'Merkez Bankalarının kasası hiçbir zaman boşalmaz'TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz: 'Bunlar dönemine göre yapılan politikalardır. Bunu eleştirebilirsiniz, muhalefet der ki ben başka bir politika izliyorum, buna saygı duyarım ama kasa boşaldı gibi söylemlerin gerçeklikle alakası yok. Merkez Bankalarının kasası hiçbir zaman boşalmaz. Merkez Bankası bir varlıktan diğer varlığa dönebilir.'TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz, Türkiye doğal afetlerle mücadele ederken Somali'ye hibe edilen ve eleştiri konusu olan 30 milyon dolara ilişkin, ‘'Dış dünyada insani bir yardım yaptık diye içerideki bu afetlere destek olmuyoruz gibi bir mantık kesinlikle doğru değil. Türkiye hem onu yapıyor hem bunu yapıyor. İkisini de aynı anda başarıyor. Güçlü devlet zaten içeride de, dışarıda da güçlü olur'' ifadelerini kullandı. Merkez Bankasında rezerv kalmadığı söylemlerini de değerlendiren Yılmaz, ‘'Kasa boşaldı gibi söylemlerin gerçeklikle alakası yok. Merkez Bankalarının kasası hiçbir zaman boşalmaz'' değerlendirmesinde bulundu. Mülteci meselesine de değinen Cevdet Yılmaz, ‘'Kızacaksak mültecilere değil, mülteciliği ortaya çıkaran şartlara ve bunun arkasındaki güçlere kızmamız lazım'' şeklinde konuştu. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmaz, gündeme ilişkin Yeni Journal'ın sorularını yanıtladı. BÜYÜME KAYDEDEN 2 ÜLKEDEN BİRİYİZ Pandemi nedeniyle tüm dünyada ekonomik sıkıntılar yaşanıyor, Türkiye'de şu an ekonomi ne durumda? Dediğiniz gibi pandemi sadece bir sağlık meselesi değil, aynı zamanda çok ciddi sosyal ve ekonomik etkileri olan süreç oldu. Türkiye'de tabi ki bu süreçten etkilendi. Ekonomik olarak baktığımızda geçen yıl dünya yüzde 3.3 küçülürken, Türkiye yüzde 1.8 büyüme kaydetti. Çin ile birlikte G20 ülkeleri arasında büyüme kaydeden 2 ülkeden biriyiz. Bu da çok önemli bir performans. Normal zamanlarda 1.8 bizim beğeneceğimiz bir rakam değil ancak pandemi şartlarında ve dünyanın 3.3 küçüldüğü bir ortamda bu büyük bir başarıdır. Bu da kendiliğinden olmadı tabi ki, hükümetimizin doğru politikalarıyla oldu. Bu seneye gelecek olursak yani 2021'e, çok daha iyi bir performans olduğunu söyleyebiliriz. Dünya genelinde de ekonomi olarak bir toparlanma var, Türkiye'de de. İlk çeyrekte yüzde 7'lik bir büyüme kaydettik. Yine Çin ile birlikte en yüksek büyümeyi Türkiye gösterdi. İkinci çeyrekte ise yüzde 21.7 büyüme kaydettik. Yıl geneline baktığımız zaman ise yüzde 9'u aşan bir büyüme bekliyoruz. İhracat burada çok ciddi bir rol oynuyor. İhracatımızın 210 milyar dolar seviyesine çıkmasını bekliyoruz bu sene ve bunun yüzde 90'dan fazlası sanayi ürünleri. Sanayide bu sene Türkiye çok güçlü bir şekilde ilerliyor, savunma sanayi dahil olmak üzere. Tarımda kuraklığın etkisiyle bir miktar sıkıntılar yaşanıyor ancak onlar geçici sıkıntılar. Özellikle de hizmet sektöründe çok daha iyi bir canlılık var geçen yıla göre. Çünkü pandemiden en çok hizmet sektörü etkilendi. Kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte özellikle de turizm sektörü ciddi bir canlılık gösteriyor. GÜÇLÜ DEVLET İÇERİDE VE DIŞARIDA GÜÇLÜ OLANDIR Türkiye son günlerde deprem, orman yangınları ve sel gibi afetlerle mücadele ediyor. Tam da bu sıralarda Türkiye'nin Somali'ye 30 milyon dolar hibe etmesi tepkilere neden oldu, siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Öncelikle bütün bu yaşadığımız afetlerden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Türkiye'ye coğrafi olarak baktığımızda afet riski her zaman var ama şunu özellikle de söylemek isterim. AK Parti döneminde afet olur olmaz hükümet vatandaşının yanında. Bakanlarıyla, kurumlarıyla, sivil toplumuyla, bütün desteğiyle vatandaşın yanında. Eski Türkiye'de afetler yaşandığında günlerce afet bölgesine gidilmediğine şahitlik ettik toplum olarak. Türkiye'de afetler konusunda çok ciddi bir bilgi birikimi var. AFAD gibi bir kurumumuz var ve geçmişe oranla çok daha güçlü bir şekilde bu işlere müdahale ediliyor. Bu anlamda bir eksiklik söz konusu değil. Dış dünyada insani bir yardım yaptık diye içerdeki bu afetlere destek olmuyoruz gibi bir mantık kesinlikle doğru değil. Türkiye hem onu yapıyor hem bunu yapıyor. İkisini de aynı anda başarıyor. Zaten gücümüzde buradan kaynaklanıyor. Dış dünyaya yaptığımız bu insani yardımları inşamız pahasına yapılmıyor, burada da yardım yapıyoruz, orada da. Güçlü devlet, içerde ve dışarda güçlü olandır, Türkiye'de tüm dünyaya bunu gösteriyor. Dolayısıyla birini diğerine tercih etme gibi bir durum söz konusu değil. Dışarıya yaptığımız bu insani yardımlar Türkiye'ye bereket olarak geri dönüyor. Bazı muhalif cephelerin bu konudaki popülist söylemlerine aldanmamak gerekir. MUHALAFET TABANINI CANLI TUTMAK İÇİN ERKEN SEÇİM DİYOR Bir diğer konu aylardır gündemden düşmeyen erken seçim meselesi…Hükümet seçimin zamanında olacağını söylese de muhalefet partileri her geçen gün erken seçim çağrılarını yeniliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Seçimler zamanında yapılacak, erken seçim yok. Genel seçimler 2023'te, yerel seçimler 2024'te olacak. Nasıl ki gelişmiş ülkelerde seçimler zamanında yapılıyorsa çok istisnai haller dışında, Türkiye'de aynı konumda. Dolayısıyla seçim zamanında yapılacak. Bu ekonomi açısından da çok önemli. Ekonomide en önemli şey istikrardır, öngörülebilirliktir, belirsizliklerin azalmasıdır. Muhalefet şunu atlıyor; artık yeni sistemde biliyorsunuz hükümet cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı en fazla iki dönem seçilebiliyor. Yani erken seçim yaptığınız zaman o süreyi de kısaltmış oluyorsunuz ve istikrarı da bozmuş oluyorsunuz. Yeni sistemde bu tartışmalar anlamlı değil. Fakat muhalefet kendi tabanını canlı tutmak için veya ülkede istikrarı gölgelemek için sürekli bu erken seçim gündemini savunuyor. MERKEZ BANKASI BİR VARLIKTAN DİĞERİNE DÖNEBİLİR Muhalefet partilerinin iktidarı eleştirirken sıkça dile getirdikleri bir diğer konu da Merkez Bankası kasasının boş olması…Kasa boş mu sahiden? AK Parti iktidara geldiğinde Merkez Bankamızda doğru düzgün bir rezerv yoktu. Biz bunu zaman içerisinde 130 milyar doların üstüne çıkardık. Sonra dünyadaki bu ekonomik hadiseler, 15 Temmuz, çukur hadiseleri, pandemi derken tabiri caizse pişmiş tavuğun başına gelmeyen Türkiye'nin başına geldi son 6-7 yılda. Dolayısıyla ekonomimizin canlılığını korumak için de Merkez Bankamız birtakım politikalar uyguladı. Bütün dünyadaki Merkez Bankaları bunu yaptılar. Amerika FED dediğimiz Merkez Bankasına bakın, Avrupa Merkez Bankasına bakın, Japonya Merkez Bankasına bakın. Sadece bu 3 Merkez Bankası 7 trilyon dolarlık ekonomiye destek paketi oluşturdular. Likiditeyi arttırdılar, ekonomileri canlı kalsın diye. Bizim Merkez Bankamız bu dönemde normal dönemlerde olmadığı ölçekte ekonomiye güç vermeye çalıştı, bu da doğru bir politikaydı. Ama bir yandan da rezervlerini belli seviyede tuttu, nitekim son dönemlerde 100 milyar doların üstüne çıktı. Bir dönem 80 milyar dolarlara kadar gerilemişti ama şu anda 100 milyar doların üzerinde. İnşallah bu rezervlerin daha da yükseldiğini göreceğiz. Bunlar dönemine göre yapılan politikalardır. Bunu eleştirebilirsiniz, muhalefet der ki ben başka bir politika izliyorum, buna saygı duyarım ama kasa boşaldı gibi söylemlerin gerçeklikle alakası yok. Merkez Bankalarının kasası hiçbir zaman boşalmaz. Merkez Bankası bir varlıktan diğer varlığa dönebilir. Mesela elinde dolar var onu altına çevirir, altına Euro'ya çevirebilir, Euro'yu TL'ye çevirebilir bu kasanın boşaldığı anlamına gelmez. Merkez Bankası o günkü şartlara göre doğru bildiği politikaları hukuk çerçevesinde uygular. Bizim Merkez Bankamız da bunu yapmıştır. SORUNU KAYNAĞINDA ÇÖZMEK LAZIM Son günlerde tüm dünyanın gündemi malumunuz Afganistan…Taliban'dan kaçan Afganlar İran üzerinden kaçak yollarla Türkiye'ye geçmeye devam ediyor. Türkiye, Suriyeli mültecilerden sonra Afgan göçünü kaldırabilir mi? Türkiye yeni bir göç dalgasını kaldırabilecek durumda değil. Türkiye zaten mültecilere fazlasıyla ev sahipliği yapıyor. Milletimize ve devletimize bu anlama tüm insanlığın teşekkür etmesi lazım. İnsanlık adına tarihe çok güzel bir miras bırakıyoruz çünkü. Mülteci meselesi insanlıkla ilgili meseledir. Tüm insanlığın burada elini taşın altına koyması lazım. Sadece belli ülkelere bu işi havale ederek işin içinden çıkamazsınız. Özellikle de ABD ve AB'nin burada çok daha fazla sorumluluk alması gerekiyor. İki anlamda da sorumluluk gerekiyor; bir taraftan mültecileri kabul etme anlamında, diğer yandan sorunları kaynağında çözüp, mültecilerin ortaya çıkmasını engellemek anlamında. Örneğin Suriye'de sorunlar çözülürse, istikrar sağlanırsa mülteci olur mu? Olmaz! Sorunu kaynağında çözmek gerekir. Türkiye hem mültecilere ev sahipliği yapan bir ülke konumuyla hem de sorunları yerinde çözmeye çalışan bir ülke konumuyla bütün dünyaya örnek oluyor. Türkiye'de mülteci meselesini iş siyasette malzeme olarak kullanmaya çalışanlar var, bunun da hiçbir insani tarafı yok. Eğer bunu yaparsanız insanları mültecilerle karşı karşıya getirirsiniz ve bunun da gayri insani sonuçları olur. Burada çok sorumlu, dikkatli bir dil kullanmak gerek. Kızacaksak mültecilere değil, mülteciliği ortaya çıkaran şartlara ve bunun arkasındaki güçlere kızmamız lazım. TÜRKİYE NE GEREKİYORSA ONU YAPACAKTIR Türkiye Taliban'ı tanıyacak mı? O konularda Dışişleri Bakanlığımızın, hükümetimizin açıklamalarını beklemek gerekir ama Türkiye şunu söylüyor; ortada bir realite var, o realiteyi görmemezlikten gelemeyiz. Bütün dünyanın yaptığı gibi biz de bu anlamda bu realiteyi görüyoruz ve Afganistan'ın yeni realitesine göre pozisyon alıyoruz. Taliban ile belli seviyelerde görüşmeler devam ediyor. Cumhurbaşkanımız, ‘'gerekirse bende görüşebilirim'' dedi biliyorsunuz. Bizim amacımız ne Taliban ne de başka gruplar, amacımız Afganistan'ın istikrarını sağlamak. Afgan halkı bizim kardeş halkımız. Bu nedenle biz orada istikrar olsun istiyoruz, çatışma istemiyoruz. Bütün grupların bir şekilde uzlaştığı, daha istikrarlı bir Afganistan görmek istiyoruz ve buna da katkıda bulunmak için ne gerekiyorsa Türkiye onu yapacaktır. (Yeni Journal) YORUM YAZIN
|
|