Hikmet-i hükümetKabine revizyonunu nasıl yorumlamak lazım? Milli Görüş etkisine mi, bağlamalı? Yoksa ekonomik krize mi, yormalı? Cumhurbaşkanı Gül'ün rolü de ayrı bir mesele. Gelenler, gidenler ve kalanlara bakıp, soruluyor bunlar. Giden sekiz bakan ile gelen dokuz ismin siyasi karşılıklarını arıyor, herkes. Eskilerin tabiriyle, revizyonun ‘esbab-ı mucibesi' yani, ‘lüzum sebepleri', o isimlerde gizli. Bence, seçilen isimlerin siyasi anlamını daha aramadan bulanların hatası: Birçok sebebi teke indirme kolaycılığı... Acaba, o kadar basit mi diye soruyorum, ben de. *** Deniz Baykal ile Numan Kurtulmuş'un yorumları, mesela. Baykal, şecaat eylerken doğruyu söylüyor, aslında. Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve Ömer Dinçer'in kabineye girmesi... İşte, buradan hareketle, diyor ki: “AK Parti, özüne dönmüştür.” Bana göre en doğru yorum, bu. Ama ‘AK Parti'nin özü'nden aynı şeyi anlıyorsak... Ki, hiç de öyle olduğunu sanmıyorum. Benzer bir yorum, SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'tan da geldi. Ona göre revizyon, kendi seçim başarılarının bir sonucu. Yani, SP'nin yüzde 5'i, Başbakan'ın yaptığı değişikliklerde etkili olmuş. Hem de tayin edici bir etki. Kabinenin vitrinine, bu yüzden, Milli Görüşçü isimleri çıkarmış. Çıkardıkları gömleği, tekrar giymiş oluyorlar. Galiba Baykal da, aynı şeyi kast ediyordu. O isimlerden, bu sonuç çıkar mı diye... Gelin, revizyona damgasını vuran isimlere bir de benim gözümle bakalım. *** * Bülent Arınç: Milli Görüş'ün AK Parti şubesi gibi gösteriliyor, ama... Ne çabuk unuttuk? Milli Görüş'ten kopuş hareketinin fikir babalarından biriydi. O gömleği çıkarmasa, şimdi Numan Kurtulmuş'un yerinde oturuyor olurdu. ‘Dükkân senin' dediler, almadı. Hizip başılığa razı olur mu? Bence, hayır! Başbakan, Meclis Başkanlığı'ndan sonra onu açıkta bırakmazdı, zaten. Kısacası, kabineye girmesi, ‘vakayı adiye'dendir. SP, seçime hiç girmeseydi de sonuç değişmezdi, diyorum. * Ahmet Davutoğlu: Revizyonun en büyük sürprizi olsa da herkesin beklediği bir durum... 22 Temmuz'da milletvekili adaylığını kabul etse, daha evvel o koltuğa oturmuş olurdu. Oysa, danışman kalarak sadece ‘tokmağı' elinde tutmayı tercih etti. Başkasının boynundaki ‘davula' onun vurduğunu bilmeyen, duymayan kalmış mıydı? Başbakan, sonunda davulu da onun boynuna asıverdi. Tek fark, Meclis dışından kabineye girdi ki... İlklerin adamı olmayı gene başardı, demektir. Önce Dışişleri'ne hariçten ‘büyükelçi' geldi. Sonra da, Hariciye'nin başına dışarıdan bakan... Ama şimdi işi, çok daha zor. Tokmak zaten elindeydi; artık, davul da kendi boynunda... Ha, bu arada, Erbakan Hoca'ya tabi, hiç olmadı ki... * Ömer Dinçer: O da, bağlılık yemini etmiş bir Milli Görüşçü değildi ki... Bir dönem, Başbakan'a müsteşarlık yaptı. Sonra, Bülent Arınç gibi Genel Merkez'de yanına danışman aldı. 8. katta ki, makam-î ali oradadır; yan yana odalar verdi, her ikisine de... Başbakan'ın boşta bırakmadıklarındandı, yani. Zaten bir şey yapacaktı; kabinesine aldı. Sürpriz tarafı yok, onun da. * Ali Babacan: İşte buna, ‘öze dönüş' diyebiliriz. Tam anlamıyla ‘aslına rücu' etti. Dışişleri'nde ‘misafir oyuncu' gibi kaldığı, hep söylendi. Ekonomi bakanlığındaki performansı peşini bırakmadı. Hariciyedeki başarısı, ekonomideki geçmişiyle kıyaslandı, hep. Birinden geçer not alırken, diğerinden sınıfta bırakıldı. Ve beklenen oldu, işte. Ekonominin başına geri döndü, daha güçlü hem de. Başbakan, bu değişikliği cuma günü piyasalar kapanmadan açıklasa, borsa coşardı, her halde. Bu yüzden, krizin etkisine yormak mümkün... * Nihat Ergün ile Sadullah Ergin: İkisi de, hiçbir başarının ödülsüz kalmayacağına kanıt gösterilebilir. Ama Milli Görüş'ün AK Parti vitrinlerine geri dönüşüne örnek sayılamazlar. Grup başkanvekilliği tecrübesini, kabineye taşıyacaklar, şimdi. Meclis grubunun nabzını, parti teşkilatının rengini de... Ve güçlü bir mesaj Başbakan'dan: Herkesin önü açık; yeter ki, kendinizi gösterin. Nimet Çubukçu: Herhalde Milli Görüş gömleği muamelesi yapılacak son isimdir. Başka da bir şey demiyorum. * Beşir Atalay: Yerinde kalması, neye delalet? Cumhurbaşkanı'na yakınlığı sebebiyle kaldı, deniyor. Başbakan, Cumhurbaşkanı ile yeni kabineyi istişare ettiğini söylemişti. Ama bence, Davutoğlu'nun kabine dışından atanmasını konuşmuşlardır da... Beşir Hoca için özel bahis açmamışlardır, bile. Başbakan, kendi hatırını dahi saymadı, baksanıza! Mehmet Ali Şsahin, Nazım Ekren, Kemal Unakıtan, Hilmi Güler, Hüseyin Çelik... Hepsi, yeni kabinenin dışında kaldı. Hem, ta Abdullah Gül'ün başbakanlığından kalma 5 ismi değiştirdi ki... Kabinede Başbakan Erdoğan'dan bile eskiydiler... Hükümet işine ‘hatır' karıştırmadığına delalettir, derim. Kan deveranı için damar açtı, sanki. Yenilenme, tazelenme dediği şey!... *** Uzatmayalım, o halde. Baykal, haklı bence. Yeni kabinede, ‘öze dönüş' izlerini görüyorum, ben de. Ama o ‘öz', sanıldığı gibi Milli Görüş değil. Beğenin, beğenmeyin... O öz, AK Parti'nin sekiz yılda oluşturduğu siyasi gelenek ve birikimdir. Kendi öz genleriyle, kendini yenileme kapasitesini gösterdi, böylece. Ne, hücre naklidir, söz konusu olan. Ne de bu değişiklik, hikmet-i hükümetin de revizyonu manasınadır. İşte bu yüzden, diyorum ki: Yeni dönem, AK Parti'nin genetik özelliklerini daha bariz ortaya çıkaracak. YORUM YAZIN
|
|