Saddam'ı yayınlayanlar bu filmi de yayınlar!Nejat İşler, en psikopat haliyle karşımıza çıktığı film 'Barda' yı anlattı
![]() Türk Sineması'nın en şiddet dolu filmi 'Barda' gösterimde. Beş caninin; bir barda çığlıklar, jiletler, tecavüzler eşliğinde yaptığı işkenceler anlatılarak adalet sorgusu yapılıyor. 10 milyon dolar bütçeli 'Kurtlar Vadisi Irak'ın yönetmeni Serdar Akar, gerçek bir olaydan etkilenerek yazdığı filmde Nejat İşler'i en psikopat haliyle karşımıza çıkarıyor. İŞTE 18 YAŞ SINIRI KONAN O FİLM... Olay 9 Mart 1997'de yaşandı. Yer Ankara'nın Gaziosmanpaşa semti... 18 yaşındaki Tunç Erden Yakar ve dört arkadaşının oturduğu evin kapısı sabaha karşı kırılarak açıldı. İçeri dalan yedi kişi silahlıydı; alkol ve uyuşturucudan kendilerini kaybetmişlerdi... Saldırganlar hiç tanımadıkları gençlere, nedensiz bir şekilde 17 saat boyunca döverek, elektrik vererek, tecavüz ederek işkence ettiler. İçlerinden birinin evden kaçmayı başarıp polise gitmesiyle kabus son buldu. 'Eşkıyalar Ankara'nın göbeğinde ev bastı' manşetleriyle olay tüm Türkiye'de duyuldu... Caniler 27'şer yıl hapse çarptırıldı; ancak olayın şoku atlatılamadan, mağdurlar daha acılarını saramadan 'Rahşan Affı' ile salıverildiler. İşte 10 milyon dolar bütçeli 'Kurtlar Vadisi Irak' filminin yönetmeni Serdar Akar'ın o günden beri çekmeyi kafasına koyduğu 'Barda' filminin esin kaynağı olan hikaye bu... 'Gemide', 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar', 'Maruf' gibi Türk Sineması'nın en çok konuşulan filmlerine de imza atan Akar'ın hikayesi, gerçeğinden farklı olarak bir barda geçiyor. Biraz eğlenmek isteyen, hap ve alkol almış bir grup gencin bir barda genç kız ve erkeklere uyguladığı şiddeti tüm çıplaklığıyla ve nefessiz izliyorsunuz; kafanızın içinde adaleti sorguluyorsunuz. Kan, çığlıklar, tecavüz, jilet kesikleri ve işkence dönüp dolaşıp geliyor sınıf çatışmasına dayanıyor. Psikopatların ele başı Nejat İşler, o bara alınmadığı için, 'diğerleri' gibi olmadığı için, ezildiği için intikamını böyle alıyor hayattan... Oyununu büyük ustalıkla sergileyen İşler, insanın içini dışına çıkaran film için "Ben izlerken çok normal bir film olduğunu düşündüm" diyebiliyor! Şüphe yok, yılın en konuşulacak filmi bu! Yönetmeni ve başrol oyuncusu da "Keşke tartışılsa, birlikte yaşama kültürümüzün ne kadar değiştiği sorgulansa" diyor. 'Barda' filmini, İşler'in Beyoğlu'ndaki barı 'Tezgah'ta masaya yatırdık... * Çevremizde, gazete manşetlerinde çok fazla şiddet ve tecavüz var. Ankara'da yaşanan olayda size 'çekmeye değer' gelen neydi? SERDAR AKAR: Tam da olayın kendisi! Zaten bu tip tuhaf, şiddete yönelik olayların başlangıcıdır o olay, ilkidir. Bu ülkede çok alışık olmadığımız bir şeydi. * Yani nedensiz şiddetin miladı bu olay mıydı size göre? S.A.: Benim fark ettiğim oydu. Belki ondan önce tek tük oluyordu ama orada 'artık bu iş bu ülkede başlıyor' hissine kapıldım. Bu çok fazla şeyin bozulmuş olması demek zaten. Herkes o olayı hatırlıyor, çünkü olağan değildi, biz öyle bir şeye alışık değildik. Hala değiliz ama giderek sıklaşmaya başladı. Geçen bayramda biliyorsunuz çocuklar yola çıktılar, öldüre öldüre gittiler ve tesadüfen yakalandılar. * 97'den bugüne neden beklediniz? Tereddütleriniz mi vardı? S.A.: Bekleyip görmek gerekiyordu, o münferit bir olay mı, yoksa bozulmanın başlangıcı mı? Şimdi anlıyoruz ki bozulmanın başlangıcıymış. Bunu fark edince de bir şey yapmak gerektiğini düşündük. * Filminiz anlatılırken hep 'nedensiz şiddet üzerine bir film' dendi. Filmi izledikten sonra ise şu duyguya kapılıyorsunuz: Bu adam yani canilerin elebaşı Selim ezilmişliğine, hor görülmesine, yapamadıklarına öfkelenip, bileylenip o güne gelmiş. Haklı değil ama psikopat kafasına göre bir nedeni var! S.A.: Bu sence şiddet için yeterli mi? Bir insanı öldürmek için böyle bir neden olabilir mi? 'Ben çok çektim, beni bara almadılar, ben de gidip adam öldüreyim, tecavüz edeyim' diye bir şey olabilir mi? Ama insanlar artık bu hale geldiler. 'Kafaya takmış çocuk, gidip yapmış, olabilir' gibi bir hale geldi artık şiddet. Bir arada yaşamanın binlerce yıldır temelleri var. NEJAT İŞLER: Saçma sapan bir durum var, ona bir teşhis bu film. Milletin çok tatlı beraber yaşayabildiği dönemlere tanıklık edebildim Allah'a şükür; bana da ters geliyor açıkçası şiddetin her an, her saniye, sağımızda solumuzda olması. Ben de gece eve giderken sokak lambalarının gölgeleri oyun yapıyor, 'arkamda biri mi var' diye dönüp bakıyorum. Kolluyoruz arkamızı. Kimse güvende değil artık. TARTIŞILSA GÜZEL OLUR * Monica Bellucci'li 'Dönüş Yok' filmindeki tecavüz sahnesi günlerce tartışılmıştı. Bu filmdeki şiddet ve tecavüz sahneleri de belli ki çok konuşulacak. Tepkilere hazırlıklı mısınız? S.A.: Hazırlıklıyım. Keşke tartışılsa, tepki de gelse, ooo ne güzel olur aslında... * Tokat gibi film yapmanızın nedeni tartıştırmak mı? S.A.: Tabii, bütün filmler o yüzden yapılır aslında. Resim, sinema, tiyatro, nedir? Normal hayatta başımıza gelen, alt etmek zorunda olduğumuz, sonuçta insan ırkıyla ilgili olan şeylerin bir şekilde ortaya konulması. Bu ülkeler arasında olabilir, dinler, ırklar, diller, cinsler arasında olabilir. Bu problemler ortaya konur, bu problemlerin nasıl çözüleceğine dair ipuçlarının içinde olmasıdır aslında sanatın ilgilendiği şey. Tabii ki filmler de bu yüzden yapılıyor. * 'Filmin mesaj verme, sosyal bir ders verme kaygısı yok' diyorsunuz. Sahiden böyle mi düşünüyorsunuz? S.A.: Seyrettin filmi, sence var mı? * Bence kesinlikle var... S.A.: İyi bir şey o zaman. Sen öyle bir şey düşündün mü Nejat? N.İ.: Ben anlamam, ben oyuncuyum abi! Ama şunu da sevmiyorum, 'Aman arkadaşım mesaj vermeyelim' falan... Ne mesajı ya; bu filmin bir derdi var, evet. Ama her boku da söylemek gerekmez, filmi seyredince anlayacaklar. Öyle olsaydı beraber panelde konuşurduk, film yapmazdık. Filmimiz güzel, domuz mamulleri yok içinde! Tamamdır işte! * Suçlular bir bir salıverilirken çok da kuvvetli bir mesaj veriyor film. 'Adaleti devlet sağlamıyorsa başkaları sağlar' demeye mi getiriyorsunuz? S.A.: Öyle bakarsanız öyle denilebilir. Sonuçta bir sinema estetiği içinde bir konuyu anlatmaya çalışıyorsunuz ve siz izlerken bir şey görebilirsiniz, bir başkası başka bir şey görebilir. Keşke herkesin içinden bir şey çıkarabileceği, bir şey alabileceği bir film olsa. Ben öyle olacağına da inanıyorum çünkü bu iş nereye kadar, görmek isteme isteme nereye kadar? N.İ.: Adalet çok zor bir kavram. Binlerce yıllık, insanlık tarihiyle eşit. Tartış tartış bitmiyor, hiç de yerine gelmiyor. Devrimler yapılıyor, insanlar öldürülüyor adalet adına, milyonlarca insan geberiyor, hala konuşuyoruz. Çünkü bir şeyleri yok sayarak olmaz ki. Mesela ülke içi göç olmasaydı bu kadar şiddet olmayacaktı. Bir pasta var; bunu da 3 kişi yiyebilir, bin kişi yiyemez ki! 97 kişi de aç kalmamak için bu pastadan almak isteyecek. * Bugün yaşadığımız genel şiddetin kökeninde göç mü var? N.İ.: Sonuçta saygı kalmadı, çok kalabalığız ve az yiyecek var, mal az. Bunların hepsi tezahürüdür bunların... S.A.: Şuna inanıyorum, adaletin yürümemesi, işleyip işlememesinin sorgulanması hukuk denilen şeyin yürüyüp yürümemesiyle alakalı. Hukuk denilen şey de illa ki cezai müeyyideleri olan yazılı hukuk değil. İnsanların bir arada olmasının hukuku var. N.İ.: En güzel hukuk da o zaten... DERTLİYİZ KARDEŞİM! S.A.: Senin bir sosyal statün var, bizim sosyal statümüz var. Birbirimizi ilk defa tanıyoruz ama gelip burada adam gibi oturup konuşuyoruz. İnsanların toplu olarak gittikleri, hangi sosyal seviyede olursa olsun toplu oturduğu yerler, barlar var mesela. Şimdi o toplu oturma, toplu sohbet etme, yardım etme, adres soran birisiyle konuşma meselesi giderek bozulmaya başladı. Rahatsız eden şey bu. Biz bundan dertliyiz kardeşim, kimse bunun amiri baksın şuna (gülüyor) N.İ.: Allah'tan korkup din yasakladı diye adam öldürmüyorsan, çalmıyorsan ya da bulunduğun topraklarda biri anayasa yapmış, çaldığın zaman seni içeri atacaklar diye yapmıyorsan o kötü şeyi, sen kötüsün zaten! Sen beraber olduğun için o adamı öldürmeyeceksin ya da çalmayacaksın. İnsanlar Allah'tan korktukları için, ülkenin anayasası yasakladığı için, içeri gireceğinden korktuğu için bir şey yapmıyor; kimsenin aklından geçmeyen şey artık aklından geçmeye başladı. * Filmin ana fikri bunlar diyorsunuz! N.İ.: Bence kökeni benim için gayet politik bir durumdur, dünyanın düzeniyle alakalı bir şey. Kapitalizm Yönetmenlere oyuncu öldüreceğiz dedim, hepsi koşup geldi! * Filmin sonunda müthiş bir ayrıntı var. 5 yönetmen; siz, Çağan Irmak, Cemal Şan, Selim Demirdelen ve Zeki Demirkubuz bir araya gelip adaleti kendiniz sağlıyorsunuz. Aslında, sağlanmayan adaleti gün gelir birisi sağlar demeye mi getiriyorsunuz? S.A.: Aslında şöyle oldu; ben yönetmenlere gelin oyuncu öldüreceğiz dedim, hepsi geldi. (kahkahalar) * Oh içimiz rahatladı duygusu var sanki orada.. S.A.: Zeki'nin suratını gördünüz, var demek ki. İyi oynamışız ama! N.İ.: Çok çeşitli adalet anlayışı var işin içinde. Adalet anlayışlarının farklılığını gösterdik. Herif tecavüz ederken bir adalet anlayışı var, o çocuk kızı bırakırken bir adalet anlayışı var. Hakimin, savcının, avukatın bir adalet anlayışı var, içeridekilerin bir adalet anlayışı var. Bir sürü adalet anlayışı var hikayenin içinde ve hiçbirinde 'budur bizim adalet anlayışımız' demedik. Yani bir anlayışı kollamadık, sadece adalet anlayışlarının farklılıklarını gösterdik. Zaten mesele de bu, yani herkesin adaleti çok farklı. O yüzden yan yana yaşayamıyoruz galiba. Alayımız hastayız zaten! * 'Serdar Akar cehenneme çağırsa giderim' demişsiniz. Nedir bu kadar güvendiğiniz onda? N.İ.: Hayranıyım Serdar'ın. Yazıyor bir yandan, bir şeylerle ilgileniyor, bir derdi var yani. O eskiden beri mahallenin abisiydi, mahalleye girmişsen ve birine abi demişsen, onun dediğini yaparsın, o çağırdığı zaman gidersin. Şöyle söyleyeyim, biz çalışırken çoğumuz hastalıklı bir tribe gireriz. Sadece oyuncular değil, setteki herkes bir hastalığın içine girer. 'Ulan biz bunu niye yaptık' diye devamlı sorarsın, eleştirirsin. Ama Serdar'ın işinde güveniyorsun, düşünmüyorsun. O zaman işine, detaylara daha çok zaman ayırıyorsun. Hikaye ilk teklif edildiğinde, 'tam benlik' dediniz mi? N.İ.: Yok çok demedim, ben soğukkanlıyımdır öyle şeylerde. Ama Serdar'la çalışmak deyince 'oley' dedim tabii senaryoyu bile görmeden... * Böyle iyi bir 'kötü adam' her oyuncunun hayalidir herhalde... N.İ.: Evet, dişi rol deriz buna. Risklidir ama kötü bir adamı oynamak; çok imkanlı bir rol olduğu için şaşırabilirsin, 'onu da yapayım, bunu da yapayım' diyebilirsin. O zaman da karikatür olma ihtimali, gerçek olmama ihtimali çok yüksek. Ben açıkçası zorlandığımı söyleyebilirim. * Kötülerin elebaşısı sizsiniz filmde ve o adamın, o psikopatın karakter tahlilini yapsanız, onunla ilgili ne anlatırsınız? Nasıl bir adam o; Nejat'a değil filmdeki adıyla Selim'e soruyorum.. N.İ.: Bizim gibi bence... Herkes hayatında hatalar yapar. S.A.: Suç işlenirken fark edilmez... N.İ.: Arabası olan insanlar da bana çok hasta geliyor. Şu İstanbul trafiğinde araba sahibi olmak çok saçma. Dünyanın kaynakları azalıyor, 35 yıl sonra hamsi yiyemeyeceğiz! Bunları bile bile insanların bir şeyler yapmaması hastalıklı geliyor. Alayımız hastayız zaten, onun için bizden biri dedim. Çok psikopat gördüm Nejat'ı! * Filmdeki şiddet ve psikopatlık dozajı nasıl ayarlandı? Gerçeğe yakın durmak için nasıl çalıştınız? S.A.: Hayatın içinde olan insanlarız... N.İ.: Ben de Malibu'daki yazlığımdan çıkıp oynamadım filmde! * Ama kadınlara tecavüz edip, jiletlemediniz de... N.İ.: Çok mesleki ve teknik bir şey bunu anlatmak. İki ay psikopatlarla çalıştım, hastaneye gittim, hapishaneye gittim diye bir şey yok. Taksiciyi oynarken, her gün taksiye biniyorum. Her gün şuradan geçerken bir sürü psikopat görüyorum. Belli zaten heriflerin halinden, tavrından. Ayrıca her an şu adam bir anda psikopat olabilir, sen de olabilirsin. İnce bir durum bu. * Siz Nejat İşler'i seçerken... S.A.: Çok psikopat gördüm onu... (gülüyor) * Böyle bir 'arıza'lıyı oynayabileceğinden emindiniz galiba! Ki hakkını vermiş... S.A.: Eğer ortada Nejat'ın hakikaten psikopat olarak göründüğü bir şey varsa, o Nejat'ın kendi kabiliyetiyle alakalı bir şey. O kabiliyet nereden geliyor, o da ayrı bir şey, o da kendi psikopatlığı! Bu psikopatmış, ben de sonra anladım. (Kahkahalar) Ben dolaşmam bununla, teke tek gezmem! Çekimlerde herkes çok zorlandı * Film gösterime girmeden önce 'Bu filmi izlemek cesaret ister, bu şiddete dayanamayacaksınız' şeklinde pazarlama cümleleri görmüştüm. Ama filmi izlerken 'Az bile' diyorsunuz. Tam da bunu mu hissettirmek istediniz? N.İ.: Bence normal bir film! Aramızda da konuşuyorduk; çünkü sette çekimlerde falan çok zorlandı ekip, hem oyuncular hem kameraman. Rolden çık, çay iç, bir daha gir yapamadık. Ekipteki insanlar, kendi yaşadıkları tecrübelerden dolayı 'seyretmesi zor olacak' diyordu. Ben de içindeyken öyle düşünüyordum ama filmi seyrettiğim zaman 'normal bir film' dedim. Çok daha ağır bir şey bekliyordum, bence bu televizyonda bile gösterilir. Bence artı 7 yani! habertürk.com YORUM YAZIN ![]()
|
|