurdi-Der tarafından ‘21 Şubat Dünya Anadil Günü' dolayısıyla ‘Asimilasyona Karşı Anadilde Eğitim ve Dil Politikası' konulu panel düzenlendi Bingöl Gençlik Merkezi'nde düzenlene ve Ömer Barası'nın moderatörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak, Dilbilimci Sebahattîn Gültekîn ile Tarihçi ve Dilbilimci Dr. Nureddin Celalî katıldı. Nureddin Celalî, Kürtçe'nin yok olması için Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen asimilasyon politikalarını anlattı. UNESCO'nun 1999 yılında, 21 Şubat'ı Dünya Anadil Günü ilan ettiğini belirterek konuşmasına başlayan Dr. Nureddin Celalî, anadilin yaşaması için yaşam dili olarak kullanılması gerektiğini vurguladı. “YA DÖVERLERDİ, YÂDA CEZA KESERLERDİ” Osmanlı döneminde çok sayıda dilin var olduğunu belirten Celalî, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte tek dilliliğe doğru gidildiğini ifade etti. Daha önce Fransa'da 30 yakın dil konuşulduğunu, günümüzde ise bir dil konuşulduğunu kaydeden Celalî, şöyle devam etti: “Mahkemeler, asker, emniyet yani devlet güçleriyle, imkanlarıyla tüm diller ya zorla yada ikna yoluyla yok edildi, tek dil kaldı. Türkiye'de Fransa'nın sistemini uyguluyor. Fransa'da uygulananlar Türkiye'de de uygulandı. Osmanlı döneminde çok dil vardı. Lazlar Lazca, Çerkezler Adıge, Adigece, Kürtler Kurmanci, Zazaki konuşurlardı. Yani çok dil vardı. Cumhuriyetin ilanından sonra dil planlaması üzerinden yeni bir Tanzimat oluşturuldu. Her yerde resmi dil Türkçe oldu. Yani dil tek oldu. Büyüklerimiz anlatırdı, yanımızda Türkçe biri bilmeden şehre inmezdik. Çünkü jandarma bizi çevirdiğinde bize soru sorduğunda, cevap vermediğimizde ya bizi döverlerdi, yâda ceza keserlerdi. Bir de bölgede ideolojik çalışma başlattılar. Bunu okullarla yaptılar. 1925-1938 yılları arasında Atatürk Elazığ'da kız olgunlaşma enstitüsü açıyor. Buraya özel bir öğretmen gönderiyor, Sıdıka Avar. ‘Ana projesi' olarak bunu uyguladılar. Önce Anneyi, annenin dilini değiştirelim, sonra da çocukların dilini dediler. Anne Türkçe konuştuğunda çocuğu da Türkçe konuşacak. Sıdıka Avar, Elazığ, Bingöl ve Tunceli'de köy köy gezerek kız çocuklarını toplayıp bu okula götürüyor. Yani anadil üzerinde bir travma oluşturuldu ve bu travma halen devam ediyor.” “ANADİL YAŞAM DİLİ OLMALIDIR” Kürtlerin siyasi anlamda mücadelesinin belli bir seviyeye geldiğini belirten Celalî, dil konusunda halen sıkıntıların olduğunu vurguladı. Celalî, şunları söyledi: “Kürtlerin mücadelesi sonucu belli bir seviyeye gelindi. Ancak dil konusunda halen büyük sıkıntılar var. Travma insan üzerinde büyük bir hasar oluşturuyor. İnsanın bir organı travma geçirdiğinde onu diğer organlar gibi normal çalıştıramazsınız. Dil de travma geçirmişse, uzun bir süre tedavi görmelidir, iyileşmelidir. Bu konuda çalışmak lazım. Sıdıka Avar, Tunceli'den Elazığ'a kız çocuklarını götürürken, 7, 8, 9 yaşındaki çocuklar için ‘Bu çocuklar, kirliydi, pisti, vahşiydiler, dil bilmiyorlardı' diyor. Halbuki o çocuklar dil biliyordu, Zazaki, Kurmanci biliyorlardı. Ama o Zazaki'yi, Kurmanci'yi dilden saymadığı için, çocuklara ‘dil bilmiyorlar' diyordu. Bu fikir modernizmin esasıdır. Modernizm, diller arasında hiyerarşi oluşturuyor. Kültürler, dinler arasında hiyerarşi oluşturuyor. ‘Bu dil ileri gitti, bu dil geri kaldı, bu dil bilim dilidir, bu dil, köylü dilidir' diyerek sınıflandırma yapıyor. Hiyerarşiyi kabul ettiğinizde dilinize sınır koyuyorsunuz demektir. Önce bu dil ev dilidir, evde konuşacağız dersen, yada köy dilidir dersen, dilin dünyasını daraltmış oluruz. Böylece bu dil günden güne yok olacak. Herkes kendine sormalıdır. Bu dil neden geri gidiyor. Anadiliniz yaşam dili olmalıdır. Ekmek almaya gittiğimizde kendi dilimizde ekmek isteyelim. Türkçe konuştuğunuzda karşınızdaki Türkçe cevap verir, Zazaki konuştuğunuzda karşınızdaki Zazaki cevap verir. Kendi anadilinizle konuşun ki mesaj yerine ulaşsın. Herkes önce sınırlarını görsün. Dilini nereye kadar sınırlandırmış. Dile koyduğumuz sınırları kaldırdığımızda travmayı kaldırabiliriz, dilimizi her yerde konuşabiliriz.” “BİNGÖL'DE NİYE KÜRTÇE OKUL OLMASIN” Dilbilimci Sebahattîn Gültekîn de, Cumhuriyet'in ilanından sonra asimilasyon politikalarının yürütüldüğünü ifade etti. 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanıyla başlayan ve 1960 yılına kadar olan asimilasyon dönemini kırmızı asimilasyon olarak adlandırdıklarını belirten Gültekin: “Bu dönemde öldürme, sürgüne gönderme politikaları yürütüldü. 1960 yılından sonra beyaz asimilasyon başladı. Kürtlere ‘rahatlık istiyorsan, doktor avukat olmak istiyorsan' sistemin dilini bilmek zorundasın dediler. Böylece insanlar Türkçe konuşmaya zorlandı” dedi. Bugün Diyarbakır, Gewer ve Cizre'de Kürtçe eğitim veren okulların bulunduğunu belirten Gültekin, “Bingöl'de niye bir Kürtçe okul açılmasın” dedi. YORUM YAZIN ![]()
|
|