Ziraat Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleşen seminerde, Fransız düşünür Pierre Bourdieu'nun incelemeleri ışığında televizyon ve gazete ilişkileri, sansasyon, sansür, medyada yer alma biçimleri, gazetecilerin kendi aralarındaki rekabet ve televizyona çıkma sorumluluğu konuları ele alındı.
Bourdieu'ya göre 50'li yıllarda televizyonun medya alanında neredeyse hiç yer almadığını ve gazetecilik dendiğinde akla bile gelmediğini belirten Özsöz, bu ilişkinin bugün tamamen tersine döndüğünü, gazetelerin hem niteliksel hem de niceliksel olarak küçüldüğünü ve gündemin televizyon tarafından belirlenmeye ve tanımlanmaya başlamasıyla onların da televizyona bağımlı hale geldiğini söyleyerek, “Bourdieu'nun düşüncesine göre, “Gelgeç olaylar (faist-divers) adı verilen kan, cinsellik, dram ve suç içeren haberler sansasyon basını için en önemli malzemelerdir. Ayrıca televizyon bir illüzyonist gibi, yapılmakta olan esas şeyden başka yöne bakılmasını sağlamak için omnibüs olaylar denen hiç kimseyi şaşırtmayan, hiçbir tercih içermeyen, bölmeyen, uzlaşım sağlayan, herkesi ilgilendiren ama hiçbir önemli şeye dokunmayan bir kipte ilgilendiren haberlere başvurur. Bu sayede izleyici kitlesinin büyük bir bölümünün beyinlerinin biçimlendirmesinde fiili bir tekele sahiptir. Bunun bir diğer adı da göstererek gizlemektir. Televizyoncular haber yaparken de sıradan sözcüklerle değil özellikle (mesela alt yazıda) dikkat çekici ifadelerle yapar ve böylelikle ilgi toplamaya çalışır. Oysa sözcükler farkında olmadan yıkımlara bile yol açabilirler. İşte bu yüzden sadece ilgi ve sansasyon için yapılmış gelgeç haberler çeşitli karışıklıklar, kazalar, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, yabancıya karşı duyulan korku-nefret vs. gibi pratikte karşılık bulabilecek gerçeklik hisleri yaratma riskini içlerinde barındırırlar. Günümüz sosyolojisinin temel kuramcılarından biri olan Pierre Bourdieu'ya göre medya bazı zorunluluklardan ve sahip olduğu konumdan dolayı zaman zaman sansürü tercih edebilir. Medya içinde bulunduğu rekabet koşullarından ise olumsuz etkilenir ve medyada “bir şeyleri ilk gören ya da gösteren olmak için verilen mücadele zamanla aynı haberleri daha farklı biçimde verme çabasına dönüşür ve bu durum farklı yapmak için ötekilerden kopya çekmeye kadar gider. Sonuçta özgünlük ve tekillik arayışı zamanla tekbiçimliliğe ve sıradanlığa ulaşır.” Böylelikle “bir gazete ya da televizyon müşterileri için değil rakiplerinden daha iyi yapmak için bir eylemde bulunmaya başlar, bunun bir diğer adı izlenme (ya da okunma payı)dır. Rekabetin doğurduğu izlenme/okunma oranı kaygısı başarı algısının da dönüşümüne yol açmıştır. Günümüzde her alanda pazar için üretim yapma zorunluluğu doğdu ve satış rakamları başarının belirleyicisi konumuna geldi” dedi.
Seminere, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sait Çelik, Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Gül, Dekan Yardımcıları Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çaldak ve Yard. Doç. Dr. Nezir Yıldırım ile çok sayıda akademisyen katıldı.
Bingölonline Haber Servisi