Mevlid kandili'ni nasıl idrak etmeliyiz?Özdemir: Peygamber Efendimiz (sav)in doğum yıldönümünü idrak etmek onu kutlamakla değil, anlamakla mümkündür. Nitekim İslamda kutlama kültü değil anlama olgusu vardır.Solhan Müftüsü İbrahim Özdemir, 23 Ocak 2013 Çarşamba akşamı idrak edeceğimiz Mevlid Kandili ile ilgili açıklamada bulundu. Açıklamasında Mevlid Kandili hakkında önemli bilgiler paylaşan Özdemir, kutlama şekillerine de değindi. Sevgili Peygamberimiz(sav)'in 1442. doğum yıldönümünün idrak edileceğini aktaran Özdemir: “Peygamber Efendimiz(sav)'in mesajlarını anlama platformlarına dönüştürmeye, bunun için alternatif programlar düzenlemeye ve onları nübüvvet, risalet, adalet, rahmet, hak, hukuk, kardeşlik, eşitlik, sevgi, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, vb. nebevi değerlerin konu edildiği toplantılara çevirmeye behemehâl zorunlu kılmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav)'in insanlığa karşı insanlığın da O'na karşı olan yükümlülükleri/vazifeleri ancak bu bağlamda anlam bulmaktadır” dedi. Özdemir, açıklamasında şu görüş ve ifadeleri aktardı: Önümüzdeki Çarşambayı Perşembeye bağlayan gecede âlemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığın üzerine titreyen, ümmetinin sıkıntıları kendisine ağır gelen, bizlere çok düşkün ve şefkatli olan Sevgili Peygamberimiz(sav)'in 1442. doğum yıldönümünü idrak edeceğiz. Peygamber Efendimiz(sav)'in doğum yıldönümünü idrak etmek onu kutlamakla değil anlamakla mümkündür. Nitekim İslam'da kutlama kültü değil anlama olgusu vardır. Şöyle ki; Genelde bütün insanların özelde Müslümanların hayatta ilk olarak ve en fazla tanımaya muhtaç oldukları varlık, insana sorumluluğunu ileten ve bu sorumluluğun mahiyet ve niteliklerini beyan eden Hz. Peygamber(sav)'dir. İnsanın Hz. Peygamber(sav)'i tanıması, getirdiği mesajı anlamakla olur. Nitekim Kur'an ve Sünnette yer alan resul, nebi, beşir, nezir, rahim, müzekki, muallim, mübelliğ, mübeyyin ve diğer vasıfları onun maddi özelliklerini tanımaktan ziyade manevi özelliklerini anlamayı nazara vermektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in taşıdığı manevi özellikleri anlamak O'nun getirdiği mesajı anlamak anlamına gelmektedir. Getirdiği mesajı anlamak O'na iman etmekle değer kazanır. İnsanın Peygamber Efendimiz (sav)'in getirdiği mesaja iman etmesi de onu hayatın her alanına tatbik etmesiyle tamamlanır ve anlam kazanır. Zira imanı netice vermeyen bir anlamanın değeri olmadığı gibi pratik hayata dönüşmeyen bir imanın da reel olarak bir anlamı yoktur. Bu nedenledir ki, Kur'an soyut bir inancı oluşturan imanın akabinde onun reel hayattaki somut formları olan salih amelleri ve olumlu davranışları hep zikreder. İnsanın Hz. Peygamber(sav)'in getirdiği mesaja iman edip onu hayatın tüm alanlarına tatbik etmesi ise O'nu kendi nefsi dâhil her şeyden daha fazla sevmesini gerektirir ki, bu da insanı iki dünyada saadete kavuşturan ve alternatifi bulunmayan tek aydınlık yoldur. Bu nedenledir ki, Yüce Allah(cc), Kuran'ın/İslam'ın/Peygamberin insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarma misyonlarını beyan ederken karanlıkları çoğul aydınlığı tekil olarak zikretmektedir. Sahabiler (ra), Peygamber Efendimiz(sav)'in doğum yıldönümünü, hicretini ve kazandığı savaşları kutlamıyor ve bunlar için özel birtakım programlar düzenlemiyorlardı. Zira Peygamber Efendimiz(sav)onların düşünce ve gönül dünyalarında hep canlı bir biçimde yaşıyor, gündemlerini belirliyor ve bütün iş ve ilişkilerinde örnek alınıyordu. Sad b.Ebi Vakkâs (ra) bu hususu şöyle özetliyor: Biz çocuklarımıza Kur'an surelerini öğrettiğimiz gibi Peygamberimiz(sav)'in siret ve savaşlarını da öğretiyorduk. Nitekim böyle bir kutlama emri de İslamî referanslarda yer almıyor. Ancak daha sonra gelen nesiller özellikle dünyevileşmenin her alanı kuşatıp egemen olduğu ve dinî hassasiyetin zayıfladığı son nesiller ilk neslin konum, özellik ve avantajlarına sahip olmadıklarından onların Hz. Peygamberi(sav)'in getirdiği mesajı, yaşadığı hayat biçimini ve bu hayatın dönüm noktalarını hatırlamaya, bu ulvi anlamları tekrar tekrar hissetmeye ve yaşamaya ihtiyaç duymaları izahtan varestedir. Dolayısıyla insanlara Peygamber Efendimiz(sav)'in getirdiği mesajı hatırlatmak, nübüvvet gerçeğini anlatmak ve hayatını konu alan siretini öğretmek için selefimizin başvurmadığı birtakım vesilelere başvurmak ve münasebetleri değerlendirmek bizim için hem büyük bir önem arz etmekte hem de kaçınılmaz olmaktadır. Ancak ilk nesillerin ihtiyaç duyup başvurmadığı bu vesile ve münasebetlere başvurabilmenin ve onları değerlendirebilmenin yegâne şartı İslam'da yer almayan ve bidat adıyla anılan hiçbir şeye yer vermemektir. Bu nedenle Mevlid ve Miraç Kandillerinde Hicret ve Fetih günlerinde birtakım yeni ibadetleri ve zikirleri ihdas etmekten titizlikle kaçınmalıyız. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav)'in “bizim onayımızdan geçmeyen bir işi yapanın işi boşunadır”, “İslam'da yer almayan bütün türedi şeyler dalalettir. Dalalet olan her şey de cehennemliktir” anlamındaki hadisleri İslami naslarda yer almayan ve onun temel hedeflerinin kapsamına girmeyen bütün düşünce ve davranış biçimlerinin bidat olduğunu ve dolayısıyla onlardan titizlikle sakınmamız gerektiğini salık vermektedir. Binaenaleyh kutladığımız bütün mübarek gün ve gecelerde yapacağımız şey, İslam'la ne kadar samimi ve barışık olduğumuzu, bize tevdi edilen İslami ve insani sorumluluğumuzun gereğini ne kadar yerine getirdiğimizi ve varlık âleminin en büyük buluşma ve duruşma günü olan Kıyamet gününe ne kadar hazır olduğumuzu inceden inceye tefekkür etmeli kısaca iman ettiklerimize yeniden iman etmeliyiz. Nitekim Kur'an bizim, Sevgili Peygamberimiz(sav)'e karşı olan görevlerimizi O'na iman etmek, emir ve yasaklarına itaat/ittiba etmek, O'nu hayatımızın her alanında örnek almak, O'nu nefsimiz dâhil her şeyden daha fazla sevmek, getirdiği mesajı yakından uzağa doğru herkese ve kesime ulaştırmak, O'na salât ve selam getirmek, derin ve içten saygı ve tazimde bulunmak olarak belirlemektedir. Sevgili Peygamberimiz(sav) bugün aramızda mübarek bedeniyle değil getirdiği mesajıyla yaşamaktadır ve yaşamalıdır. Peygamber Efendimiz(sav)'in aramızda mübarek bedeniyle değil mesajıyla yaşaması O'nun aramızda manevi bir varlık olarak var olduğu ve yaşadığı anlamına gelmektedir. Peygamber Efendimiz(sav)'in aramızda manevi olarak var olması O'nun getirdiği mesajın korunması ve tatbik edilmesi anlamına gelmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in getirdiği mesajın korunması ve tatbik edilmesi ise birkaç mübarek gün ve gecede O'nu kutlamamızı değil, hayatımız buyunca O'nun getirdiği mesajı korumamızı, anlamamızı, yaşamamızı ve bunun için her türlü çabayı sarf etmemizi zorunlu kılmaktadır. Bu da bizim mübarek gün ve geceleri kutlama aşamasından çıkartıp Peygamber Efendimiz(sav)'in mesajlarını anlama platformlarına dönüştürmeye, bunun için alternatif programlar düzenlemeye ve onları nübüvvet, risalet, adalet, rahmet, hak, hukuk, kardeşlik, eşitlik, sevgi, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, vb. nebevi değerlerin konu edildiği toplantılara çevirmeye behemehâl zorunlu kılmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav)'in insanlığa karşı insanlığın da O'na karşı olan yükümlülükleri/vazifeleri ancak bu bağlamda anlam bulmaktadır. Nitekim var olmak etkili ve yetkili olmak olduğuna göre Peygamber Efendimiz(sav)'in aramızda manevi olarak var olması, getirdiği mesajın ferdî, ictimaî, iktisadî, ailevî ve toplumsal hayatımıza yön vermesi ve bütün gündemlerimizde etkili olmasıyla orantılıdır. Daha kısa bir ifadeyle söylemek gerekirse Peygamber Efendimiz(sav) hayatımızda ne kadar etkili oluyorsa, ferdi ve sosyal ilişkilerimize ne kadar yön veriyorsa o kadar hayatımızda ve dünyamızda var demektir. Aksi takdirde… Aksini düşünmek istemiyorum! Bu duygu ve düşüncelerle bütün halkımızın Mevlid Kandilini kutlar bu Kandilin genelde bütün insanlık âlemi özelde bütün Müslümanlar için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah(cc)'tan niyaz ediyorum. YORUM YAZIN
|
|