Kalkınmada bütüncül yaklaşımKalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, kalkınma stratejisi belirlenirken, sadece bugünkü nesilleri değil, gelecek nesilleri de düşünen, sadece ekonomik büyümeyi değil, sosyal ve çevresel boyutları da dikkate alan bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu bildirdi.Bakan Yılmaz, genelde ekonomi, çevre ve sosyal boyutlar üzerine kurgulanan sürdürülebilir kalkınmaya kendisinin dördüncü bir ayağın daha ilave edilmesi gerektiğine inandığını belirterek, "O da demokrasi konusudur. Demokrasi ve temel haklarla bu üç temel boyutu birleştirdiğiniz zaman gerçek ve insan odaklı kalkınmadan bahsedebiliriz" dedi. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansına (Rio+20) yönelik ulusal hazırlıklar kapsamında Kalkınma Bakanlığı tarafından Ankara Hilton Otelde düzenlenen "Sürdürülebilir Kalkınma: Geleceği Sahiplenmek" konulu panelin açılışında konuşan Yılmaz, 1992 yılında Rio de Jeneiro'da toplanan dünya liderlerinin, bozulan ve giderek yok olan çevre ve doğal Kaynaklar için sürdürülebilir kalkınma prensipleri doğrultusunda ortak hareket etmek üzere mutabakat sağladığını hatırlattı. Liderlerin bu yıl da 20-22 Haziran tarihlerinde Rio de Jeneiro'da düzenlenecek Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansında bir araya geleceğini aktaran Yılmaz, 20 yıl aradan sonra bir anlamda geçen yılların muhasebesinin yapılacağını ve bir yol haritasının çizileceğini söyledi. Konferansa ulusal hazırlıkların Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda ve BM Kalkınma Programı kolaylaştırıcılığında yürütüldüğünü dile getiren Yılmaz, bugün düzenlenen panelin Türkiye'nin bu alandaki politikaların ve vizyonuna ışık tutacağını ifade etti. Dünyanın bir bölümünün benzeri görülmemiş bir zenginliği ve refahı yaşarken, diğer bir bölümünün açlık, bulaşıcı hastalıklar ve doğal afetler gibi bir çok tehdit ve zorlukla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Yılmaz, istatistiklere göre dünyada zenginlerle fakirler arasındaki eşitsizliğin giderek arttığına dikkati çekti. İnsan faaliyetlerinin çevre üzerindeki baskılarının ise gün geçtikçe derinleştiğini, yaşam için gerekli olan doğal kaynakların geri dönülemez bozulmalara maruz kaldığını belirten Bakan Yılmaz, bu sorunun temelinde sürdürülebilir olmayan üretim-tüketim şekillerinin ve yaşam tarzlarının yattığını bildirdi. Günümüzde 7 milyar civarında olan dünya nüfusunun 2040 yılında 9 milyara çıkacağı, orta sınıf nüfusunun ise üç misli artarak 2030 yılında 1,2 milyara yükseleceğinin tahmin edildiğini aktaran Yılmaz, bunun da kaynaklara olan talebin katlanarak artması anlamına geldiğini ifade etti. -"Dünyadaki çoğu kalkınma modellerinin sürdürülebilir olmadığı açık"- Bakan Yılmaz, dünyanın karşılaştığı bu zorluklardan dolayı sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin benimsenip, küresel ölçekte harekete geçilmesinin her geçen gün daha çok önem ve aciliyet kazandığını vurgulayarak, bu çerçevede gidişat değerlendirildiğinde dünyada uygulanmakta olan çoğu kalkınma modellerinin sürdürülebilir olmadığının açık olduğunu bildirdi. Ekonomi-çevre-sosyal gelişme arasındaki ilişkileri bütünleşik bir şekilde kurgulanmamış bir kalkınma stratejisiyle belki bugünkü sorunların çözülebileceğini, ancak bu eğilimin gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılamalarını tehlikeye olacağını belirterek, şunları kaydetti: "Dolayısıyla kalkınma stratejimizde sadece bugünkü nesilleri değil, gelecek nesilleri de düşünen, sadece ekonomik büyümeyi değil, sosyal ve çevresel boyutları da dikkate alan bütüncül bir yaklaşıma ihtiyacımız bulunmaktadır. Sadece ekonomik büyümeyi göz önünde bulundurmak hem geri döndürülemez çevresel felaketlere hem de sosyal adaletsizliğe yol açabilecektir. Son yıllarda yaşadığımız deneyimler, bu yaklaşımın önemini daha da artırmaktadır. Aslında genelde ekonomi, çevre ve sosyal boyutlar üzerine kurgulanan sürdürülebilir kalkınmaya ben dördüncü bir ayağın daha ilave edilmesi gerektiğine inanıyorum. O da demokrasi konusudur. Demokrasi ve temel haklarla bu üç temel boyutu birleştirdiğiniz zaman gerçek anlamda ve insan odaklı bir anlamda kalkınmadan bahsedebiliriz. Türkiye deneyiminde de bunu çok net olarak görebiliyoruz." -"Yeşil ekonomi kavramının orta bir tanıma kavuşmasını ümit ediyoruz"- Dünyanın karşılaştığı tüm bu zorluklarla mücadelede, küresel düzeyde önemli bir fırsat olacak Rio+20 vesilesiyle sürdürülebilir kalkınma konusunun yeniden masaya yatırılacağını söyledi. Bunun yanı sıra kalkınma için bir araç olarak görülen yeşil ekonomi konusundaki tartışmaların da Rio+20'de önemli bir gündem maddesi olacağını belirten Yılmaz, çeşitli ülkelerde farklı şekillerde tanımlanan yeşil ekonomi kavramının bu konferans vesilesiyle ortak bir tanıma kavuşacağını ümit ettiklerini ifade etti. Bakan Yılmaz, Türkiye'nin 1992 yılından itibaren sürdürülebilir kalkınma kavramı üzerinde çalışmalar yaptığını vurgulayarak, aynı zamanda toplumsal gelişmenin ve refah artışının da hedeflendiğini bildirdi. Türkiye'nin Rio+20'de, derinleşen küresel sorunların çözümüne ülke gerçekleri ile orantılı olarak azami ölçüde katkı sağlamayı amaçlayan küresel bir aktör olarak yer alacağını vurgulayan Yılmaz, "Bu nedenle yapılan çalışmalar sadece Rio+20 Konferansıyla sınırlı olmayıp, önümüzdeki yıllarda ülkemiz için de fırsatları tartışmanın ve belirlemenin vesilesi olacaktır. Bu çerçevede, bu yıl hazırlıklarına başladığımız 10. Kalkınma Planı içinde bu tartışmaların önemli bir girdi sağlayacağını düşünüyorum. Tüm bunlara ek olarak kamu kurumları, özel sektör, yerel yönetimler, sivil toplum ve üniversiteler tarafından ülkemizde yürütülen proje ve programlardan, Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma ve yeşil ekonomi alanlarındaki en iyi uygulamalarını da belirleyeceğiz. Bu konuda çağrı da yapıldı. Önümüzdeki dönemde bunları kamuoyuyla paylaşacağız" diye konuştu. -"Sürdürülebilir kalkınma, geleceğe bugünden sahip çıkmaktır"- Bakan Cevdet Yılmaz, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik büyümenin karşıtı ve refah artışından vazgeçmek anlamına gelmediğini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Sürdürülebilir kalkınma, ekonominin ve sosyal gelişmenin gelecekteki devamını garantilemektedir. Diğer bir deyişle geleceğe bugünden sahip çıkmaktır. Bugün doğan ve doğacak olan çocuklarımızın haklarını korumaktır. Doğal hayatı tehdit eden, doğal kaynakları kirleten ve yok eden davranış biçimlerinden uzaklaşarak daha güçlü toplumlar ve yaşanabilir dünya için ortak bir şekilde ve acil olarak hareket etmek zorundayız. Bireyden topluma sürdürülebilir kalkınma prensiplerini yaşam biçimine çevirdiğimiz zaman sürdürülebilir kalkınmayı da gerçek anlamda hayata geçirmiş olacağız. Özellikle son zamanlarda yaşadığımız ekonomik krizler, çalkantılar, bu konuyu daha da acil hale getirmiş durumda. Gerek tek tek ülkeler içinde gerekse küresel düzeyde daha adil bir yapı oluşturmadığımız sürece, demokratik ve etkili bir yönetişim gerçekleştirmediğimiz sürece maalesef bu sorunları daha uzun yıllar tartışmaya devam edeceğiz ama bir taraftan da doğal kaynaklarımız tahrip olacak. Dolayısıyla burada mutlaka daha fazla tartışmaya, daha fazla katılıma ihtiyacımız var." YORUM YAZIN
|
|