Eğitim-Bir-Sen Bingöl Şube Başkanı Yunus Kava, eğitimde militarizmin, tek tipçiliğin, pedagojinin dışına çıkartılmış ideolojik tahkimatın bütün aparatlarının eğitimden arındırılmasını istediklerini belirtti.
Kava; “Yetkili konfederasyon ve yetkili sendika olarak, biz, Türkiye'nin özgürleşmesini, demokratikleşmesini; Türkiye'nin, toplumsal bütünlüğünü sağlayacak şekilde bir sosyolojiye ilerlemesini ve bu sosyolojinin Türkiye'yi daha da büyütmesini isteyen bir kitleyiz. Şimdiye kadar ortaya koyduğumuz bütün emek de buna matuftur. Bu yüzden Öğrenci Andı ile ilgili yapılan tartışmalar, bu iki zeminin dışına çıkartılarak, içeriğine ve etnik kısmına vurgu yapılarak tartışma çıkarılmak isteniyor ki bu son derece tehlikeli, son derece yanlış bir mecradır. Çünkü olay buradan görüldüğünde birinci zoka zaten yutulmuş olur. Buradaki mesele vesayet dönemlerinin alışkanlıklarının nüksetmemesidir. Olayı böyle görüyoruz” dedi.
Kava, af konusunun, siyasilerin kendi tartışma alanları içerisinde belli bir kıvama geldikten sonra topluma sunacakları bir konu olduğunu ifade ederek, “Ama bizim bir sivil kuruluş olarak, bir sendika olarak, bir emek hareketi olarak buradaki temel beklentimiz, toplumun vicdanında yara açmayacak, kabul edilebilecek sınırlar içerisinde bir düzenleme yapılmasıdır. Toplumun vicdanında yer almayacak, toplumda huzursuzluğu tetikleyecek bir şey olursa o zaman da maksadının dışına çıkmış olur. Ben bu yüzden yapılan tartışmaları, siyasilerin kendi sorumluluk alanlarında ve faaliyet alanlarında olması gereken tartışmalar olarak görüyorum. Sonuç itibarıyla ortaya çıkabilecek şeyin de kabul katsayısının yüksek olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.
Türkiye'nin özgürleşmesini, demokratikleşmesini isteyen bir kitleyiz
Öğrenci Andı tartışmasının kendi mecrasının dışına çıkartılarak tartışılmak istendiğini kaydeden Kava, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla bu son derece alışık olduğumuz, millet olarak geçmişte tanık olduğumuz bir tartışma biçimidir. Bir kere kendi mecrasının dışına çıkarılarak tartışılmasının bu ülkede vesayet odaklarına yaramaktan başka hiçbir işe yaramayacağının altını çizmemiz lazım. Buradaki temel yaklaşım, Danıştay 8. Dairesi'nin antla ilgili verdiği kararın hukuki bir denetim mi yoksa yerindelik denetimi mi olduğu konusuna odaklanmak gerekiyor. Çünkü Türkiye bu badireleri yaşadı, bunları atlattı ve yeni bir Türkiye sosyolojisine doğru yol aldı. Bundan sonra da yol alması; ülkenin kısır tartışmalardan çıkarak, ekonomisini, millî gelirini yükselterek, insanların refah seviyesini yükselterek, yatırımları artırarak, üretim ekonomisine geçerek ülkenin daha ileriye gidebilmesi, hem coğrafyamız hem de mazlum coğrafyaların umudunun yeşermesi açısından son derece önemlidir. Hâlbuki bu süreç önümüzde dururken, Türkiye yeniden yargının kendi kapsamının dışına çıkarak, yerindelik denetimi yaparak, yasama ve yürütmenin yerine kendini koyarak bir karar vermesini tartışıyoruz, ki bu son derece tehlikelidir. Türkiye bundan çok çekti. Bizim de itirazlarımızdan biri burası. Biz asla ‘böyle bir zemine Türkiye bir daha yol almamalı, böyle bir girdaba düşmemeli' diyoruz. Çünkü Türkiye tarihini inceleyenler bunun bilindik bir yöntem olduğunu bilirler. Danıştay'ın söz konusu dairesinin buradaki kararını siyasiler bu zeminden aldılar. Biz de bu zemini önemsiyoruz. Bu zemin, son derece doğru bir zemindir. Olayı buradan görmek gerekir. İkincisi ise, bir eğitim sendikasıyız. Biz eğitimde militarizmin, tek tipçiliğin dolayısıyla pedagojinin dışına çıkartılmış ideolojik tahkimatın bütün aparatlarının eğitimden arındırılmasını, bu ritüellerin eğitimden çıkarılmasını isteyen bir kitleyiz. Yetkili konfederasyon ve yetkili sendika olarak, biz, Türkiye'nin özgürleşmesini, demokratikleşmesini; Türkiye'nin, toplumsal bütünlüğünü sağlayacak şekilde bir sosyolojiye ilerlemesini ve bu sosyolojinin Türkiye'yi daha da büyütmesini isteyen bir kitleyiz. Şimdiye kadar ortaya koyduğumuz bütün emek de buna matuftur. Bu yüzden Öğrenci Andı ile ilgili yapılan tartışmalar, bu iki zeminin dışına çıkartılarak, içeriğine ve etnik kısmına vurgu yapılarak tartışma çıkarılmak isteniyor ki bu son derece tehlikeli, son derece yanlış bir mecradır. Çünkü olay buradan görüldüğünde birinci zoka zaten yutulmuş olur. Buradaki mesele vesayet dönemlerinin alışkanlıklarının nüksetmemesidir. Olayı böyle görüyoruz.”
Bazı kesimler rövanşist duygularla tartışmak istiyorlar
Kararın, Danıştay 8. Dairesi'nin değerlendirmesi olduğunu ancak verilen kararın hukuki boyutuyla tartışılmadığını dile getiren Kava, “Dolayısıyla karar vericilerin, yürütmenin, yasa yapıcıların yerine kendisini koyarak Danıştay'ın karar verdiği görülüyor ki böyle bir kararı yeni Türkiye'de hiç kimse beklemez. Böyle bir şey olduğunda da buna çok sert tepki göstermek gerekir. Biz de onun için ilk anda sert bir tepki verdik. Neden? Çünkü Türkiye bu eşikleri geride bıraktı. Yargının kendisini millet iradesinin üzerine koyduğu, yasa yapıcıların, yürütmenin üzerine koyduğu bir zemin sağlıklı bir zemin değil. Türkiye bu tartışmaları geride bıraktı. Onun için konuyu bazı kesimler rövanşist duygularla tartışmak istiyorlar. Bu bağlamdan çıkarmak ve konuyu olgunlukla tartışmanın yolu da bir defa bu vesayetin oluşturduğu yapay mevzilerden çıkmaktır. Konuyu sağlıklı zeminlerde görmek lazım” ifadelerini kullandı.