54. Kütüphaneler Haftası nedeniyle Solhan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunda “Kültürel Değişim ve Kütüphane” Konferansı düzenlendi.
Bingöl Üniversitesi Genel Sekreteri ve İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdullah Taşkesen'in konuşmacı olarak katıldığı konferansa Solhan Kaymakamı Fatih Okumuş, Meslek Yüksekokul Müdürü Doç. Dr. Yunus Esen, İlçe Müftü Vekili Osman Numanoğlu, Öğretim Görevlileri ve öğrenciler katıldı.
Kültürel Değişim konusunda katılımcılara seslenen Prof. Dr. Abdullah Taşkesen; “Kültürel değişim, çok zor bir kavram. Öyle sıradan bir kavram değil. Bir uygulama şekli de değildir. Bilhassa, böyle eğitimde değişmeye çabalarken batı toplumlarında bir avantaj ya da dezavantaj vardır. Batı'da pek çok ülkede üniversiteye giriş sınavı yoktur. Çünkü ortaokul ve liseler mükemmel bir şekilde, kendi ahlaki değerleri bağlamında üniversiteye gelme safhasına kadar bir dosya tutulur ve komisyon en isabetli kararı verir. Evrensel düşünebilmeniz için bazı lokal değerleri değiştirmenizi isterim. Bilim insanları ile normal insanlar arasında çok bariz bir fark vardır. Bilim insanlarının çoğu normal değil, anormal insanlardır. Mesela diyelim ki popüler ya da tanınmış biri yüksekokulumuzu ziyaret ettiği bir sırada bütün protokol, bütün öğretim elemanları, ağırlıklı bir şekilde herkes ona bakar. Ben burada olsam, ona bakanlara bakarım. Nasıl bakıyorlar diye. Farklı bir şeydir bu. Yani insanlar bir değere baktığı zaman hangi gözle ve niçin bakıyorlar? Bu farklı bir bakış açısıdır” dedi.
“Ben bu küresel değişimin üç kategoriye ayrıldığını belirtmek isterim” diye sözlerini sürdüren Prof. Dr. Taşkesen, “Bunlardan bir tanesi siyasi değişim. Bilhassa 1900'lü yılların başında sanayi devriminden sonra dünyanın gittikçe bir değişim sürecine girdiği, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süresi vardır. Geri kalmış ülkeler buna uyumda zorluk çekti. Onun için, günümüzde bu ülkelere üçüncü dünya ülkeleri diyoruz. Uyum sorunu çekmeyen ülkeler ise sanayileşmeyi beraberinde getirdi. Küreselleşmenin siyasi ayağını oluşturan o en gelişmiş 5+1 dediğimiz Birleşmiş Milletlerin daimi devletleri, bunlar öncü rol oynarlar. Mesela, Beyaz Saray'da Bill Clinton küreselleşmenin siyasi ayağını ifade ederken, oradaki temsilcilere böyle bir örnek verir der ki; ‘Ben sizlerden almış olduğum vergilerle dünyayı kontrol ediyorum.' Hatta bir cümleyi ön planda söylüyor. Diyor ki; “Dünya bir apartmandır. Biz Amerikalılar bu apartmanın en üst katında oturuyoruz.” Dolayısıyla bu apartmana kim giriyor, kim çıkıyor bizim bunu kontrol etmemiz lazım demek istiyor. Kendisinin emperyalist olduğunu söylemiyor. Biz bu dünyanın efendisiyiz, bu dünyadaki gelişimle ilgili girip çıkanları biz kontrol ediyoruz. Bu kontrol sadece masum bir kontrol olarak kalmıyor. Her girdiği ülkede üsler kurup o üslere de sömürü kültürünü yerleştiriyorlar” diye konuştu.
“Mekanik bir toplumuz”
Kültürel değişimin ikincisinin ekonomik değişim olduğunu ifade eden Prof. Dr. Taşkesen “Baktığınız zaman bu küresel güçlerin paralarını kullanmak zorunda kalırsınız. Onların giydikleri gibi giyinir, onlar gibi düşünürsünüz. Onların yediklerini yemek istersiniz. Yani nasıl onun parasını kullanırım. Türkiye Müslüman bir ülke. Solhan da Müslüman bir toplum. Solhanlı bir vatandaşımız Hacca gitmek istiyor. Deniliyor ki dolar üzerine gideceksin. Düşünsenize Türkiye'nin parası dolar değil, Suudi Arabistan'ın parası da dolar değil ama olsun, efendileri öyle istiyor. Bunlara baktığınız zaman onların parasını ya da onların dilini bilmek zorundasınız. Dilini bildiğiniz an kültür otomatik dengeliyor. Diyelim ki ben Tıp Fakültesini bitirdim. Siyasal Bilgileri bitirdim. Hukuk Fakültesini bitirdim. Akademisyen olmak istiyorum. Yasalar diyor ki yabancı dil sınavına gireceksiniz. Tamam, ben Türkçe biliyorum. Yok, olmaz. Ya Almanca ya İngilizce ya da Fransızca bileceksiniz. Şimdi tıbbın bu dillerle ne alakası var. Sırf efendiler böyle istediği için o sınava girmen gerekiyor. Bilişim teknoloji ve iletişim teknoloji sanayi toplumu ile birlikte ağırlıklı olarak bu insanların elinde. Dünyada takribi 57 tane İslam ülkesi vardır. Bu ülkelerin nüfusu yaklaşık olarak 1 milyar 800 milyondur. 1 milyar 800 milyon Müslüman'ın dünya ekonomisine yapmış olduğu katkı bir Almanya etmiyor. Çünkü bizde üretim yok, düşünme az. Mekanik toplumumuz. Duygusal toplumuz. Onun için hayallerimiz yok. Örneğin Solhan sokaklarında bakın arabaların markalarına. Hangi devletin markasıdır diye bir bakın. Akşam seyrettiğiniz televizyonun, telefonun, buzdolabının, ütünün markası nedir onlara bakarsanız benim ne demek istediğimi anlarsınız. Ticari olarak bunlar yetmiyormuş gibi bir tarafta insan haklarını savunurlar bu küresel güçler. Öbür tarafta derler ki en büyük silahı bu ülkeler üretiyor. 2017 yılı içerisinde en çok silah üreten beş ülke 1 trilyon 300 milyar dolarlık silah üretip satmış. Nereye satmış, kime satmış onları bilmek, araştırmak lazım” şeklinde konuştu.
Dünyada ilk yazılı antlaşmanın Kadeş anlaşması olduğunu belirten Prof. Dr. Taşkesen, “Bu antlaşma milattan önce 3000 yılında Hitit kralı Hattuşi ile Mısır kralı 2. Ramses arasında olmuştu. Kadeş anlaşmasının son maddesi Suriye topraklarının bölüşümüdür. Aradan 5 bin yıl geçti. Şu anda Hattuşi yok, Ramses yok ama onların temsilcileri halen var. İşte kültürel değişim bu siz kendinize ait bir kültürü, bir değeri kendi iç dünyanıza ikame etmezseniz, sürekli olarak edilgen olursunuz. Şu anda Müslüman toplum ve Ortadoğu edilgen toplumdur” diye sözlerini noktaladı.