Dünya Kadınlar Günü'nün bir ‘kutlama' olarak anılmasının hali hazırda kadınlara yönelik dini, toplumsal, siyasi, ekonomik eşitsizliklerin tarihsel bir gerçeklik olarak da kabulünün anlamına geldiğini belirten Alakuş, “Böyle bir kutlamanın dünya nüfusunun diğer yarısını oluşturan erkekler için olmaması söylediklerimizi destekler niteliktedir. Çünkü ‘erkek' olumlu niteliklerin atfedildiği bir cinsiyet olarak görülürken kadın bunun aksine olumsuz nitelik ve sıfatlarla değerlendirilmiştir” dedi.
Toplumdaki en katı ayrımcılık türlerinden biri olan cinsiyet ayrımcılığının en ağır mağdurlarından birinin kadınlar olduğunu kaydeden Alakuş, şunları söyledi: “Kadınların yaşadıkları bu mağduriyetinin ardında herhalde en önemli faktörlerden biri onun kimliksel olarak algılanış biçimi ve esası vardır. Kimliğin değişmez ontolojik/özsel bir gerçekliği olduğu anlayışı kadının bir bütün olarak olumsuz sıfatlarla değerlendirilmesine neden olmuştur. Bu anlamda kadın kimliği, toplumdaki iktidar ilişkilerinin kodlarıyla değil de verili ve özüyle değişmez unsurlarıyla doğal yaşamın bir zorunluluğu olarak algılanmıştır. Hal böyle olunca kadın kimliğinin toplumsal bağlamı bir kenarı bırakılmıştır. Bu durum ise kadının bir iktidar nesnesi haline gelmesine neden olmuştur. Tarih ise buna birçok örnekle şahitlik etmektedir.”
Birçok alanda cinsiyet ayrımcılığına uğrayan kadınların pazar ekonomisinin canlandırılması, ucuz iş gücünün elde edilmesi veyahut daha iyi ırkın elde edilmesi noktasında araçsallaştırıldığını belirten Alakuş, “Özellikle modern ve postmodern dönem kadın algısının şekillenmesi noktasında kadının kapitalizm bağlamında tüketim ve ulus devlet bağlamında nüfus politikalarının nesnesi haline getirilmesi de söz konusudur” dedi.
“SÖMÜRÜ ARACI OLARAK KULLANILIYORLAR”
Birçok ülkede kadınların ucuz iş gücü olarak bir sömürü aracı olarak kullanıldığını kaydeden Alakuş, şunları söyledi: “Kadın emeğiyle elde edilen toplam üretim 3/2 olmasına rağmen kadınlar toplam gelirin yüzde 5'ini aldığı belirtilmektedir. Aynı işi yapan kadınlar erkeklere göre İspanyada yüzde 27, İtalya'da yüzde 20, Hollanda'da yüzde 24 daha az ücret almaktadırlar. Ucuz ücretle çalıştırılma kapasitesi taşıyan kadın emeği gelişmekte olan ülkelerde yüzde 70'lere varırken erkek iş gücünün oranı yüzde 60 azalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde kadın ve erkek iş gücünün ters bir orantı izleyerek artması kadının yoksullaşması veya kadının proleterleşmesi olgusuyla açıklanmaktadır. Bu ekonomilerde kadın emeğinin iş gücüne katılmasındaki ana neden gelişmekte olan ülkelerin ihracata dayalı üretime geçmeye zorlanmasıdır.”
Alakuş, “ Birçok toplumsal kurumun nesnesi haline getirilen kadınların uğradığı ayrımcılığın ve şiddetin en somut görünümü olan kadın cinayetlerinin resmi kayıtlara düşen tarafıyla kanımızı donduracak düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki: Adalet Bakanlığı'nın verdiği bilgilerden hareketle 2002 – 2015 arası kadın cinayetleri rakamının 5 bin 406 olduğunu görüyoruz. Yine çeşitli sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporlar da yakın zamanda işlenen kadın cinayetlerinin devam etmekte olduğunu göstermektedir. “Kadın cinayetlerini durduracağız” platformunun 1 Eylül-28 Ekim arasında işlenen cinayetlerinin sayısının 45 olduğunu belirtmektedir. Bu gibi istatiksel veriler, sadece kadın cinayetleri noktasında değil aynı zamanda kadınların iş yerlerinden aile yaşamına kadar yaşamın her alanıyla ilgili düzenlenmiştir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde daha olumlu ve daha iyimser bir tablo çizmek isterdik ama ne yazık ki belirttiklerimiz tarihsel bir veri olarak yanı başımızda durmaktadır. Yine de kadın hakları bağlamında umutlu olmamıza vesile olabilecek iyi şeylerin de olduğunu biliyoruz. Buna, insanlık tarihinin yeşerdiği bu topraklarda yani Mezopotamya'da rast gelmekteyiz. Bu sembolizmin ilk örneği Sümer mitolojisidir. Sümer mitolojisinde kadın hayatın bizzat kendisi olup yaşamın canlı bir üreticisi, insanlığın eşit bir parçasıdır. Kadın doğumuyla hayat verendir. Şefkatiyle insanlığa kucak açandır. Duygularıyla ve ruhuyla açıklayan değil anlayandır. Dolayısıyla kadına yönelik her türlü ayrımcılık yaşamın bizatihi ölümü demektir. Bingöl Barosu olarak Dünya Kadınlar gününü kutluyor, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın karşında olduğumuzu ve kadınlarımıza yönelik her türlü hukuksuzluğunda takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz” ifadelerini kullandı.