“Sürdürülebilir yaşam ilkesi” çerçevesinde ekosistem bütünlüğünü gözeten, iklim dostu, yaşanabilir ve sağlıklı kentler için yerel yönetimlerin atabileceği adımların özetlendiği belge ile ilgili bilgiler veren TEMA Vakfı Bingöl İl Temsilcisi Cuma Karaarslan, “Kente ilişkin alınan her karar ve atılan her adım, insanların yaşam kalitesini etkilediği kadar toprak, su, orman, mera, tarım alanları gibi doğal varlıkları ve ekosistem bütünlüğünü de etkiliyor. Bir başka deyişle, kenti yönetenlerin arazi kullanımı, yapılaşma, su ve atık yönetimi, ulaşım, enerji gibi alanlardaki tercih ve uygulamaları doğal varlıklarımızın kaderini belirliyor. İklim değişikliğiyle birlikte karşı karşıya kaldığımız etki ve riskler de dikkate alındığında kent politikaları ile doğal varlıkların korunmasına ve “sürdürülebilir yaşam ilkesi”ne yönelik politikaların birbirinden ayrı düşünülemeyeceği görülüyor. TEMA Vakfı 2019 Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi, ekosistemi merkeze alan politika ve uygulamalar konusunda yerel yöneticilere yol göstermeyi hedefliyor. Ayrıca seçmenlere bu konudaki sorumluluklarını hatırlatıyor ve ekosistemi gözeten politikalar sunan adayları desteklemeye çağırıyor. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının Anayasa'da da garanti altına alındığını hatırlatarak yerel yönetimleri çevre hakkına uyan çalışmalar yürütmeye ve Ekosiyaset Belgesi'nde dikkat çekilen konularda çalışmaya davet ediyoruz. İklim değişikliğini dert eden, temiz hava seven, suyun değerini bilen, toprak hayattır diyen doğa dostu belediye başkan adaylarının dikkatine sunuyoruz” dedi.
“Ekosistemi koruyan belediyecilik zorunluluk haline geldi”
Karaaslan, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:
“Kentlerde yaşam; hava kirliliği, iklim değişikliğinden kaynaklanan sel, fırtına, hortum gibi aşırı hava olayları ve kent çevresindeki doğal alanlar üzerindeki yapılaşma baskısı ile her geçen gün zorlaşıyor. Kentin yaşam destek sistemleri olarak nitelendirilen ormanlar, tarım alanları, meralar ve su havzaları, kentlilere temiz su, temiz hava, gıda, iklimin dengelenmesi gibi ekosistem hizmetleri sunuyor. Orman alanlarının madenlere, tarım alanlarının konut, sanayi alanlarına ve enerji tesislerine açılması, orman alanlarının tarım alanlarına dönüştürülmesi gibi faaliyetler ekosistem hizmetlerini göz ardı eden yanlış planlama ve arazi kullanımı değişiklikleri bu hizmetleri kesintiye uğratıyor. Bu nedenle ekosistemi merkeze alan, kentin toprağını, havasını, yeşilini, suyunu koruyan şehircilik ve belediyecilik, kentlerde yaşamın devamı için zorunluluk halini alıyor.
“Kentler iklim değişikliğinin hem nedeni hem de mağduru”
Kentler hem iklimin korunması hem de değişen iklime dayanıklılık açısından önemlidir. Çünkü ekonomik gelir üretirken tükettiği enerji miktarı ile en fazla karbon salan yerler, kentlerdir. Küresel gayri safi hasılanın %70'i kentlerde üretilirken toplam enerji tüketiminin %60-80'i kentlerde gerçekleşiyor, küresel karbon emisyonlarının ise %75'i kentlerde oluşuyor. Kentler iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılgan ve hazırlıksız bir durumda iken diğer yandan mevcut kalkınma, ekonomik gelişme, büyüme, yaşam kalitesi anlayışımız kentlerin yaşam destek sistemleri üzerinde baskı yapıyor. Ani yağışları tutma kapasitesine sahip yeşil alanlar betonla mühürleniyor, karbon yutakları olan orman alanları madencilik, konut kullanımı nedeniyle kaybediliyor.”