Kadın külup başkanı: ofsayt anlatılmaz, yaşanır!Bir futbol kulübünün kadın başkanı... Oturduğu koltuk bugüne kadar erkekler tarafından hiç terk edilmemiş. Bırakın Türkiye'yi, dünyada örneği yok. Adı: Sevda Şireci...![]() Behram Kılıç'ın haberi Şimdi size sıra dışı bir kadını tanıtacağız. Bir başkan… Kulüp başkanı... Oturduğu koltuk bugüne kadar erkekler tarafından hiç terk edilmemiş. Bırakın Türkiye'yi, dünyada örneği yok. Adı, Sevda Şireci. Çankırı Belediyespor Kulübü Başkanı. Futbol dünyası bu durum karşısında şaşkın. O ise azimli. Hedefi ve hayali büyük. Söyledikleri kimilerince ukalalık diye nitelendirilebilir. Ama değil. Dışarıdan bir gözün bakışı bu. Daha şunun şurasında 8 aydır bu camianın içinde; ama çözmüş sistemi. Ona göre sistem, sistemsizlik üzerine inşa edilmiş. Temel sağlam değil ve bundan dolayı Erzurumspor örneğinde olduğu gibi kulüplerin geleceği tehlikede. Sevda Hanım, 1970 Çankırı doğumlu. İlk, orta, lise eğitimini Çankırı'da tamamlıyor. Daha sonra İzmir 9 Eylül Üniversitesi Mahalli İdareler Bölümü'nden mezun oluyor. Ardından, Çankırı Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde sözleşmeli personel olarak çalışıyor. Nihayetinde ise Emniyet Müdürlüğü'nün açtığı sınavlara giriyor ve 13 yıl teşkilatta memurluk görevinde bulunuyor: “Bugün hayattaki başarımın büyük bölümünü emniyete borçluyum. Çünkü oradan aldığınız deneyim sayesinde olaylara çok yönlü bakabiliyorsunuz.” Mart 2005'te ise anne ve babasının ciddi tepkiler vermesine rağmen memuriyet görevinden ayrılıyor: “Bazen sistemler kendinizi geliştirmenize engel teşkil ediyor. Hayattan farklı beklentileriniz varsa başka imkânlar oluşturmaya çalışıyorsunuz ve o imkânları yakaladığınızı hissettiğiniz zaman yeni bir başlangıç için diğerini sonlandırmanız gerekiyor.” Ve ticarete atılıyor. Bu noktada sıra dışı bir şey yapması gerektiğini düşünüyor. Ankara'daki Anadolia Gösteri Merkezi'nin fuaye işletmelerini alarak işe başlıyor. Birkaç yıl sonra o işletmenin tamamı onundur. 1992'de evlenen, iki kız çocuğu sahibi Sevda Hanım'a bu noktada orduda görevli eşinin de büyük desteği oluyor. O vakte kadarki birikimleri, sermayesidir. “Girdiğimiz sektör şov dünyasıydı. Köklü ilişkiler isteyen bir sektördü. Bizde köklü ilişki yok, birikim yok. Dolayısıyla baka baka öğrendik her şeyi. Bir defa hata yapabilirsiniz. İkinci defa aynı hatayı yaptığınızda hem maddi hem de manevi açıdan bedelini ağır ödüyorsunuz.” Buraya kadar Sevda Şireci'yi anlattık. İyi de başlıkla bu anlatılanların bir alakası yok der gibisiniz. Biz de mevzuyu oraya getirmeye çalışıyoruz zaten. Ve Sevda Hanım'a soruyoruz. Bütün bunlar güzel de spor dünyasına girişiniz nasıl oldu? “2007'de Anadolia Gösteri Merkezi'nin bütününün işletmesini aldık. Önce adımızı değiştirdik. Anadolu Gösteri Merkezi yaptık. Bu ismi Türkiye'ye Türkçe Olimpiyatları töreniyle duyurduk. İlk yıl 87 organizasyon yaptık. İkinci yıl 138 ulusal ve uluslararası organizasyon gerçekleştirdik. Âdeta Ankara'nın kültür sanata bakışını değiştirdik. Dolayısıyla tanındık. Pek çok hemşehrimiz bu merkezi bir Çankırılının işlettiğini duydu. Aynı dönemde Çankırı Belediyespor büyük bir çıkmaz içindeydi. Hemşehrilerimiz bu işi kim yapar diye düşündü ve bizi buldu. Yoksa biz bu işe direkt talip olmadık.” Teklif geldiğinde şaşırmadı. Zira şehrinde ne olup bittiğini takip ediyordu. “Bu teklif ancak bana gelirdi.” diyor Şireci: “Çünkü bu iş akıl işi değil. Bu iş para endeksli insanlara teklif edilecek bir iş değil. Bu iş sıra dışı işler yapmayı, risk üstlenmeyi risk alabilmeyi göze alanlara teklif edilecek bir iş. Tabii bazıları farklı yorumlayabilir: ‘En kolay kandırılabilir kişi Sevda Hanım'dı. Ona teklif ettiler' gibi ama değil. Bu iş gönül işi.” Ona bu noktada da en büyük desteği yine eşi veriyor: “Açık söyleyeyim. Siz erkekler futbolun gücünü bizden daha iyi biliyorsunuz. Yaptırım gücü bu kadar yüksek olan başka bir olgu yok dünyada. Düşünün öyle bir şemsiye ki dil, din, ırk, meslek, ideoloji ayırmadan altında toplanabiliyorsunuz. Futbolun bu gücü noktasında, futbolun bir şehre yapabilecekleri noktasında beni eşim çok iyi aydınlattı.” Teklif gelince Çankırı için kabul etmiş bu görevi: “Zaten bizim bu olaya bakışımızda, şehrimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek düşüncesi vardı. Profesyonel anlamda ise buna bir iş olarak baktık. ‘İyi bir yönetici, konular farklı olsa da organizasyonu doğru yaparsa, konusunda uzmanlar çalıştırırsa sektörü ne olursa olsun sistemi doğru kurarsa yavaş da olsa başarıya ulaşır' düşüncesindeydik.” Futbolla haşır neşir olalı uyku saati 5-6 saate düşmüş Sevda Hanım'ın. Çünkü bilmediği çok şey var. Hem sportif anlamda, hem de ilişkilerin hukuksal boyutu noktasında. “Kuralları netleşmemiş bir dokuyla karşı karşıyasınız. Zemin her an ayağınızın altından kayabilecek gibi.” diyor. Sevda Şireci kulüp başkanlığına 6 Ağustos 2009'da oturuyor. O günden sonra daha çok sıkıntılarla uğraşıyor. Sıkıntılar ise bildik. Futbolcu alacakları, eski yönetimlerin bıraktığı borçlar… “Bir baktık ki üç lira borçla devraldığınız kulüpte insanlar 13 lira, 23 lira alacağı olduğunu söylemeye başladı. Elinizde tuğla var, iki tane tuğlayı görüyorsunuz. Bunu da koyalım üç olsun derken; ansızın görünmez bir el o iki tuğlayı alıyor. Maalesef sistemde sorun var. Öncekiler, benden sonrası tufan diye bakmışlar bu işe.” Çankırı, bugüne kadar Süper Lig'de hiç temsil edilmedi. Şehrin sportif anlamda gelişmesi için de hiçbir şey yapılmamış. Haliyle 2. Lig Klasman Grubu'nda yer alan takımın tribündeki seyirci sayısı 80'lere kadar düşmüş. Sevda Hanım butün bunların farkında. “Yaptığınız işe yoğunlaşarak, cinsiyetinizi unutuyorsunuz. Biz işin içine kollarımızı, paçalarımızı sıvayarak balıklama daldık.” diyor Sevda Başkan. Çankırı çocuklarına, şehrinin gençlerine yatırım yapmak için bu işe girdiğini söylüyor: “Toprağın 7 metre altına çok önemli bir hazine gömdük ve sabırla suluyoruz onu. Kendi kazancımızla, kendi rızkımızla suluyoruz. İnanıyorum ki bir süre sonra Çankırı'dan yetişen çocuklar Türkiye'nin pek çok kulübünde oynayacak ve ben şeref konuğu olarak onları izlemeye gideceğim.” Futbol imkânsızlıklar sporu. Bugün futbolcularımıza baktığımızda içlerinde zengin aile çocuğu neredeyse hiç yok. Bir hayale inanıp azimle başarıyı yakalayan bir toplulukla karşı karşıyayız. Bu anlamda Çankırı da böyle bir yer. Sevda Hanım'ın ifadesiyle, ‘başarıya, hayatta kazanmaya ihtiyacı olan bir şehir'. Şehrin bu yapısı yüzünden de iddialı konuşuyor: “Bizi takip etmeye devam ederseniz yapacaklarımızın 5 yıl sonra filizleneceğini, 10. yılında bir fidanla karşı karşıya kalacağımızı, 15. yılında koca bir çınar ağacı olacağımızı göreceksiniz.” Şireci, 6 Ağustos'ta koltuğa oturuyor oturmasına ama elinde oyuncu dahi yok. Çünkü oyuncular geçmiş dönemden alacaklarını alamadıkları için gitmiş. 6 Ağustos'tan 26 Ağustos'a kadar sürekli transfer yapıyor ve oluşturduğu yeni kadro 30 Ağustos'ta ligin ilk maçında sahaya çıkıyor. Yönetimde yeni olmalarına rağmen, bir önceki bütçenin üçte birine gerçekleşiyor bütün transferler. Tabii şöyle bir durumla da karşılaşıyor: “Futbolcuların beyanları ile size devredilen borçlar arasında uçurum vardı. En çok vakit alan bölüm bu oldu. Sürekli sürprizlerle karşılaştık. Hele bir önceki yönetim bakkal defteriyle kulübün muhasebesini tutmuşsa yandınız. Borçların bir kısmını ödedik, bir kısmını yapılandırıp öteledik.” Tam bu noktada sistemin futbolcudan yana tavır almasına da şaşırıyor Sevda Hanım: “Futbolcunun alacağı varsa, önce onu ödemeniz gerekiyor. Ama aynı sistem har vurup harman savuran, futbolcuya alacağını zamanında ödemeyen yönetimi daha yolun başındayken denetlemiyor. Eğer siz eski dönemden alacağı olan oyunculara alacaklarını ödemezseniz, transfer dahi yapamıyorsunuz.” Ona göre kulüplerin önünü tıkamak, bir fabrikanın kapısına zincir vurmakla eş değer. Esas olan kulüplerin kurumsal duruşlarının sürekli işler hâlde bir sisteme tabi olması. “Kulüplerle futbolcuların varlığı birbirlerinin teminatı olmalı. Birbirlerinin tehdidi olmamalı. Maalesef sistem varlığı ile birbirini tehdit eder, kilitler pozisyona gelmiş. Düşünün, bir önceki sezon futbolcunun yaşadığı mağduriyet, bir sonraki sezon o kulübe gelecek futbolcuların mağduriyetine dönüşüyor. Bugün Erzurum gibi sosyal aktivitenin sınırlı olduğu bir şehirde Erzurumspor'un kapanması bu sistemin ürünü. Yönetim hataları, sporcuların farklı tavırları bu sonucu getirdi. Yani sistem çöktü.” Söyledikleri ne kadar da doğru değil mi? O bunları söylerken ukalalık yapmak istemiyor. Israrla söylediklerinin dışarıdan bir gözün olaya bakışı gibi değerlendirilmesini istiyor. 11 kişilik yönetiminde kendisi dışında 3 tane daha bayan var. Bu yönüyle bile sıra dışı bir kulüp Çankırı Belediyespor. Yönetim kurulunu oluştururken; uyumlu, kulübü bir yerlere taşıyabilecek bir ekip oluşturmaya gayret etmiş. Çoğu yönetim tam kadro gidiyor. Gittikleri maçlarda küfür ortadan kalkıyor. Bu röportaj için Sevda Hanım'la önceki pazar sabahı Ankara'da buluştuk. Ankara'ya 133 kilometre uzaklıktaki Çankırı'ya doğru yol alırken konuştuk. O gün Çankırı Belediyespor alt sıralardan kurtulmak isteyen Kırşehirspor'u sahasında ağırlayacaktı. Çankırı Belediye'nin amacı ise Play-Off'lara katılmak. Anlayacağınız iki takımın da kazanması gerekiyordu. Şehre vardığımızda direkt takımın kamp yaptığı Gençlik Spor Genel Müdürlüğü'ne ait tesise gittik. Bizi genç teknik direktör Alaattin Bey karşılıyor. Alaattin Bey Sevda Hanım'ın çalıştığı ikinci teknik direktör. -İlkine ne oldu? Gönderdik. -Nasıl yani? Hoca seçmek gerçekten çok önemli. Ben bir hocada önce şunları arıyorum: Hayat görüşü, başarı felsefesi, dürüstlük, çalışkanlık, insani ilişkileri ve en son da teknik bilgisi. Bir insanla çalışmadan önce ‘hep bu beşi bir yerde var mı?' diye sorarım. Evlenirken kayınvalide beşibiryerde takar ve o dar günler içindir. Bu da böyle. İnsani değerler dar günlerde, yokuşlarda, rampalarda ortaya çıkar. -İlk hocanızda hata mı yaptınız? Dediğimiz gibi bildiğimiz bir sektör değil. Yaptığınız seçimlerin uygulama noktasındaki handikaplarını zamanla görüyorsunuz. Başarı için biz her zaman istikrarı şart koşarız. Ama bir noktadan sonra o beşibiryerdenin ikisini kaybettiğinizde istikrar diyemiyorsunuz. -Ve böylelikle ilk hocanızı değiştiriyorsunuz? Evet. Kulüp başkanlarının sürekli hoca değiştirmelerini anlayamıyordum. ‘Acaba neden böyle yapıyorlar?' diyordum. Fakat işin içine girdiğinizde şunu görüyorsunuz. O ayar, o senkronizasyon tutmuyorsa değişiklik yapmak elzem oluyor. -Ne zaman oldu bu? Yarı sezonu tamamladıktan sonra. Mecburduk buna. Beyin başka komut verip, beden başka uygulama yaptığında felç geçirirsiniz. Felç olmamak adına by-pass yaparak ikinci dönemde yeni hoca ile anlaştık. Ve kulüplerin hoca değiştirme mantalitelerini duyarak değil, yaşayarak öğrenmiş olduk. Saat 11 gibi vardığımız tesiste röportaja ara verip kahvaltı yapıyoruz. Futbolu bir kenara bırakıp Çankırı'ya dair konuşuyoruz. Çankırı'nın tuzu, tozu ve kızı meşhurmuş. Dünyanın en büyük tuz madenlerinden biri burada, tozu da Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar gidiyor ki uzun hikâye. Kızları ise çok hürmetkârmış. Sevda Hanım, “Bizden kız alın ama kız vermeyin. Çünkü burada kaynanalık müessesesi çok iyi işler.” diyor gülerek. Çankırı Belediye'nin maçı saat 13.30'da başlayacak. Dolayısıyla takım bizden önce stadyumun yolunu tutuyor. Biz de yeniden futbola dönüyoruz. Ve öğreniyoruz ki Sevda Hanım sadece hocayı göndermekle kalmamış. İlk dönemden 16 futbolcuyla da yolları ayırarak yerlerine yenilerini almış. ‘Şartlar onu gerektirdi' diyor. ‘Bir sezonda iki takım oluşturan tek kulüp biziz herhâlde' diye de ekliyor. Oyuncuları alırken de aynı özelliklere dikkat etmiş. “Beşibiryerde olacak. Bizim parayla uzlaşamadığımız oyuncu olmadı şimdiye kadar. Oyunculara yapamayacağımız bir şeyi taahhüt etmiyoruz. İkinci yarı oluşturduğumuz takımdaki arkadaşların hepsinden çok memnunuz.” Tabii onun bu kadar oyuncu değiştirmesi dikkatleri çekiyor. O ise ‘cahil cesur olur' diyor: “Futbolu çok iyi bilseydik belki arkadaşları hep idare etmeye, onların olumsuz yönlerini görmemeye gayret ederdik. Kötü bir deneyim size hiçbir şeyin öğretemeyeceğini öğretiyor. Puan her şey değil. Birinci dönem 32 puan topladık. Buna rağmen her açıdan kötü bir deneyim yaşadık. Ve ikinci dönem işleri yoluna koyduk”. -Futbolcularınızın hepsini tanıyor musunuz? Hepsini. Onlar sahaya çıktıkları zaman bizi, şehrimizi temsil ediyor. Bu gruptakilerin adını, soyadını, ailevi sorunlarını öğrenmemek mümkün mü? Mutlaka onlara zaman ayrılmalı. Onlar anlaşılmalı. Kendimizi de onlara anlatmalıyız. Onlar bize güvenmeli, biz onlara güvenmeliyiz. Aksi hâlde mesafe alamayız. -Soyunma odasına girer misiniz? Girerim. ‘Arkadaşlar siz daha zorlarını yaptınız, bunu da yapabilirsiniz. Buna inanın. Çünkü sizin başkanınız bir bayan olarak en zorunu yapıyor. Siz bunu hayli hayli yaparsınız' şeklinde konuşurum. Zaten oyuncular o noktada şok oluyor. -Mesela maçın ilk yarısı kötü geçiyor. Soyunma odasına girip onlara kızmak... Oyunun içinde bir sonraki hamleyi, iki sonraki hamleyi düşünmek zor iş. Böyle bir durumda gir odaya, bağır çağır bu hoş bir şey değil. Zaten aynı duyguları paylaşabiliyorsak, onlar sesinizin yüksekliği ile ilgilenmiyor, ne konuştuğunuzla ilgileniyor. Orada bağırmak yerine, arkadaşlar ‘yenilirsek ben zor duruma düşeceğim' deyip gözlerinizden yaş akınca buna dayanamıyorlar. İkinci yarı canla başla çimleri kazıdıklarını görüyorsunuz. -Her maça gider misiniz? Bütün maçlara giderim. -Peki futbol oyun kurallarını biliyor musunuz? İster istemez öğreniyorsunuz. Anlamaya çalışıyorsunuz. Bazen hakemin bir kararından sonra yanımdaki kulüp başkanına soruyorum, ‘şimdi ne oldu?' diye.' -Ofsayt nedir? (Gülüyor) Bu çok önemli bir durum. Ofsayt anlatılmaz yaşanır. Bazen diyorum ki kime göre ofsayt? Bana göre mi, hakeme göre mi, oyuncuya göre mi? Onu söyleyin. Bana göre ofsayt değil çünkü. Ama yediğimiz golse kesin ofsayt. -En fazla hangi kuralı öğrenmekte zorlandınız? Gerçekten ofsaytı öğrenmekte zorlandım. Futbol dinamiği olan bir spor. Değişiyor, yenileniyor. Takıma yeni kurallarla ilgili hakem hocaları ders veriyor. Ben de öğrenmek için bu derslere katılıyorum. -Maçlarda heyecanlanıyor musunuz? Hem de nasıl. Özellikle iç saha maçlarında. Her ne kadar bunu bir iş gibi değerlendirsek de o heyecanı yaşıyorsunuz. -8 aydır öğrendikleriniz itibariyle futbolu neye benzetirsiniz? Futbol aşk gibi bir şey. Çok tutkulu, çok fazla iniş çıkışı olan, içinde her an her şeyi yaşayabileceğiniz bir şey. Aynı anda kahkahalar atarken gözyaşı dökebileceğiniz bir oyun. Düşünün 89. dakikaya kadar galipsiniz. 89. dakikada beraberlik, 90. dakikada ise mağlupsunuz. Yani benzetilebilecek en güzel şey aşk diye düşünüyorum. Gurur devreden çıkarsa yeniden bir başlangıç yapabilirsiniz. Gurur devreye girerse küme düşüyorsunuz. Vakit iyice daralıyor. Artık maç başlamak üzere. Hep beraber stadyuma gidiyoruz. Çankırı stadının sadece iki tribünü var. 750 civarında seyirci maça gelmiş. Kırşehir'in de hatırı sayılı taraftarı var. Sevda Hanım, ‘Büyük başkan, büyük başkan' tezahüratları arasında stada giriyor. Kırşehir taraftarı da Sevda Hanım'a destek veriyor. Maçın başlamasına az bir süre kala Sevda Başkan soyunma odasına iniyor. Biz de yanındayız. Oyunculara sadece şunu söylüyor: “Kırşehir küme düşme potasında. Bu maçı alırlarsa ümitlenecekler ve geri kalan haftalar kümede kalma savaşı sebebiyle strese girecekler. Onları yenin ve bundan sonraki haftalar stres yaşamalarını önleyin.” Ancak bu istek yerine gelmiyor. Çünkü müsabaka 0-0 sona eriyor. Dönüş yolunda Sevda Hanım bize takımla ilgili düşüncelerimizi soruyor. Bir oyun kurucuya ihtiyaçları olduğunu söylüyoruz. ‘Zaten herkes onu söylüyor' diyor gülerek… (Aksiyon) YORUM YAZIN ![]()
|
|