Hukuk ve siyaset kurumlarının Peker sınavı!Eski Milletvekili Ataoğlu, Sedat Peker'in adeta suç ortaklarını ifşa ettiğini vurgularken, Avukat Sekin de 'Hukuki bir yönü olmakla birlikte esasen daha çok siyasi ve uluslararası yönü olan bir meseledir' değerlendirmesinde bulundu. İş insanı ve siyasetçi Karaarslan da, Erdoğan'ın mevcut tutumda ısrar etmesi durumunda olası erken seçimde siyasi hayatının sona ereceğini savundu.--- Bingöl Online Özel --- Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in ardı ardına yayınladığı videoları izlenme rekorları kırarken, her videosunda önemli iddiaları da gündeme getiriyor. Şuana kadar yargı alanında herhangi bir adım atılmaması toplumda yargıya karşı güven sorunu yaratırken, siyaset kurumları arasındaki ithamlar da her geçen gün daha da sertleşiyor! Bizler de Sedat Peker'in açıklamalarının neler getirdiğini ve yansımalarını Bingöl ölçeğinde sorduk; Bingöl Eski Milletvekillerinden Kazım Ataoğlu, Peker'in iddialarını “Çarpıcı ve araştırılması gerekiyor” sözleriyle yorumlarken, adeta suç ortaklarını ifşa ettiğini de vurguladı. Yargının geçen zamana karşın herhangi bir adım atmamasının da manidar olduğunu dile getiren Ataoğlu: “Bütün bu olanlardan sonra görmekteyiz ki, devlet ve siyaset kurumu güven kaybına uğramaktadır” dedi. Sedat Peker meselesinin bir suç örgütü lideri ile bir İçişleri Bakanı arasındaki şahsi bir mesele olmayıp, bunun çok daha ötesinde ve çok yönlü bir mesele olduğunu vurgulayan Avukat Savaş Sekin ise “Hukuk karşısında güçlü ve güçsüz ayırımı olamaz. Hukuk ne güçlünün kılıcı, ne zayıfın korkutucusudur. Hukuki bir yönü olmakla birlikte bu mesele esasen daha çok siyasi ve uluslararası yönü olan bir meseledir” değerlendirmesinde bulundu. İş insanı ve siyasetçi Ahmet Karaarslan da “Erdoğan mevcut paradigmada ısrar ettiği takdirde 2023 ten önce yapılacak seçimle siyasi hayatını sonlandırmış olacaktır. Adalet kurumu son gelişmelerle sınıfta kalmış, itibar ve güven kaybıyla toplum nezdindeki değersiz konumunu sağlamlaştırmıştır” dedi. ATAOĞLU: “BİR SUÇ ÖRGÜTÜ LİDERİ OLARAK EDATA SUÇ ORTAKLARINI İFŞA ETMEKTEDİR” Bingöl Eski Milletvekillerinden Kazım Ataoğlu, değerIendirmelerini şöyle aktardı; “Bir devletin devamlılığı, bir ülkenin düzeni, öncelikle yasama, yürütme ve yargı ile sağlanır. Bunlardan biri eksik olursa, o ülkede düzeni, huzuru sağlamak zorlaşır. Bir birinden ayrı ve bağımsız olan bu unsurlar, ülkenin düzenini korumak ve kollamak için biri diğerinden emir ve talimat almadan görevlerini yaparlar. Konuyla ilgili değerlendirmemi esasen bu çerçevede yapmak istiyorum. Sedat Peker'in açıklamaları oldukça dikkat çekicidir. Bir suç örgütü lideri olarak edata suç ortaklarını ifşa etmektedir. Ardı ardına çektiği videolarla Susurluk kazasından buyana Türkiye'de ticaret-siyaset ve mafya ilişkilerini ortaya koyan önemli itiraflarda bulunmuştur. Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Eğer bu itirafların binde biri bile doğruysa, ülkemiz için büyük bir felaket” olduğunu ifade etmiştir. Bu videolardaki iddialar doğru mudur? Veya ne kadarı doğrudur, henüz bilemiyoruz. Ancak aradan 20-25 gün geçmiş olmasına rağmen bağımsız yargı tarafından bir soruşturma başlatılmamış olması da anlaşılır gibi değil. Sedat Peker, daha düne kadar yeraltı dünyasının karanlık şahsiyetlerinden olmasına rağmen meydan meydan dolaşarak mitingler yapan siyasi bir figür olarak ortaya çıktı karşımıza. Toplum, bilhassa muhalif kesimleri yerden yere vuran konuşmalar yaptı. Kalkınma projelerinden bahsedecek değildi herhalde! Yaptıkları ve söyledikleri toplumda endişe ile karşılandığı halde Hükümetten ve yargıdan en küçük bir tepki görmediği gibi devletin resmi polisiyle korunması sağlanıyordu. Aynı Feto hadisesinde olduğu gibi açıklamaları tamamen gerçek dışı olsa bile bu gibilerin bir zamanlar sırtlarının sıvazlanmış ve makbul görülmüş olmaları, devlet ve siyasette çürümeye yol açmıştır. Bu olan bitenler karşısında devlet refleksiyle davranılmaması, bağımsız yargı ve Parlamento'nun işlevsiz kalması, çürümeyi daha da faci hale getirmektedir. Bütün bu olanlardan sonra görmekteyiz ki, devlet ve siyaset kurumu güven kaybına uğramaktadır. Hatırlarsanız, Sayın Berat Albayrak istifasını açıklarken “At izi, it izine karışmış, Allah sonumuzu hayretsin” demişti. BU söze hak vermemek mümkün mü? Çünkü öyle şeyler anlatılıyor ki, kimin eli kimin cebinde belli değil. İddialara verilen tutarsız ve inandırıcılığı olmayan cevaplar ise işin vahametini daha da arttırıyor. Ne yazık ki, suç örgütü elebaşı siyaset adamlarından daha inandırıcı ve heyecan verici olabiliyor. Doğrusu şu günlerde ortalık öylesine toz duman ki, geleceğe dair nasıl bir değerlendirme yapılabileceğini kestiremiyorum. Buna rağmen demokratik nizam kendi tabii mecrasında işletilirse, halkımız feraset ve basiretiyle gerekli çözümü bulur ümidindeyim. Son olarak diyeceğim; temennim odur ki, devletin karanlık işlerden ve yasa dışı ilişkilerden uzak durmasıdır. Aksi halde suç örgütleri bir gün o silahı size doğrultabilirler.” SEKİN: “HUKUK NE GÜÇLÜNÜN KILICI, NE ZAYIFIN KORKUTUCUSUDUR” Bingöl Online Hukuk Müşaviri Avukat Savaş Sekin ise yaşananların hukuksal çerçevesini ve toplumsal yansımasını irdeledi. Sedat Peker meselesinin bir suç örgütü lideri ile bir İçişleri Bakanı arasındaki şahsi bir mesele olmayıp, bunun çok daha ötesinde ve çok yönlü bir mesele olduğunu vurgulayan Sekin, şunları kaydetti; “Meseleye hukuk cihetinden bakıldığında, kamuoyunda bir suç örgütü lideri olarak vasıflandırılan bir insanın, bu zamana kadar rahatça bu ülkede boy gösterebilmesi dahi hukukun bir sorunudur. Bu tarz kişilerin vatan, bayrak, millet gibi toplumun değer verdiği kavramlar üzerinden söylemler geliştirerek asıl kişiliklerini ve eylemlerini bu yolla perdelemeleri ve bunun üzerinden varlık ve meşruiyet alanı bulabilmeleri hem hukukun, hem de bu toplumun bir sorunu ve zaafıdır. Hukuk karşısında güçlü ve güçsüz ayırımı olamaz. Hukuk ne güçlünün kılıcı, ne zayıfın korkutucusudur. Hukuk adalete ulaşma gayretinin bir aracıdır. Bu teoriyi pratiğe dönüştüremeyen bir hukuk düzeninin adalete ulaşmasından bahsedilemez.” “Hukuki bir yönü olmakla birlikte bu mesele esasen daha çok siyasi ve uluslararası yönü olan bir meseledir.” Sedat Peker'in İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'ya yönelik iddiaları toplumda farklı bakış açılarının oluşmasına mahal vermiştir. Bir kısım insanlar bu iddiaların tamamen komplo ve iftira olduğu kanaatinde, bir kısım insanlar ise bu iddiaların ciddi olduğunu ve araştırılması gerektiği kanaatindedir. Sayın Soylu'nun hukuk önünde aklanması hem kendisi adına, hem hükümet adına, hem de toplumun bir kısmında oluşan şüphelerin dağılması ve de bu işleri organize edenlerin hedeflerine ulaşamaması adına önem arz ettiği söylenebilir. Burada göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husus şudur ki; bazen zulümler, iftiralar ve buna benzer nice menfi fikir ve eylemler hukuk aracılığı ile amaçlarına ulaştırılmaya çalışılır. Gösterilen hedef ile murad edilen hedef birbirinden çok farklı şeylerdir. Hukuki bir yönü olmakla birlikte bu mesele esasen daha çok siyasi ve uluslararası yönü olan bir meseledir. Meselenin, Türkiye gündeminden ziyade uluslararası düzeyde oldukça ilgi çekmesi, mütemadiyen gündeme getirilmesi ve bunun üzerinden muhtelif siyasi söylemler ve ithamlar geliştirilmesi bunun bir göstergesidir. Türkiye, bu coğrafyada tamamen kendi özgü şartları, ilişkileri, misyonu olan bir ülkedir. Üslendiği misyon ve attığı adımlardan ötürü siyaseten yalnızlığa itilmiş ve bu coğrafya üzerinde büyük hedefleri olan güçlerin hedefi haline gelmiş bir Türkiye var. Bu sebeple akla gelebilecek her silahla, her kişiyle, her grupla, her yolla asimetrik bir saldırı zincirinin olduğunu söylemek yanlış değildir. Niteliği, zamanı, şekli, yeri ve içeriği itibarı ile Sedat Peker'in ortaya koyduğu davranışların bu tablodan bağımsız olmadığı hususu kuvvetle muhtemeldir. Bu sebeple mesele gerek hukuki, gerekse siyasi yönü itibarı ile bir bütünlük içerisinde değerlendirilmeli ve gerekli adımlar buna göre atılmalıdır.” KARAARSLAN: “ERDOĞAN MEVCUT PARADİGMADA ISRAR ETTİĞİ TAKDİRDE 2023'TEN ÖNCE YAPILACAK SEÇİMLE SİYASİ HAYATINI SONLANDIRMIŞ OLACAKTIR” İş dünyasından bir isim olan ve siyasi kimliğiyle de bilinen Ahmet Karaarslan da, yaşananlar karşısında AK Parti'nin bir karar vermesi gerektiğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tutumunda ısrar etmesi durumunda siyasi hayatının olası bir erken seçimde noktalanacağını vurguladı. Karaarslan: “Vesayeti sonlandırmak, halkı iktidara taşımak hedefiyle iktidar olan AK Parti'nin, 7 Haziran 2015'e kadar bu yönde bir çaba sarf ettiği kanaatindeyim. 7 Haziran'dan ilk defa seçim kaybeden AK Parti, Nisan 2015-7 Haziran 2015 arasında vesayet sahipleriyle görüşmeye başladı. Dolmabahçe mutabakatından sonra Erdoğan, bu yapılarla ilişkide tüm gücünü paylaşmayı kabul etti. Celal Doğan'ın Saray'a yaptığı ziyarette, kendisine seçimi kaybedeceği iletildi. Seçimi kaybettiği için korkmaması gerektiği, vesayetle mücadele ve Kürt Meselesini Çözüm Süreciyle sonlandırma, Demokrasiyi taçlandırma çabaları şartıyla desteğini sürdüreceğini iletti. Erdoğan, ‘seçimden sonra sizinle görüşürüz' diyerek yönünü belli eti, mafyayla, derin çetelerle işbirliği yaptığı görülüyor. Bu, gizli bir durum değil, şuanda alenen görülüyor. Siyaseten Erdoğan iktidar olsa da, reelde tüm bu kesimlerin birlikte hareket ettiğini görebiliyoruz. Tüm bu gelişmeleri, Suriye'deki gelişmelerden ayrı değerlendirmek de doğru olmaz. Bir asırlık vesayet, kendi tahakkümünü devam ettirebilmek için en dinamik kesim olan ‘Kürtleri bastırmak, korkuyla teslim almak' yolunu seçti. Kürtlerin Türkiye'de yönetime ortak olmaları durumunda, Türkiye'nin temel meselesi olan Kürt Meselesinin biteceği ve kendilerine ihtiyaç kalmayacağını gördüler. Demokratik hukuk devletinde refahın yükseleceğini, kutsalların istismarının artık işe yaramayacağı ve istismar aracı olmaktan çıkacağını görerek müdahalede bulundular. Ne acıdır ki, şuana kadar başarılı oldular. Bu, Erdoğan iktidarının 2002'den 2015'e kadar almış olduğu yolu tıkayarak, bugün yaşanan ekonomik kriz dahil olmak üzere, siyasi kriz ve Türkiye'nin AB perspektifi dahil olmak üzere birçok kayıplara neden oldu. Şimdi geldiğimiz noktada, vesayetçilerin bütün kirli çamaşırları ortaya dökülmüş oldu.” Karaarslan, açıklamasını şu sözlerle sürdürdü. “Bugün her şeye rağmen bu kirli çetelerle, mafyayla mücadele etmeyi, yine de Erdoğan'ın yapabileceği bir iş olarak görüyorum.” Artık mevcut paradigmanın sürdürülebilirliği çok zor görülüyor. Erdoğan liderliğindeki iktidar, yani AK Parti, artık karar verme aşamasındadır. Ya bu yapılarla yola devam edecek ve sorunlar devam edip ülke kaybedecek, ya da güçlü ve cesur liderlik gereği bu yapılar ifşa edilecek. Belki bir seçim kaybedilecek ama tekrar toparlanmak bir umut olma şansı devam edecek. Bugün her şeye rağmen bu kirli çetelerle, mafyayla mücadele etmeyi, yine de Erdoğan'ın yapabileceği bir iş olarak görüyorum. Türkiye toplumunun azımsanmayacak bir kesiminde sorgulanamayacak bir lider konumundadır. Bugün, çetelerin ve mafyaların ifşa edilen ilişkilerini zaten biliyorduk. Sadece bunların hukuk önünde hesap verdiklerini ve cezalandırıldıklarını görmek istiyoruz. Bu, demokrasimiz, geleceğimiz ve de ülkenin bekası açısından son derece önemlidir. Ortadoğu'da reel politik durum hesaba katıldığında mevcut paradigmada ısrar etmek, hem devletimize, hem halkımıza, hem de Ortadoğu halklarına kaybettirir. “Olası erken seçimde Erdoğan'ın siyasi hayatı biter” Başkanlık sisteminde bu kirli yapılarla baş etmek kolaydır. Sadece şeffaf bir şekilde halkı bilgilendirmek ve kararlı bir tutum sergilemek gerekir. Erdoğan'ın Soylu'ya sahip çıktığını düşünmüyorum, sadece zaman kazanacak bir hamle yaptı. ABD Başkanı Biden ile yapılacak görüşme Erdoğan'ın izleyeceği yol için önemlidir. Kürtlerle uzlaşma sağlandığı takdirde çetelerle mücadele farklı bir boyut kazanacak ve siyasette dengeler yeniden kurulacaktır. Erdoğan mevcut paradigmada ısrar ettiği takdirde 2023 ten önce yapılacak seçimle siyasi hayatını sonlandırmış olacaktır. Adalet kurumu son gelişmelerle sınıfta kalmış, itibar ve güven kaybıyla toplum nezdindeki değersiz konumunu sağlamlaştırmıştır. Çeteler ve mafya konusunda muhalefetin izlediği yol umut yaratmamıştır. Daha cesur, daha esnek ve de işbirliğine açık bir tutum sergilenmiş olsa Erdoğan'ın çözüm konusunda bir irade ortaya koyması ya da toplum nezdinde bu kesimlerle ortak olduğu gerçeği anlaşılmış olacaktır. Sonbahar öncesi bu konular netleşmiş olacaktır” YORUM YAZIN
|
|