BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi ve Bingöl Milletvekili Baluken, TBMM'de Kamu Hastaneleri Birliği yasası ile ilgili parlamentoda basın toplantısı düzenledi.
Kamu Hastaneleri Birliği yasasının Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname ile Resmi Gazete'nin 2 Kasım 2011 tarihli mükerrer sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdiğini belirten Baluken, AKP hükümetinin neo-liberal politikalara uyum sağlamak amacıyla yangından mal kaçırır gibi toplumun tümünü ilgilendiren yasaları KHK ile yasalaştırmakta ve açık bir hukuk ihlali yapmakta olduğunu iddia ederek, “Son altı aydır çok sayıda KHK ile devletin sosyal fonksiyonu ortadan kaldırılmış, devlet bir şirket haline getirilmiştir. Bu KHK ile Sağlık Bakanlığının sosyal devlet anlayışından uzaklaşıp piyasayı düzenleyici bir rol üstlendiği görülmektedir. Sağlık Bakanlığı toplum yararı yerine sağlık alanına yatırım yapan sermaye gruplarının çıkarını öncelemiştir” dedi.
Söz konusu yasa ile kamu hastanelerinin il düzeyinde tek çatı altında toplandığını ve başlarına yönetici niteliklerine sahip genel sekreter ve hastane yöneticilerinin (CEO'lar) getirildiğini söyleyen Baluken, holdinglerde olduğu gibi bu CEO'ların fonksiyonunun hastanenin kârını artırmak olduğunu, böylelikle kamu hastanelerinin piyasa mantığı ile çalışan ticarethanelere döndüğünü belirterek, “Sınırsız yetki ile donanan CEO'ların iş güvencesi pamuk ipliğine bağlıdır: hastanenin karının artırılması. KHK ile kamu hastaneleri sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma vatandaşın ve sağlık emekçilerinin de sınıflandırılması anlamına gelmektedir. Özel hastane deneyimi bizlere sınıflandırılan hastanelerin elini vatandaşın cebine daha fazla atması olduğunu göstermiştir. Kar etmeyi hedefleyen kamu hastaneleri, vatandaştan daha fazla para alacağını, sağlık emekçisine daha ücret ödeyeceği aşikârdır. KHK ile Bakanlık “serbest sağlık bölgeleri''nin yolunu açarak sermayeye büyük kıyak geçmiştir. Gerek yerli (?) gerekse yabancı sermaye ve tıbbi teknoloji için cazibeyi artırmak hedefleniyor. Serbest bölge ile sermayenin yatırım yapması için büyük olanaklar sunulmaktadır: arazi tahsisi, vergi indirimleri, çalışmalarının sigorta primlerinin devlete kaydırılması, enerji harcamalarında indirim ve tabii ki asgari ücrete mahkûm sağlık emekçileri. KHK ile toplumun, meclisin, sendikaların ve sağlık meslek örgütlerinin görüşlerini almadan ülke kaynakları sermayeye, yabancı sermayeye peşkeş çekilmiştir. Son dönem tam gün yasası ile sağlık emekçilerinin özlük haklarına yönelik saldırılar Bu KHK ile daha da derinleştirilmiştir. Kamu hastaneleri özel sektör istihdam ve yönetim esnekliğine kavuşmuş; iş güvencesiz, daha fazla süre, daha yoğun, ilin tümüne (il merkezi-ilçeler dâhil) yayılan bir çalışma biçimi sağlık emekçilerine dayatılmış, sağlık emekçilerinin sömürüsü derinleştirilmiştir. Bu KHK ile sosyal dayanışma (?) amacıyla gerçek ve tüzel kişiliklerin “gönüllü ve ücretsiz” sağlık hizmet sunmasının yolu açılmıştır. Bu düzenleme sağlık alanında gerçekleşecek felaketin habercisidir. 2012 yılı itibarıyla beş milyon vatandaşımızın yeşil kartının iptal edileceği, prim ödemeyenlere sağlık hizmeti verilemeyeceği, aile hekimleri dahil tüm sağlık sisteminde katkı katılım paylarının artırılacağı bilinen gerçekler. “Paran kadar sağlık” dönemi çok geç değil. Sağlık hizmeti alamayan vatandaşlarımızı unutmayan AKP hükümeti bu düzenleme ile “Deniz Feneri” benzeri birçok yapının sağlık alanına girmesinin de yolunu açmıştır. Vatandaş için “hak” olan sağlık hizmeti “sadaka” haline getirilerek, biat kültürünün devamlılığı sağlanmak istenmekte, vatandaşın onuru ile oynanmaktadır” diye konuştu.
Baluken, sözlerine şöyle devam etti:
“Şüphesiz ki bu anlayış, sağlık hizmeti gerçekleştirmeyi değil, sağlık alanına yatırım yapanların daha fazla kar elde etmesini sağlamayı gerçekleştirmek hedefindedir. Zaten yabancı sermayeye açık olan sağlık alanı daha fazla sömürü yollarıyla yabancı sermayeye peşkeş çekilmektedir. AKP, sağlık hizmetini gerçekleştiren sağlık emekçilerini de rekabetçi anlayışa kanalize ederek sisteminin işlemesini, sömürünün yoğunlaşmasını istemektedir. Yabancı sermayeye sömürtmediği alan bırakmayan AKP son sömürü alanı olarak gördüğü sağlık alanını da talan etmeye heveslidir. AKP zihniyeti, halk için sağlık hizmeti anlayışının dini vecibelerini yerine getirmiş ve bu anlayışı gömmeye hazırlanmaktadır. Ama şunu bilmelidir ki parti olarak herkese eşit, ücretsiz, nitelikli, anadilinde ve ulaşılabilir sağlık hizmeti taleplerimizi savunmaya, sağlık alanındaki özelleştirmelere karşı olmaya, sağlık emekçileri ve onların örgütleriyle beraber mücadele etmeye devam edeceğiz.”