Ertuğrul Özkök: Bir Fransız oligarkı
TÜSİAD, 14 Aralık 2007'de gerçekleştirilecek AB Konseyi öncesinde
hazırlanan sonuç bildirisi taslağının Türkiye ile ilgili kısmında,
"AB'ye katılım" ifadesinin metinden çıkarılmasını savunan Fransa'nın
tutumuna yönelik bir açıklama yaptı. AB'nin geleceğinin, sağlam bir
ekonomi ve dengeli bir demografik yapı temelinde, güçlü bir güvenlik ve
savunma politikasına, enerji arz güvenliğinin sağlanmasına,
uluslararası terör ve göç dalgasıyla etkin mücadeleye dayandığı, başta
Fransa olmak üzere tüm AB ülkeleri tarafından bilindiği belirtilen
açıklamada, şöyle denildi:
ANLAM VEREMİYORUZ: "2008
yılının ikinci yarısında AB dönem başkanlığını üstlenecek Fransa'nın,
AB'ye üyelik yollarını kapatma yönündeki yoğun çabalarına anlam vermek
mümkün değildir. Fransa'nın yeni dış politika anlayışında, Türkiye'ye
uygun gördüğü, ancak uluslararası hukuk ve küresel siyasal
gerçekliklerle ilgisi olmayan tutumu, tek yanlı girişimlerle AB'ye
empoze etme çabaları, Fransa'nın yaklaşımının ardında kültürel ön
yargı, art niyet ve hasmane bir tutumun yattığı hissini güçlendirmekten
başka bir amaca hizmet etmemektedir. Bir demokrasinin başka bir
demokrasiye, bu yönde patolojik (hastalıklı) olarak
değerlendirilebilecek hukuk dışı bir direniş göstermesi, Avrupa
bütünleşmesinin temelindeki idealizm ile çelişmekte ve iki ülke
arasındaki olağan ilişkilerin gelişiminin önüne set çekmektedir."
KAZANIMLAR ALINAMAZ:
AB'ye üyelik sürecinin kuralları ve amaçlarının açık olduğu vurgulanan
açıklamada, Türkiye-AB ilişkilerinin, 1963'te imzalanan Ankara
Anlaşması ile başlayan sürecin bütününde uluslararası hukuk ve
diplomasinin kurallarına uygun olarak işlediği ve AB ile üyelik
müzakerelerine de 2005 yılında bu çerçevede başlandığı hatırlatıldı.
Açıklamada, Türkiye'nin AB bünyesindeki kurumsal ve hukuksal
kazanımlarının geçici siyasal kararlarla elinden alınmasının mümkün
olmadığı kaydedilerek, AB'nin belki de en başarılı dış politika
girişimi olan genişleme sürecinin, aday ülkenin ekonomik, sosyal ve
siyasal reform sürecine katkı sağlamanın yanı sıra AB'nin ekonomik
dinamizmini, sosyal ve kültürel zenginliğini arttırdığı ve AB'yi
küresel düzeyde etkin bir siyasal güce dönüşmesinin önünü açtığı ifade
edildi.
Korkuları körükleyen senaryolar kriz habercisi
GENİŞLEME
sürecinin, ortak değerlerde uzlaşmanın yanı sıra karşılıklı ve uzun
vadeli stratejik çıkarlara dayandığının unutulmaması gerektiğine işaret
edilen TÜSİAD açıklamasında, şu görüşler aktarıldı: "İçinde
bulundukları ekonomik ve sosyal krizden çıkmak üzere siyasetçilerinden
çözüm bekleyen Fransa halkına bu gerçekleri yansıtarak gerekli
reformları gerçekleştirmek yerine, kısa vadeli siyasal hesaplarla korku
ve kuşkuları körükleyecek bir genişleme senaryosu sunmak, toplumsal
beklentileri karşılamayacak, yeni ve daha derin krizlerin habercisi
olacaktır. Bu tutum, toplumlar arasında güven ve işbirliği hislerini
zayıflatarak, AB'nin özünü oluşturan uzlaşma kültürünü zedeleyecek,
AB'nin bütünleşme çalışmalarını daha ileri düzeye götürme hedefini
baltalayacaktır. Ekonomik olarak güçlenme, siyasal ve sosyal alanda
modernleşme yolunda ilerlemesini sürdürmek için tüm olanaklarını
seferber etmiş olan Türkiye'nin, bu yolda kendisine önemli bir esin
kaynağı ve tarihinde diplomatik ilişki kurduğu ilk Batılı ülke olan
Fransa'nın, kendisini bu şekilde uluslararası hukuk dışı bir konuma
oturtma yolundaki girişimlerini esefle karşılıyoruz."
Katma değere giden yol bilgiden geçiyor
TÜSİAD Başkanı
Arzuhan Doğan Yalçındağ, ödül töreninin marka haline gelmesini
görmekten mutluluk duyduklarını belirterek, bu yıl, bu alandaki
gelişmelere dikkat çekmek için bio, nano ve bionano teknoloji alanında
özel ödül verdiklerini söyledi. Bu alanlarda yapılacak yatırımların
sosyal hayat ve ekonomiye önemli katkıları olacağını dile getiren
Arzuhan Doğan Yalçındağ, bu alanlardaki üretim kapasitesini artırmanın
Türkiye'nin küresel rekabetteki gücünü pozitif etkileyeceğini kaydetti.
Arzuhan Doğan Yalçındağ, OECD rakamlarına göre Ar-Ge yatırımlarında
hizmet sektörüne daha fazla yatırım yapıldığına da değinerek,
"1990-2003 yılları arasında hizmet sektörüne yapılan Ar-Ge yatırımı
yüzde 12 artarken, imalatta bu sadece yüze 3 arttı. Yüksek katmadeğerli
üretime giden yol, bilgi üretiminden geçiyor. ABD
ve Avrupa'da Ar-Ge yatırımlarında kamunun itici gücü var. Türkiye'de
de, kamu Ar-Ge'ye iyi yatırım yapıyor ama özel sektörünkü de artıyor.
Özel sektörün araştırma yatırımlarındaki payı 2005'de yüzde 41 iken, bu
2006'da yüzde 43.3'e çıktı" diye konuştu. Arzuhan Doğan Yalçındağ,
Türkiye'de özel sektörün yaptığı Ar-Ge harcamalarının 546 milyon
YTL'den, 1 milyar 298 milyon YTL'ye çıktığına dikkat çekti.
Hürriyet