Sıradışı bir ağustos günüBaşlık sizi yanıltmasın. Ağustos alışkanlıklarımız değişiyor. Eskiden olsa, hemen cihet-i askeriyeye bakardık. Telaşlanır, ‘Gene ne oldu?' derdik. Çünkü ağustos gündemimizi, ay başında toplanan Yüksek Askeri Şura belirlerdi. Tayinler, terfiler, ihraçlar... Gazete, TV haberleri rütbe ezberleterek başlar... İhraç gerekçelerini şerh ederek... Geleceği parlak komutanların terfi sıralamasını yaparak... Kimin, kaç vakte kadar Genelkurmay Başkanı olacağını kestirerek devam ederdi. Başına talih kuşu konacakları bulmak için fal açıp bakmaya kadar, uzar giderdi. Sonra devir teslimlerde, askeri okul mezuniyet törenlerinde yapılan konuşmalara kilitlenirdi, gündem. Ağustos ayı, bir açık hava kışlasına dönerdi memleket. Askerle yatar, askerle kalkardık. Gazeteler, TV'ler sürekli bir içtima halinde, kol mesafesi hıza alıp, sayım verirdi. Açıkçası, askere bir türlü rahat vermez, ama sadece onların kabahatiymiş gibi döner bir de şikayet ederdik. *** Dünün gündemine bakarken, o eski günlerin hatıraları canlandı gözümde. O vakitler, sıradışılıktan ne anladığımızı hatırladım. 11 Ağustos'un gündemine tekrar baktım. Bu kez, gerçekten sıradışı bir günün akışı duruyordu önümde. O yüzden, bugün herhangi bir hüküm cümlesi kurmak istemiyorum. Sadece, eski sıradışı ile bugünkü sıradışının farkına bakalım, diyorum. Nereden nereye geldiğimizi anlatmaya yeter bence. Günün diğer sosyal, ekonomik olaylarını, yurt haberlerini, önemli dış gelişmelerini geçiyorum. Normalleşmeye çalışan Türkiye'nin sıradışı bir gününden elimde kalan başlıklar şöyleydi; Başbakan Erdoğan, AK Parti grup toplantısında konuştu. Yüreğine evlat acısı düşen anaları daha fazla ağlatmamak için ‘Siyasi risklerini alıyoruz', dedi. Demokratik açılım sürecinde kararlı olduklarını söyledi. Daha ne olacağını görmeden kapılarını kapatan CHP ile MHP'yi de eleştirdi. Ardından Deniz Baykal, CHP grubuna hitap etti. Onu, Devlet Bahçeli izledi. MHP Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Her ikisi de Başbakan'ın eleştirilerine cevap verip, Kürt açılımına itirazlarını anlattı. Baykal'a göre, sürecin sonu belli değil. Onun için neye destek vereceklerini bilmiyorlar. Bahçeli ise, bu açılımı ‘toplumsal yıkım projesi' olarak görüyor. 1000 yıllık kardeşliğimiz asıl şimdi bozulacakmış; projenin koordinatörlüğü Öcalan'a verilmiş... Yani mevcut durumu, iyi ve sürdürülebilir buluyorlar. Herkes halinden memnunken, ortada sorun morun yokken bu açılım niye?... Ama dikkat ettim, neden Türkiye'nin doğusunda siyasi varlık gösteremediklerine izah getirmediler. Sabah saatlerinde, Barış Anneleri'nin Genelkurmay Başkanlığı önünde basın açıklaması yapmaya çalıştıklarını... Aydınların, açılımı desteklemek için bir imza kampanyası yürüttüklerini... Gazete ve TV'lerin, bu sıcak gündeme takıldıklarını da hesaba katarsınız artık. *** Ben, bu gündemin üstüne başka da bir şey demiyorum. Fazladan yoruma hacet yok. Anlaşamıyor olabilirler, ama konuşanlar sivil, siyasetçi, anne, aydın... Tartıştıkları, Türkiye'nin en can yakıcı sorunu. Korkularımızı, vehimlerimizi böyle böyle aşacağız. Daha ne olsun? Bir, eski ağustoslara bakın, bir de şimdikine... Ne dediğimi anlarsınız. akif.beki@radikal.com.tr YORUM YAZIN
|
|