Işte 'hes' gerçeğiArtış gösteren Hidro Elektrik Santrallerine (HES) tepki gösteren Tema Vakfı Bingöl Temsilcisi Cuma Karaarslan, küresel sermayenin para hırsını, özel firmaların hükümet üzerindeki etkisini ve HESlerin doğaya verdiği tahribatı ile Türkiyeyi bekleyen tehlikeyi yazdı.![]() Endüstriyel gıda, tohum, süt vb. alanları tekeline geçiren küresel sermayenin, daha sonra suyun önemini kavradığını ve siyaseti de yanına alarak derelere ve sulara göz diktiğini ifade eden Karaarslan, özel şirketlerin elinde bulunan güce dikkat çekerek: “ yerel halkın ve yerel kamu görevlilerin hiçbir etkisi olmadan mantar gibi santraller türemeye başladı. Bu kişilerin amacı sadece para kazanmak olduğu içi Bölgede yaşayan insan, hayvan ve bitki popülasyonları yok sayılmış, Bölgenin küresel ısınmaya karşı direnme gücünün yok olması, kuruyan meralar, sel, erozyon gibi doğal afetler, bölge estetik ve görsel değerlerini yitirilmesi, İşsizlik ve göç gibi sorunlar ve sonuçlar hesap edilememiştir” dedi. 4 BİN HES PROJESİ PLANLANDI Devlet Su İşleri, Enerji Bakanlığı ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu verilerine göre, Türkiye'de şimdiye kadar 2 bin civarında Hidroelektrik Santral (HES) projesinin geliştirildiğini ve yakın tarihte 4 bin adet dere HES'lerinin planlandığını belirten Karaarslan, bu katliamın sonunda toplam enerjinin yüzde 4-5'ini üretilebileceğini söyledi. HES projelerinin para kazanma hırsı ile kurulduğunu ve gerekli bilimsel altyapı oluşturulmadan uygunluk ve yeterlilik kriterlerine bakılmadan, tek yanlı anlayışla, elektrik enerjisi ihtiyacının arkasına sığınılarak hayata geçirildiğini kaydeden Karaarslan: “HES projelerinin hayata geçirildiği bölgelerdeki halkın, flora ve faunanın proje nedeniyle ortaya çıkan su mağduriyetleri de net olarak değerlendirilememekte, göz ardı edilmektedir.Küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi, yanardağların patlaması gibi yaşanan doğal felaketlere karşı tüm dünyanın ortak çaba ve kaygısına rağmen, Türkiye'de elde kalan doğal hayatın eşsiz güzellikleri sorumsuzca tahrip edilmektedir” dedi. HDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in HES'lerle ilgili başlattığı direnişi önemsediğini ve tüm siyasilerin bu ortak değerlere yaklaşımının eşleşmesini beklediğini ifade eden Karaarslan: “Elektrik üretmek için 49 yıllığına özel şirketlere verilen bu HES'leri alan firmalar, sadece sudan elde edilen enerji kullanım hakkını değil, bulundukları bölgelerdeki madencilik, tarım ve suyun tüm kullanım haklarını da ellerine almak istiyorlar. Kurulacak HES'lerle birlikte bu bölgelerdeki tüm endemik bitki türleri ve yaban hayat da bu projelerden olumsuz etkilenecek. Tüm bu hidroelektrik santralları kurmak için yapılacak çalışmalardan sonra yüz binlerce bitki türü yok olacak, oluşacak fiziki durum tarım yapmaya da olanak sağlamayacaktır. Öngörülen şudur ki, milyarlarca yılda oluşan bölgedeki doğal hayat dev şirketlerin daha fazla kâr etme hırsı yüzünden kısa zamanda yok olacaktır” diye konuştu. YAĞIŞ MİKTARINDA AZAMA İklim değişikliği ile mücadele için harekete geçilmesi gerektiğine inandıklarını ifade eden Karaarslan, son 30 yılda su havzalarına düşen yağış miktarının yaklaşık yüzde 25 oranında azaldığı söyledi. Türkiye'de kişi başına düşen yıllık bin 519 m3 su ile su stresi altında yer alırken, 2030 yılında bu oranın kişi başına bin 120 m3'e düşmesinin öngörüldüğünü kaydeden Karaarslan, verilerin önümüzdeki 15 yılda Türkiye'de su fakirliğinin beklediğini gösterdiğini söyledi. “CAN SUYU İLE KANDIRMACA” Kurulacak HES'ler ile birlikte sular boruların ve tünellerin içine hapsedildiğinde, can suyu adı altında bırakılacak suyun, ekolojik döngü için yeterli olmayacağını vurgulayan Karaarslan: “Su Kullanım Hakkı Anlaşması çerçevesinde suyun yüzde 90'ının şirketlerin kullanımına tahsis edildiği dikkate alındığında, can suyu adı altında doğada kalan yüzde 10 suyun mevcut doğal dengeyi tamamen bozacağı aşikardır. Su, yatağına tekrar verildiği anda HES ihalesi almış başka bir şirketin borusuna girer ve neredeyse denize ulaştığı noktaya kadar bu duruma devam edilebilir. Yani su tam anlamıyla borulara hapsedilir. Gün yüzü görmeden denize ulaşması sağlanır. Böylece bir dereden 5-10 şirketin rant elde etmesi garanti edilir. Ne pahasına? çevre, ekolojik denge, canlı yaşamı, su kaynağı pahasına” şeklinde konuştu. “HÜKÜMETLER BUNLARI BİLMİYOR MU?” Suyun, önceleri sudan yararlananlar tarafından kolektif olarak yönetildiğini, daha sonra devletin doğa ve toplum adına suyun yönetimini devraldığını belirten Karaarslan: “Şimdilerde ise Türkiye'de hükümet suyun yönetimini, doğası gereği sadece kendi kârını düşünecek olan su/enerji şirketlerine vermede köprü görevi görmekte. Bu amaçla hükümet, hazırladığı bir dizi yasa ve yönetmelikle doğanın ve toplumun haklarını, su/enerji şirketlerine ‘sunmaktadır'.Suyu para ile satacak olanlar ile ‘Su akar, Deli bakar' diyen su/enerji şirketlerinin destekçileri, parayı tanımayan ve kullanmayan, insanlara karşı hakkını savunamayacak olan fakat yaşamı suya bağlı olan canlı ve cansız varlıkları yok saymaktadırlar” ifadelerini kullandı. “ÇED SÜRECİ DİKKATE ALINMIYOR” Birçok HES yapımının yargıya taşındığını ve mahkemelerin birçok yörede HES'lerin durdurulması doğrultusunda kararlar aldığını kaydeden Karaarslan: “Ancak alınan mahkeme kararlarını uygulamakla görevli hükümetler bu görevini yerine getirmekten imtina etmektedir. Güvenlik güçleri mahkeme kararlarını uygulamak yerine, mahkeme kararlarının uygulanmasını isteyen halkı HES alanlarından uzak tutmaya çalışmaktadır. Bu durum, halkın adalet ve güven duygusunu zedelemekte, psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Bunların yanında, valiler ve kaymakamlar yanlarına emniyet müdürlerini, jandarma komutanlarını alarak muhtarları ve yörenin ileri gelenlerini ikna etme turlarına çıkabilmektedir. Hiçbir dönemde Türkiye'de halk ile resmi devlet bu kadar aleni bir biçimde ayrı yerlere düşmemiştir. Bu durum Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarının oluşturulmasında da yaşanmaktadır. HES'lerin yapılacağı yörede yaşayanların katılımıyla hazırlanacak Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında yöre halkının kararına saygılı davranılması, projelerin halka rağmen yapılmaması ve mahkemelerin verdiği kararlardan sonra su/enerji şirketleri ile hükümetin ısrarlarını sürdürmemesi demokratik ve hukuk temayüller bakımından önemlidir. Fakat bu konuda yürütülen ısrar, halk ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmektedir” şeklinde konuştu. YORUM YAZIN ![]()
|
|