Futbol, hayatınızdaki en önemli mevzuyken bir anda hiçbir mana ifade etmediği anlar vardır. Frank Rijkaard öyle anlardan birini çantasına koyup hamile eşinin yanına uçuyor, maçın ve bayramın hemen arifesinde.
Giderken çantasına muhtemelen takımının gol atma ve hatta futbol oynama kabiliyeti de karışmış olmalı. Çünkü Bursaspor karşısına dizilen Galatasaray bu iki
'vasıf'tan tamamen arınmış gözüküyor. Bursaspor, defansını bozmamaya, geriden hızlı çıkmaya ve Sercan, Ergic ve Volkan'la rakibi yıpratmaya oynuyor. Bu arada yaptıkları önemli bir şey daha var:
Keita-Arda ve Kewell'ı iyi marke etmek... Galatasaray'da, göbekteki 3 futbolcusu yeterince üretken olamayınca takımın ilerideki üçlüsü pasif kalıyor. Kaldı ki teoride
'gole dönük' 3 futbolcu Arda-Kewell- Keita
'işi bitirmekten' ziyade yemeği pişirmekte usta olunca
'son dokunuşlar' noksan kalıyor. Gerçi ortada son dokunuş olabilecek pozisyon da yok ya neyse! Özetle maçın hakimiyeti ilk yarıda Bursaspor'un kontrolünde geçiyor. 38'de kendi kanadında
'daralan' Keita'nın sol tarafa geçip vurduğu sert şutu saymazsak Galatasaray'ın maç boyunca pozisyonu var demek mümkün değil. Galatasaray'ın kısır oyunu ikinci yarıda da devam edince Bursaspor,
'ben atayım bari' derdine düşüyor, 57'de Volkan'ın şutunun ağları bulmasıyla da arzusuna ulaşıyor... Kalan dakikalar Galatasaray'a disiplinsiz bir doldur-boşalt olarak, Bursaspor'a da
'elimdekini bulurum, yakaladığım boşluk olursa da doldururum' olarak yansıyor... Oyuncu değişiklikleri de bir işe yaramayınca, Galatasaray bayramlarımızda çok yaşadığımız trafik kazalarına benzer bir sonuçla yüzleşiyor:
İstanbul-Bursa güzergahında hız yapıp virajı alayım derken 3 puan kazaya kurban gidiyor, varış noktası olan liderliğe varmak içinse bu yaraların iyileşmesini beklemek gerekiyor..