Şiddete karşı olmak onur mücadelesiKadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Cumhuriyet tarihinde ilk kez kadına yönelik şiddetin önlenmesinin devlet politikası olduğuna dikkat çekti ve "Bu bir onur meselesidir" dedi.“Bakanlık görevimle birlikte, iş yoğunluğum arttı, aileme ayırdığım zaman azaldı. Ama belki de hayatımın hiçbir döneminde tecrübe edemeyeceğim yeni sevgiler tatma şansım oldu. ‘Hayırlı Cumalar' dilemek için aradığım büyüklerim oldu. Huzurevinde kalan yaşlılarımızın ‘Nimet kızları' oldum. Yurt ve yuvalarda yaşayan çocuklarımızın ‘Nimet ablaları'. Yeri geldi, evimde kendi soframda ağırladım onları” diyen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Sarıyer Haber Genel Yayın Yönetmeni Ümit Sanlav ve Genel Koordinatörü İrfan Terzi'nin sorularını yanıtladı: > Sizin döneminizde çocuk yuvalarında gözle görülür olumlu değişiklikler oldu. Bu değişiklikler ve koruyucu aile sistemi hakkında bilgi verir misiniz? > Bakanlığa geldiğim günden bugüne yurt ve yuvalarımızda kalan çocuklarımız için çok fazla değişikliğe gittik, çeşitli projeleri hayata geçirdik. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de devletin ideal tutumu çocuklarımızın kendi ailesinin yanında, bu olmadığı takdirde koruyucu aile ya da evlat edinme yoluyla bir aile ortamında, bu da mümkün olmadığı takdirde ise ev tipi kuruluşlarda kalmalarını sağlamaktır. “Türkiye sevgi evleriyle donanacak” Biz, kurum bakımı altında kalması zorunlu olan çocuklarımızı ‘sevgi evleri' dediğimiz, çocukların psikolojik ve bireysel gelişimlerine en uygun model olan sisteme; evlere yerleştiriyoruz. Yani, yurt tipi modeli terk ediyoruz. Sevgi evleri, 8-10 çocuğun bir arada yaşadığı dubleks evlerden oluşuyor. Sevgi evleri ile toplu yaşamın getirdiği olumsuzluklar ortadan kalkıyor ve çocuklarımız yaşamlarını aile ortamında gibi sürdürebiliyorlar. Şu ana kadar 13 sevgi evi sitesinin inşaatı tamamlandı ve hizmete açıldı. Devam eden projelerimiz sonuçlandığında sevgi evleri sitesinde 488 eve ulaşılacak ve bu evlerde 4.916 çocuğumuzun daha sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyümeleri sağlanacak. Sevinerek söyleyebilirim ki hayırsever vatandaşlarımızın da desteği ile tüm Türkiye sevgi evleriyle donanacak inşallah. “Hizmet kalitemizi arttırdık” Ayrıca, koğuş sistemini terk ediyoruz. Yatakhanelerde kalan çocuk sayısı 10-15'den oda sistemine geçişle 2-8'e düşürdük. Daha nitelikli bir hizmet için önceden 20-25 çocuk ya da özürlüye bir bakım elemanı düşmekte iken, bugün 8 çocuğa bir bakıcı anne ve 6 özürlüye bir bakım elemanı uygulamasını başlattık. Hizmet sunumunda bakım ve temizlik personelini ayırdık. Özürlü ve çocuk bakımında çalışacak personelin niteliğinin arttırılması için Milli Eğitim Bakanlığı ile Bakanlığımız arasında yapılan protokol doğrultusunda, bakım hizmetinde, Kız Meslek Liselerinin Çocuk Gelişimi ve Eğitimi bölümünden mezun olanlar ile bu alanda sertifikalı eğitim almış olanların çalıştırılmasına başlandı. Hizmet içi eğitim programlarımıza hız verdik. “Aileye dönüş projesi” Özellikle ‘Aileye Dönüş Projemiz' ile de var olan çocuk yuvalarımızın kapasitelerini düşürmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızın her şeyden önce ailelerinin yanında yetişmelerini; anne- baba-kardeş sevgisini tadarak büyümelerini arzu ediyoruz. Bunun için de az önce bahsettiğim “Aileye Dönüş Projesi”ni yürütüyoruz. Basına da “Anneye Dönüş” diye yansıdı bu proje. Gerçekten de öyle. Eğer aile salt ekonomik gerekçelerle evladını kurum bakımı altına verdiyse, yani çocuğun herhangi bir istismarı söz konusu değilse, çocuklarımızın aile özlemini, anne-babanın da evlat hasretini bitiriyoruz. Hem çocuklar üzerindeki kurum bakımı sürüyor hem de çocuk başı aylık 350 YTL'yi bulan bir yardımla aileyi ayni ve nakdi olarak destekliyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 5440 çocuğumuzu kendi ailesinin ya da birinci derece akrabalarının yanına yerleştirdik. Böylece hem çocuklarımız ailelerine kavuşuyor hem de bu sistem devlete daha az bir maliyet sağlıyor. İkinci aşamada ise evlat edinme ve koruyucu aile hizmetlerini hız veriyoruz. Bugüne kadar korunmaya muhtaç statüsünde bulunan 9548 çocuk evlat edindirme hizmetinden yararlandırıldı. Çocuklarımızın aile sıcaklığında yetişmesi ve sürecin hızlandırılması için terk edilen ya da evlat edinmeye uygunluğuna kanaat getirilen çocuklarımız artık yasal konumlarının belirlenme sürecinde, yuvada değil, evlat edinecek aile yanında bulunuyorlar. “Masanıza bir tabak daha koyun, içine de sevgi koyun” > Tüm alanlarımızda kurum bakımı sosyal hizmet sunumunda ilk seçenek olmaktan çıkarıldı ve son seçeneğe indirgendi. Hizmetimizdeki bu bakış açısı ve değişiklik, ‘koruyucu aile' uygulamasına hız vermemizi gerektirdi. Türkiye'de sadece 1043 tane koruyucu aile var ve bu sayı ülke nüfusumuzu da dikkate aldığımızda gerçekten çok az. Bu nedenle de profesyonel koruyucu aile sistemine geçtik. Koruyucu aileye önemli bir maddi destek sağlamak amacıyla yardım miktarları %100'e yakın arttırıldı ve çocukların yaş ve eğitim durumuna göre farklılaşmakta olan bu miktar ortalama 540 YTL'ye kadar çıkarıldı. Koruyucu ailede, Devletin çocuk üzerindeki koruması sürüyor ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çocuğun eğitim ve sağlık giderlerini karşılamaya devam ediyor. Ancak korunmaya muhtaç çocuklar konusunda görev herkese düşüyor. Çünkü bu sorunun çözümü toplumsal bir sorumluluğu gerektiriyor. İzmir'de, koruyucu aile yanında kalan bir kız çocuğumuzun çok sevdiğim bir sözü var; ‘Masanıza bir tabak daha koyun, içine de sevgi koyun' diye… Gerçekten de öyle, koruyucu aile olmak bu kadar güzel ve kolay aslında… > Görev alanınıza giren konulardan biri de kadınlar… Türkiye'de kadın haklarıyla ilgili son 6 yıla baktığımızda nasıl bir değerlendirme yaparsınız? Yasalarımızda kadınları mağdur eden eksiklikler var mı? Bakanlığınız bu konuda neler yapıyor? > Her şeyden önce yasal anlamda hiçbir eksiğimiz yok diyebilirim. Anayasa'nın 10. ve 90. maddeleri, Yeni İş Kanunu, Yeni Ceza Kanunu, Ailenin Korunmasına Dair Kanun, Belediyeler Kanunu gibi pek çok kanunda kadın-erkek eşitliğine ve kadına yönelik hizmetler kapsamında önemli yasal düzenlemeler yaptık. Bir kere ülkemizde AB'ye üyelik sürecinde başta Anayasa olmak üzere tüm temel yasalarda kadın-erkek eşitliği güçlendirildi ve Anayasanın 10. , 90. maddeleri 2004 yılında değiştirildi. “Yasal düzenlemeler getirildi” Anayasanın 10. maddesine; “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü eklendi. Anayasanın 90. maddesi ile BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildi. Yeni İş Kanununun getirdiği en önemli ilerleme, işveren işçi ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılmayacağı oldu. Yeni TCK'da cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapıldı. Kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerinin düzenlendiği maddeye “Töre saikiyle” ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek ceza ile cezalandırılması kabul edildi. Kısaca, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi konusunda başta Anayasa olmak üzere yasalarındaki bütün ayrımcı hükümleri temizledik ve reform niteliğinde çok önemli düzenlemeler gerçekleştirdik. Bütün bu değişikliklerdeki amacımız yasal anlamda var olan eksiklikleri gidermekti. “Asıl olan zihinsel dönüşüm” Ancak, tüm yasal düzenlemelere rağmen bazı alanlardaki uygulamalarda eşitsizliğin tamamen ortadan kaldırıldığı söylenemez. Yasaların yanı sıra kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarına tam katılımının sağlanabilmesi ve eşitsizliğin ortadan kaldırılması için zihinsel dönüşümün sağlanması gerekmekte. Zihinsel dönüşüm için kampanyalar, eğitim çalışmaları, konferans, seminer, panel gibi faaliyetler ile topluma ulaşmaya çalışıyoruz. Şiddet konusunda ise özellikle erkeklerin eğitilmesini çok önemsedik ve çeşitli projeleri hayata geçirdik. Vatani görevini yapmakta olan askerlere yönelik Genel Kurmay Başkanlığı ile birlikte bir proje başlattık. Genel Kurmay Başkanlığı, kız çocuklarının okullaşması, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddet, töre ve namus cinayetlerinin önlenmesine ilişkin konularda her yıl yaklaşık 450.000 er ve erbaşa eğitim veriyor. Bunun dışında, şiddet mağduru kadınlar için ilk adım başvuru yerleri olan 921 polis merkezi ve 276 karakolda çalışan polislere yönelik kadına karşı şiddet, şiddet mağdurlarına yaklaşım tarzıyla ilgili farkındalık ve duyarlılığı artırmaya yönelik hizmet içi eğitim projesi yaptık. 40.400 polis, kadına karşı şiddetle mücadele ve mağrur kadınlara yaklaşım tarzı ile ilgili eğitim aldı. > Şiddet mağduru ve risk altındaki kadınların yardım alabilecekleri ve güvenebilecekleri en önemli hizmet alanlarından birisi de sağlık alanı bu konudaki çalışmalarınız neler? > Kadına yönelik şiddetle mücadelede sağlık personelinin de eğitim almasını sağladık. Bütün bu çalışmalarda hem polis, hem hemşire, hem de doktor şiddet gören kadına doğru yaklaşsın ve onları doğru yönlendirsin istedik. “Cumhuriyet tarihinde bir ilk” Türkiye Büyük Millet Meclis'inde Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla 2005 yılında bir Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması da önemli bir gelişmedir. Komisyon çalışmaları sonunda, konuya ilişkin alınabilecek önlemlerin belirlendiği kapsamlı ve rehber niteliğinde bir rapor hazırlanmıştır. Meclis Araştırma Komisyonu'nun Raporunu takiben, kadın erkek eşitliği, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, toplumsal yaşamın her alanında kadının konumunun güçlendirilmesi ile kadına yönelik şiddetin önlenmesinin devlet politikası haline getirilmesinin açık göstergesi olan Başbakanlık Genelgesi 4 Temmuz 2006 tarihinde yayımlanmıştır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilktir. “Şiddetle mücadele bir onur mücadelesidir” Kadın örgütlerinin de yayınlanmasından büyük bir memnuniyet duyduğu genelge, hükümetimizin kadın konusuna verdiği önemin çok büyük bir simgesi diye düşünüyorum. Başbakanlık Genelgesi ile kadına yönelik şiddet ve töre/namus cinayetleri konusunda koordinatör kurum olarak Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü belirlenmiştir. Söz konusu bu koordinasyon görevi çerçevesinde Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği içinde bilinç artırıcı ve şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar gerçekleştirmektedir. Sivil toplum örgütleri tarafından da gerçekleştirilen şiddeti önlemeye yönelik faaliyetler neticesinde toplumsal farkındalık arttırılmaya, kadına yönelik aile içi şiddet sır olmaktan çıkarılarak, daha görünür kılınmaya başlanmıştır. Şiddet mağduru kadınlarımız ilgili kurumlara başvurmakta daha cesaretli davranmakta ve bu konuda destek talep etmektedirler. Genelge kapsamında; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımı ile “Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi” de oluşturulmuştur. Tüm bu çalışmalarla, şiddet konusunda ciddi bir farkındalık yarattığımızı düşünüyorum. Şiddet eskisi gibi olağan görülmüyor artık. Şiddetle mücadele bir onur mücadelesidir ve biz bu konuda asla geri adım atmayacağız. > Türkiye'de kadın-siyaset ilişkisi ve gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadın bir siyasetçi olarak, avantajlarınız ve dezavantajlarınız nelerdir? > Dilerseniz sorunuza genel tabloyu aktararak yanıt vereyim. Bugün ülkemizde üniversitelerde öğretim elemanı kadın oranı % 36, toplam profesörler içinde kadın oranı % 25. Mimarların % 31'i, doktor ve operatörlerin % 29'u, avukatların ise % 33'ü kadın. Türkiye'de eğitim düzeyi yüksek ve üniversite mezunu kadınlarımızın uzmanlık gerektiren mesleklerde oranları oldukça yüksek düzey durumda. Ancak siyasette kadının temsil oranı ne yazık ki istediğimiz düzeyde değil. Kabinedeki tek kadın benim. Ancak yine de bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 50 kadın milletvekili var. Bu, %10'a yakın bir oran demek. Oysa bir önceki yasama döneminde bu oran %4.4 idi. Kadın milletvekili sayısında yeterli olmamakla birlikte, iyi bir sıçrama elde edildi. Ben, bundan sonraki yıllarda kadın milletvekili sayısının daha da artacağını düşünüyorum. Özellikle, yerel yönetimlerde kadının yerini de son derece önemsiyorum. Bütün dezavantajlı gruplara olduğu gibi kadınlara da etkin ve yerinde hizmet götürebilen yerel yönetimler; kadın sığınma evleri, aile danışma merkezleri gibi mekanizmalar aracılığıyla olduğu kadar, yönetim kademelerinde kadınlara daha çok yer vererek Türkiye'nin değişim ve dönüşüm sürecine daha etkin ve yaygın bir biçimde katılmalıdırlar. Çağdaş belediyecilik anlayışıyla sunulacak hizmetlerin yerine ulaşabilmesi için yerel yönetimler ile kadınlar arasında karşılıklı diyaloga ve etkileşime açık iletişim ağları kurmak önem taşıyor. Bulunduğum partide siyaset yapmanın ise dezavantajlarını değil, her zaman avantajlarını yaşıyorum. > Bakanlığınızın öncesi ve sonrasını kıyaslarsanız, Nimet Çubukçu'nun hayatında neler değişti? > İş yoğunluğum arttı, aileme ayırdığım zaman azaldı ama Bakanlık görevimle birlikte, belki de hayatımın hiçbir döneminde tecrübe edemeyeceğim yeni sevgiler tatma şansım oldu. ‘Hayırlı Cumalar' dilemek için aradığım büyüklerim oldu. Huzurevinde kalan yaşlılarımızın ‘Nimet kızları' oldum. Yurt ve yuvalarda yaşayan çocuklarımızın ‘Nimet ablaları' oldum. Yurttan çıkan kızlarımız yeri geldi evlendi, kırmızı kurdelelerini bellerine ben taktım. Yeri geldi, evimde kendi soframda ağırladım onları. Kazandıkları haklar ve sosyal hayata geçirdiklerimizle özellikle engelli vatandaşlarımızın çok hayır dualarını aldık. Hayatımda önceden olmayan unsurlardı bu anlattıklarım. Bunların hepsi benim için çok büyük kazanç. YORUM YAZIN
|
|