Peki şimdi ne olacak?Referandumun ilk sonuçlarından sonra ayrıntılar netleşmeye başlarken, karanlıkta kalan kısımlar için halen sır perdesi aralanmadı. Referandum sonrasında partilerde, iç tartışmalar alevlendi. AK Parti, “hayır” çıkan iller için başarısızlığı masaya yatırılırken, CHP ve MHP' de liderler ve genel merkezler tartışılır hale geldi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir istifa edecek mi? “Kafama sıkar giderim” diyen Kenan Evren tarafından halen bir sala sesi duyulmadı, bu iddia ne kadar yerine getirilecek? MHP Genel Başkanı Bahçeli bu sonuçlara nasıl bir tepki verecek, tabandan yükselen sesleri göğüsleyebilecek mi? CHP ilk seçiminde, kendisini ne kadar başarılı sayıyor ve ne reaksiyonu ne olacak? Bu beklentiler referandum sonrası cevap bekleyen, vaat niteliği taşıyan sorular içerisinde yer almaktadır. İsrail, AK Parti'den Rahatsız Referandumdan hiç de küçümsenemeyecek bir başarı ile çıkan AK Parti'de yüzler gülüyor. Lokal başarısızlıklar ileride elbette masaya yatırılacaktır. Ancak Q–53 arasında bir “evet” oyu bekleyen partililer X'in de kendileri için sürpriz olduğunu dile getiriyorlar. AK Parti'de referandum sonrası yorum Hüseyin Çelik'ten geldi. Referandum sonrası halkın yeni bir anayasa için kendilerine ehliyet verdiğini belirten Çelik: “Biz zaten yeni anayasayı yapacağımızı bir kitapçık ile yazdık; çünkü halkın bu referandumda verdiği yüzde 58 evet oyunun anlamı, 'evet ama bu anayasa yetmez' yönündeydi. O yüzden Türkiye'nin gerçekten demokrat, çağdaş ve standartları yüksek bir anayasaya ihtiyacı var. İnşallah 2011'deki genel seçimlerde halkımız yine bize bu yetkiyi verir ve biz de asıl ihtiyaç duyulan yeni sivil anayasayı getiririz” dedi. Çelik ayrıca yeni anayasa için uzlaşmaya açık olduklarını dile getirerek: “TBMM'de geçmişte, biz bu tür çağrılarda çok kez bulunduk. Mesela Köksal Toptan'ın meclis başkanlığı döneminde de bu çağrıyı yaptık. Bu yeni anayasayı hazırlamak için kurulacak bir uzlaşma komisyonudur. Ama muhalefet hiçbir zaman buna yanaşmadı. İnşallah bu referandumdan gerekli dersi çıkarmışlardır da bundan sonraki uzlaşma çağrılarına olumlu yanıt verirler” dedi Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın seçim sonrası yaptığı konuşmaya da değinen Çelik : “Başbakan, "temiz sayfa" dedi, "incittiysem özür dilerim" dedi, helallik istedi. Bunun karşısında Kılıçdaroğlu çıktı neler söyledi gördünüz, Bahçeli çıktı neler dedi gördünüz; "Türkiye karanlığa sürükleniyor" diyorlar. Futbolda birbirine faul yaparsın ama maç bitince sarılır öpüşürsün. Bu nedir? Bu sporda centilmenliktir. Aynen bizim de siyasette centilmenliğe ihtiyacımız var.” dedi. İsrail, referandum sonrası Erdoğan taraftarlığının güçlenmesinden endişe ediyor. El Cezire televizyonu, referandum sonuçlarının İsrail'de rahatsızlık yarattığını öne sürerek: “İsrail referandum sonuçlarıyla birlikte Erdoğan taraftarlığının güçlenmesinden endişe duyuyor” yorumunu yaptı. El Cezire'nin internet sitesinde yer alan yoruma göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, pazar günkü referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından yakın çevresine; “Erdoğan taraftarlığının” güçlenmesinden dolayı duyduğu rahatsızlığı aktardı. İsrail'in, Türk ordusunun üst düzey kademelerini yakın müttefiki olarak gördüğünü savunan El Cezire, 1990'lı yıllarda Necmettin Erbakan'ın başında bulunduğu hükümet de dahil olmak üzere, seçilmiş yarı İslamcı başbakanların devrilmesinde İsrail'in de payı olduğunu öne sürdü. El Cezire, Türkiye'deki referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından, Başbakan Netanyahu'nun Türkiye'deki gelişmeleri görüşmek üzere kabineyi acil olarak toplantıya çağırdığını kaydetti. Ez Cezire'nin İsrailli kaynaklara dayandırdığı iddiasına göre; İsrail yönetimi, referandum sonuçlarından sonra Türkiye'nin Tel Aviv'den daha da uzaklaşmasından endişe duyuyor MHP Nerelerde Hata Yaptı Ülkücülerin arasında, referandum sonrasında karşılıklı suçlamalar devam ediyor. Devlet Bahçeli'nin yönetim tarzına yönelik ciddi eleştiriler gelmeye başladı. MHP'de, Bahçeli'ye yakın kaynaklar ve genel merkez, çevresindeki eleştirilere çok ağır hakarete varan yanıtlar veriliyor. MHP 1999'dan bu yana ne tür yanlışlıklar yaptı, bu duruma nasıl geldi? Büyük stratejik hataları nerelerde yapıldı? Bahçeli 1999'da oy ile meclis'e giren ve kurulacak bir koalisyon ortağı olma konumunda en büyük aday olan bir partinin genel başkanı olarak; ilk büyük politik, stratejik hatasını bu seçimin hemen ertesinde yaptı.“DYP-RP dinlensin dedi” Bu söz parti kurmaylarıyla yapılan bir değerlendirme sonucu sarf edilmemişti. Tamamen kendi inisiyatifi ile söylenmiş bir sözdü. Bu hata sonucu gelişen tablo: 1. MHP o dönem için yapılacak Millet Meclisi Başkanlığı'nın tabii sahibi olacak iken bu şansını kaybetti, adayı sadece MHP'lilerin oyunu alabildi. 2. DSP-MHP-ANAP koalisyonunun tehlikeye düştüğü, DSP'nin eridiği günlerde MHP hükümete talip olamadı; çünkü ne DYP, ne de RP süreç boyunca MHP ile işbirliği yapmadı. MHP'nin serbestçe oynayacağı bir eli olmadı. “Başbakan” olma şansı var iken hiç gündeme gelmedi. Kendini ANAP-DSP'ye mahkûm etti. 3. Bahçeli'ye hükümet kurulması için görev verilmedi ama verilse idi DYP ve RP, sırf bu söz için destek vermeyi düşünmediklerini daima söylediler. 4.Ayrıca Bahçeli'nin liderler toplantısı sonucu yapılan bir açıklama ve imza ile Abdullah Öcalan konusundaki karara katılımı yanlış oldu, hiçbir zaman halka anlatılamadı. 5. Önce Anayasa değişiklikleri yapıldı. MHP bunlara oy verdi. Sonra “erken seçim” kararı sonrasındaki “uyum yasaları” süreci yanlış yönetildi. MHP'li bakanlar önce tasarılara imza attılar, meclise sevk ettiler. Sonra mecliste birçok uyum yasasına, hem bakanlar hem de milletvekilleri muhalefet ettiler. Daha sonra aynı yasalar Resmi Gazetede MHP'li bakanların imzasıyla yayımlandı. Bu “tiyatro” halk tarafından tutulmadı. İzahı da yapılamadı. 6. MHP koalisyona, Bahçeli dahil 11 bakan verdi. Hangisi başarılıydı? Osman Durmuş, Şuayip Üşenmez, Hüsnü Gökalp, Ramazan Mirzaoğlu, Abdülhaluk Çay, Enis Öksüz v.s. Hangisi Türk milliyetçiliği hareketi için unutulmaz hizmetler, isimler ve eserler bırakarak görev yaptılar. 4-5 bakanlıkta, bakan-müsteşar kavgaları yaşandı. 4 Bakan birden cumhurbaşkanı adayı olmaya kalktı. Somuncuoğlu, Çay, Öksüz, K.Aydın skandalla ve olaylarla ayrıldılar. K.Aydın'ın Kızılcahamam toplantısında yine hiçbir istişare gereği duyulmaksızın “iade-i itibar” edilmesi, bir başka büyük gönül yarası olarak tarihteki yerini aldı. 7. Son büyük taktik yanlışlağı ise; birisi cumhurbaşkanlığı seçimleri diğeri Anayasa mahkemesine müracaatta zorlama olayları olmuştur. Her iki konu da AK Parti'nin elini kolunu, iktidarı güçlendirmiştir. Hem AK Parti'de olmayan ölçüde, AK Parti'ye güç yükleyerek enerji takviyesi yapacaksın, hem de bu güçten bu iktidardan şikayetçi olacaksın, bu olmamıştır, tutmamıştır. Balçiçek Pamir'e sarf edilen “AK Parti'yi oyuna getirme” yollu ima şık bulunmamıştır. MHP ile AKP'yi Müslümanlıkta yarıştırmanın bir anlamı yoktur. AKP'ye 2002'de kaptırılan oylar geri dönmemiştir. MHP'nin başörtüsü için gösterdiği gayretler sonucu başörtülüler MHP'ye yönelip oy vermemişlerdir. Bugün başörtülüler ya da başörtüsü serbest kalsın diyenler (MHP'liler de dahil) köşkte başörtülü bir hanımın oturuyor olmasından gayet keyiflidirler, ciddi tatmin duygusu içindedirler. Meclis Başkanı'nın hanımı örtülü, birçok bakanın hanımı örtülü, bir çok önemli kurumun başında eşi başörtülüler var, Anayasa Mahkemesi'nin başında eşi başörtülü birisi var daha ne istesinler? MHP'nin bu konuda AKP ile yarışacak takati olabilir mi? Olsa olsa AKP'ye şükranlık duygusu içindeki MHP'liler, gidip sandıkta AKP'ye oy verirler. Anayasa değişikliklerinin referanduma taşınmış olmasına sebep olma, taktik yanlışının yanında referandum süresince AKP'liler “bu bir güven oylaması değildir” diye bas bas bağırırken; Bahçeli “hayır vererek güvenoyu vermemiş olun” dedi. Konuyu ısrarla bir “güven oylaması” ortamına çekti. Şimdi hükümet “güvenoyu” aldı, ne yapacaksın? Büyük hata! CHP Kurultay İstiyor CHP'de referandum sonrası sular ısınmaya başladı. Partide “sadece PM seçimli'' kurultay için, ön hazırlıklar başlatılırken, ana hedefin Genel Sekreter Önder Sav'ı devre dışı bırakmak olduğu öğrenildi. CHP eski lideri Deniz Baykal'ın “yanlış yorumlamışlar” dediği ancak net biçimde tekzip etmediği olağanüstü kurultay çağrısının altında da, bu hedefin yattığı bildirildi. CHP'de delege halen Baykal ağırlıklı olduğu için, kaset olayından sonra Baykal'ı terk edip, Baykal'la ters düşen Önder Sav'ın, bir olağanüstü kurultay durumunda tasfiyesi güçlü bir olasılık olarak görülüyor Hazırlıklar Başlıyor Genel başkanlık iddiası olmadığını, partinin yeniliğe ihtiyacı olduğunu dile getiren Baykal, yakın bir süreçte düğmeye basacak. Hedefine genel sekreteri yerleştiren Baykal, “53 yıllık dostu” olan Sav'ı partinin ikinci adam koltuğundan indirmek için mücadele edecek. Halen “durum değerlendirmesi” yapan ve uygun zamanı kollayan Baykal'a yakın milletvekilleri, “PM değişikliği için kurultay” talebiyle imza toplayacak. “Gölge lider” imajından uzaklaşmak isteyen Kılıçdaroğlu'nun da “delege karar verir” diyerek Baykal'a ve “genel başkanın seçilmediği bir kurultaya'' yeşil ışık yaktığı belirtiliyor. Eski Genel Başkan Yardımcılarından Onur Öymen, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, İstanbul Milletvekilleri Nur Serter ve Mehmet Sevigen, İzmir Milletvekilleri Canan Arıtman, Selçuk Ayhan ile MYK eski üyesi Savcı Sayan da bu amaçla Baykal ile birlikte hareket ediyor. BDP Boykot Kararı Alarak Tabanı İle Ters Düştü BDP, muhalefetteki diğer iki partiye “hayır” oyu telkiniyle katılmadı; ancak o da anlaşılmaz şekilde boykot kararı alarak parti tabanıyla zıt düştü. Parti tabanında dillendirilen bu itiraz her nedense dışarıya sızmadı, boykot kararı BDP'nin kalesi olarak bilinen birkaç yerde başarılı oldu denebilir. Diyarbakır'da 5 oy kullanma oranı gerçekleşti, gerçi Diyarbakır'ın genel seçimlerde sandığa giden seçmen yüzdesinin U civarında olduğu düşünülürse, burada pek başarıdan söz edilemez. Ancak Hakkari'de %7 sandığa gitme oranına bakılırsa boykotun başarılı olduğu söylenebilir. Peki neydi BDP'yi boykota iten sebepler? 82 anayasasından en çok acı çekmiş bir parti nasıl olurda “evet” yerine boykotu tercih edebilirdi? Parti çevrelerince BDP'yi boykota iten en önemli etkenin AK Parti'nin uzlaşmaz tavrı ve BDP'yi yok sayma düşüncesi olarak dillendiriliyordu. Ancak AK Parti'nin bu tavrı BDP'nin bu politikasını haklı kılar mıydı. Bu konuda SDE Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun şöyle diyor : “AKP'nin tavrı BDP'nin bu politikasını haklı kılar mıydı? Bence, kılmazdı. BDP'nin bu süreçte önemli bir siyasi fırsatı teptiğini düşünüyorum. Meclisteki konumu BDP'ye tarihî bir rol oynama imkânı vermişti. BDP bundan istifade ederek özgürlükçü ve yapıcı bir muhalefetin nasıl yapılabileceğini gösterebilirdi. MHP ve CHP'den farklı olarak paketin daha fazla özgürlük içermesini sağlayacak önerilerini dillendirebilir; seçim barajı, hazine yardımı, TMK mağduru çocukların durumu gibi çeşitli alanlardaki haklı taleplerini gündemleştirebilirdi. Paketin tümüne mutlak bir destek sunması gerekmiyordu BDP'nin; örneğin geçici 15. maddenin kaldırılmasına veya temel hak ve hürriyetleri pekiştiren maddelere tümüyle katılabilir, diğer maddelerde ise sınırlı bir katılımla yetinebilirdi. Böylece pozitif bir siyaset yürüterek Türkiye'deki demokrasiyi mevcut durumundan daha ileriye taşıyacak anayasa değişikliklerinde pay sahibi olabilir, hem de daha geniş bir müzakerenin yolunu açabilirdi. Lakin BDP bunları yap(a)madı? Neden? Bana göre bunun iki nedeni vardı: “Kamuoyuna yansıtılan neden”, AKP'nin taleplerini karşılamadığıydı. İşin doğrusu, bu çok da geçerli bir neden sayılamazdı. Elbette diğer siyasi partiler gibi BDP'nin de isteklerinin yerine getirilmesi için çabalaması meşru idi. Ama BDP'nin, belli talepleri karşılanmadığı için kendisine ve seçmenlerine faydalı olacak anayasal değişikliklere karşı çıkması gerekmezdi. Bir siyasi mücadele esnasında istediklerini alamayan bir partinin, buna tepki olarak kendisine faydası dokunacak olan değişikliklere de cephe alması o siyasi partiye herhangi bir yarar sağlamazdı. “Asıl neden” ise, Öcalan'ın tavrıydı. Anayasa değişikliği ilk gündeme geldiğinde Öcalan, BDP'ye “ret cephesi” örgütlemesini salık vermişti. Ama daha sonra bu tavrını yumuşatmış ve “AKP'nin samimi olduğuna kanaat getirilirse anayasa değişikliği desteklenebilir” noktasına gelmişti. 30 Nisan'dan sonra bu fikrinden de vazgeçti Öcalan, yine başa dönerek anayasa değişikliğine kesinlikle katkı sunulmaması gerektiğini dillendirmeye başladı. BDP'nin nihai tavrında da bu ifadeler etkili oldu. Çünkü birinci turda siyasi partilerin kapatılmasını güçleştiren değişikliğe beş milletvekili ile “sembolik” bir destek sunan BDP'de, bu ifadelerden sonra ikinci turda tek bir milletvekili bile oy kullanmadı. Siyasi tabanı ve kaygıları nedeniyle BDP'nin Öcalan'ın görüşlerini dikkate alması doğaldır. Ancak “dikkate almak” ile “körü körüne bağlanmak” birbirine karıştırılmamalıdır. Öcalan BDP için önemli bir aktör olabilir; ama bu onun sözlerine mutlak bir itaatle bağlanmayı gerektirmez. Bir siyasal parti olarak BDP, hep “etkilenen” değil “etkileyen”, hep “belirlenmiş siyasetleri uygulayan” değil “siyaset belirleyen” bir kimlik kazanmalıdır. Bunun yolu ise, kendisi için önemli sonuçlar doğuracak bir konuda ortaya konan görüşlerin isabetli olup olmadığını değerlendirmesi ve konumunu ona göre belirlemesinden geçer. Eğer bir görüşün yanlışlığı açık ise BDP bu yanlışa düşmemeliydi. Ne var ki BDP bu yanlışa düştü. YORUM YAZIN
|
|