Eğitim Bir Sen Bingöl Şube Başkanı Yunus Kava, 8 Şubat tarihli ve 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ekinde yer alan ihraçlarla ilgili açıklama yaptı.
Eğitim Bir Sen'e suçsuz yere ihraç edildiği yönünde birçok çevreden bilgi geldiğini belirten Kava, “KHK'nın ekinde yer alan listelerle ismine yer verilen ve suçlamayla ilişiği kurulması imkânsız olduğu konusunda sosyal çevrelerin ve toplumun farklı kesimlerinin uzlaştığı çok sayıda kamu görevlisinin yer aldığı görülmektedir. Eğitim-Bir-Sen'e de bu doğrultuda yoğun bilgiler ve daha önce çok fazla ifade edilmeyen tepkiler ulaşmıştır” dedi.
Suçsuz yere ihraç edilenlerle kamuoyu vicdanını yaralayan bir tablonun ortaya çıktığını ifade eden Kava, şunları söyledi: “Bu tablonun daha net bir şekilde ortaya çıkmasını engellemek ve bunu makul sürede bütünüyle ortadan kaldırmak, en az terörün ve unsurlarının kamudan tasfiyesi kadar önemli görülmelidir. Bu çerçevede ihraç ve iade listeleri hazırlanırken, çok daha özenli, açığa alma ve göreve iade işlemlerinde de ön araştırma sürecinin daha kapsamlı ve daha hızlı yürütülmesi sağlanmalıdır. İhbarlar, itirafçı beyanları, kimi kurum amirlerinin ve bürokratların iddiaları esas alınarak ve başkaca araştırma yapmadan verilen kararlar, oluşturulan listeler, kitlesel hoşnutsuzluk üretme derdinde olanların ekmeğine yağ sürecek bir işlev görmektedir. Aynı zamanda sürece yönelik makul ve makbul değerlendirme yapan kesimler de bu türden hataların ve masumları mağdur etmeye yönelik bilinçli yanlışlıkların sonucu olarak daha kısık sesle konuşmak hatta hiç konuşmamak baskısını yaşamaktadır.”
Kava, “Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir başka konu; haklarında ihraç ya da görevden uzaklaştırma kararı verilen kamu görevlilerinin büyük bölümü hakkında ya ceza yargısı kapsamlı bir işlem hiç yapılmamış ya da yapılmış işlemler dava açılmasını gerektirmediği kararlarıyla sonlandırılmıştır. Bu durum, özellikle cumhuriyet savcılıkları ve ihraç/uzaklaştırma/iade işlemlerini gerçekleştiren kamu kurumları ve bürokratları arasında etkili bilgi paylaşımı ve kararların birbiriyle ilişkisi noktasında henüz bir uygulama ağı oluşturulmadığını işaret etmektedir. Hukuken terör örgütleriyle ilişkisi bulunmadığına karar verilen kamu görevlileri idare tarafından aksi yönde bir kanaatle görevden ihraç edilmekte ya da uzaklaştırılmaktadır. Kaldı ki, hukuk sisteminin yanında toplumun genelinin benimsediği inanç değerleri masumun hukukunu korumayı ve delillendirilmeyen/genel kabul görmeyen isnatlarla insanlar hakkında işlem yapmama esasını kabul eder. Bunlar gözetilerek, titiz araştırmalar yapılmadan, ilgilinin sosyal çevresiyle ilişkili olduğu sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle temas etmeden alınan ihraç ve açığa alma kararları tartışma üretmekte ve son derece vahim sonuçlar doğurmak suretiyle hem kişilerin hem de toplumun zarar görmesine/tepki vermesine gerekçe oluşturmaktadır.” dedi.
“Her şeyden önce manipülasyon, istismar ve yüksek oranda hataya yol açan ihraç ve açığa alma yöntemi acilen değiştirilmelidir.” diyen Kava, şunları söyledi: “Bu işlemler için somut kriterler belirlenmelidir. İhraç ve açığa alma kararlarından önce titiz ve detaylı bir araştırma yapılmalıdır. Ayrıca haklarındaki iddia ve ihbarların asılsız olduğu belirlenen kişilerle ilgili, bu asılsız ihbarda ve girişimde bulunanlar hakkında soruşturmanın yapılması, keyfi ihbar ve iddiaların önüne geçebilir. İhraç kararı verilmeden önce, haklarında iddia, ihbar ve istihbarat bilgisi bulunan kişilerle ilgili titiz araştırma ve soruşturmaların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Eğitim-Bir-Sen tarafından daha önce de yapılan açıklamada ifade edildiği gibi, haklarında işlem tesis edilen kişilere somut olarak hangi fiil veya davranışı sebebiyle bu türden bir işlem uygulandığının, hangi fiilinin sabit görüldüğünün işlemle birlikte olmasa bile sürecin uygun bir bölümünde ilgililerine bildirilmesi gerekmektedir. Özellikle Bylock gibi, istismara açık kriterler konusunda daha titiz davranılmalı, istismar sonucu mağdur edilenlerle istismar ederek mağdur edenler arasındaki ayrım çok dikkatli ve özenli bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Sonuç olarak, gelinen noktada, ‘Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu' kurulmuş fakat henüz üyeleri belirlenmemiştir. Buna bağlı olarak da incelemeye esas başvuru süreci de başlatılamamıştır. Bu noktada kurulun üyelerinin belirlenerek başvuruları alma işlemlerinin ivedilikle başlatılması son derece önemlidir. Kurul, görevden alma ve ihraçlarla ilgili itirazları detaylı bir şekilde değerlendirerek ivedilikle mağduriyetleri giderecek, masumların net bir şekilde tespitini sağlayacak karar üretme işlevini yerine getirmelidir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, daha önce de bu konulara dikkati çeken açıklamalar yapmış ve hükümet yetkilileriyle yüz yüze görüşmelerimizde işleyen süreçle ilgili endişe ve kaygılarımızı dile getirmiştik. Gelinen aşama, bizim endişe ve kaygılarımızı haklı çıkaran bir fotoğraf sunmaktadır. Referandum sürecine girdiğimiz bir ortamda, süreci manipüle ettiğine inandığımız kripto kişilerce adeta ‘Evet'i zayıflatan, ‘Hayır'a güç katan bir hoşnutsuzluk tablosu üretilmeye çalışılmaktadır. 15 Temmuz'da tanklarla, uçaklarla ulaşamadıkları amaçlarına, KHK listelerine sızarak ulaşmaya çalışmaktadırlar. Görülen o ki, referandum sürecinde ciddi bir tuzakla karşı karşıyayız. Bu nedenle hükûmetin bu gidişata dur diyecek radikal bir müdahalede bulunmasının gerekli olduğu inancındayız.”
Terör örgütleriyle en etkili mücadelenin verilmesinden yana olduklarını vurgulayan Kava, “Lakin bu mücadele sırasında yapılan hatalardan dolayı ortaya çıkacak sosyal maliyetin de iyi hesaplanması gerektiğini, aksi takdirde terörü tersinden besleyecek bir toplumsal hoşnutsuzluk kapısının aralanacağını düşünüyoruz. Ayrıca, bu hususta yaşanan mağduriyetleri salt kendi üyelerimiz ve dünya görüşünde ortaklaştığımız kişiler bağlamında değil, inancına ve siyasi eğilimine bakmaksızın kişilerin hakları ve hukuku üzerinden adaleti ayakta tutma ve şahitlik saikiyle dile getiriyoruz. Genel Başkanımızın da ifade ettiği üzere, bütün gayretimiz, 15 Temmuz zaferimizin çalınmaması, bir kişinin bile mazlumken mağdur olmaması, mücadelenin sulandırılarak tersten bir kumpasa dönüştürülmemesidir. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' şiarıyla hareket etmeyi ilke edinen hükûmetin, insanların bu boyutlarda mağduriyetini görmezden gelmeyeceğine inanıyoruz. Bu çerçevede en kısa zamanda bu sürece bu yönüyle müdahil olmalı, bürokratik yapının ürettiği sorunlu işleyişi ve iyi niyetli olmayan kişi ve kesimler kaynaklı işlemleri durduracak/sona erdirecek bir kararlılığın gösterileceğini düşünüyoruz.” ifadelerine yer verdi.