'Her alanda tarihi rekorlar elde ettik'
Tarihin, barışa giden yolun uluslararası dayanışma ve bilginin paylaşımından geçtiğini bizlere gösterdiğini ifade eden Erdoğan, enstitünün de bu çabalara etkin bir katkı sağladığını söyledi. Meksika ziyaretinin amacının ikili ilişkilere canlılık kazandırmak olduğunu belirten Erdoğan, ziyaretin her iki ülkenin yeni iş olanakları yakalamasına fırsat olacağını bildirdi. Konuşmasında, Türkiye'nin yeni bin yılda dış politika vizyonu hakkında bilgilere de yer veren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Hepinizin malumu olduğu gibi uluslararası sistem henüz değişim sürecinden geçiyor. Bu süreç bir taraftan insanlığın refahına katkı sunacak gelişmelere kapı aralarken diğer taraftan üzerinde hassasiyetle düşünmemiz gereken karmaşık sorunları ve belirsizlikleri de beraberinde getiriyor. Demokratikleşme, siyasi çoğulculuk, insan hakları, kültürlerarası diyaloğun tesisi gibi günümüz küresel siyasetinde yer alan temel pozitif değerlere karşılık terörizm, kitle imha silahlarının yayılması tehlikesi, sınır ötesi ve yasadışı güç gibi sorunlar uluslararası toplumu daha fazla meşgul ediyor. Böyle bir bir dünya konjonktüründe uluslararası dayanışmaya diyaloğa ve işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu açıktır. Türkiye olarak uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla BM, NATO, AGİT gibi kuruluşlar çerçevesindeki çeşitli komisyonlara aktif bir şekilde katılım sağlıyor, yine aynı şekilde Medeniyetler İttifakı gibi kültürlerarası anlayış, uyum ve hoşgörünün yerleştirilmesine yönelik projelerin hayata geçirilmesi gibi daha aktif bir şekilde çaba harcıyoruz. Soğuk savaş dönemi sonrasında Türkiye'nin yakın çoğrafyası içinde yer alan Ortadoğu ve Balkanlar'da küresel istikrarı tehdit eden çok sayıda çözümlenmemiş ve donmuş çatışma odakları ortaya çıktı. Bu tablo, bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen etkin, sonuç odaklı, çok boyutlu, çok katmanlı ve devletlerarası politikaların yanısıra bölgelerarası bir dış politika anlayışını kaçınılmaz hale getirdi.' Erdoğan, Türkiye'nin, demokrasisiyle, dinamik ekonomisiyle, evrensel değerleri birbiriyle bağdaştıran kimliğiyle kendi bölgesinde hatta kendi bölgesinin ötesinde güvenlik ve istikrar üreten bir dış politika benimsediğini ve bu yönde bir dış politika yürüttüğü kaydetti. AB VE KIBRIS AB'ye tam üyelik müzakereleri sürecinde Türkiye'nin AB müktesebatına uyumuna yönelik gerekli raporları hızla gerçekleştirdiği anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Diğer taraftan Avrupa'nın, siyasi ve ekonomik açılardan belirli bir stratejik vizyon sürdürmesi ve bu stratejik hedefe doğru bizimle birlikte yürümeye devam etmesi gerekir. Şu bir gerçek ki Türkiye'nin AB'ye katılmasından iki taraf da kazançlı çıkacaktır. Türkiye'nin üyeliği birliğin küresel konumunu güçlendirmekle kalmayacak, birliğin temsil gücünü de yükseltecektir. AB müzakere sürecimizin önüne engel olarak konan Kıbrıs meselesi halen bekliyor. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler, adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme ulaşma yönündeki iradelerini açık ve net olarak gösterdiler. Bu irade halen güçlü bir şekilde geçerliğini koruyor. Kıbrıs sorunuyla doğrudan veya dolaylı biçimde ilgili olan diğer tarafların da aynı iradeyi sergilemesini arzu ediyor ve bu yöndeki teşviklerimizi sürdürüyoruz. Bu başarılabilirse Doğu Akdeniz'in bir istikrar, işbirliği ve ortak refah alanına dönüştürülmesi yönünde çok önemli bir mesafe alınmış olacak.' Türk dış politikasındaki diğer bir temel hedefin de Balkanlar'dan Ortadoğu ve Orta Asya'ya uzanan geniş bir coğrafyada barış ve istikrarın sağlanması olduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin, yakın coğrafyasında yer alan kriz bölgelerinde barış, istikrar ve refahın sağlanması için kararlılıkla mücadele ettiğini dile getirdi. Erdoğan, Türkiye'yi çevreleyen bölgelerin uzun yıllardan bu yana dünya siyaset sahnesinin odağında yer aldığını belirterek, 'Bölgemizde aktif bir şekilde sürdürdüğümüz yapıcı ve barışçı politika sadece bölgesel amaçlara değil aynı zamanda küresel barışa da hizmet ediyor' diye konuştu. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bu noktada, seçici davranmaksızın tüm komşularımızla mevcut tüm sorunlarımızı çözüme kavuşturma yolunda önemli adımlar attığımızı belirtmekte fayda görüyorum. Ortadoğu da barış sürecinin biran önce tüm kanallarıyla canlandırılması bu bağlamda Gazze'de yaşanan acıların tekrar etmemesi bizim için gerçekten önemlidir. Bununla birlikte İsrail ve Filistin'in yanyana güvenlik ve barış içinde yaşayabilecekleri bir ortamın oluşturulmasını arzu ediyoruz. Hatırlanacağı üzere 2008 yılında İsrail ile Suriye arasındaki aracılı barış görüşmeleri Türkiye'nin himayesinde gerçekleşti. İsrail-Filistin sorununun çözümüne yönelik katkılarda bulunduk. Irak'ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunmasına en güçlü desteği vererek Irak'a komşu ülkeler sürecinin de öncülüğünü yaptık. Bölgemizde dünya gündemimi meşgul eden önemli meselelerden biri de uzun bir tarihe dayanan ve her zaman köklü bir ilişkilerimiz bulunduğu komşumuz İran'dır. Türkiye olarak komşumuz İran'a, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ından kaynaklanan yükümlülükleri eksiksiz yerine getirmesinin ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tam bir işbirliğine gitmesini her fırsatta kuvvetle telkin ediyoruz. Bununla birlikte tüm ülkelerin barışçıl amaçlarla nükleer enerjiden yararlanma hakkını da teslim ediyoruz.' Kafkasya'da 2008 yılında yaşanan gelişmeleri değerlendiren Erdoğan, 'Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu Girişimini' başlattıklarını hatırlattı. Türkiye'nin, Afganistan ve Pakistan'daki durumla da yakından ilgilendiğini ikili ve çok taraflı platformlarda gerekli katkıları yaptıklarını anlatan Erdoğan, 'Bizler komşularımızla da derin ilişkiler içinde bulunduğumuz diğer dünya ülkeleriyle de dostluk ve barış kavramları etrafında ticari ve diplomatik ilişkiler kurmayı öncelikli dış politika hedefi olarak görüyoruz' dedi. Türkiye'nin önem verdiği diğer bir hususun da küresel çapta işbirliği ve ortak hareket tarzı gerektiren çevre konuları olduğuna işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin küresel ısınma ve iklim değişikliği müzakerelerinde daha etkin bir rol alması için Kyoto Protokolü'nü onayladığını hatırlattı ve bu çerçevede Kopenhag'da başlayan İklim Değişikliği toplantısını da önemsediğini dile getirdi. Erdoğan, bununla birlikte çok yönlü dış politika çerçevesinde uygulamaya koydukları 'Latin Amerika ve Karayipler Açılım Stratejisi' ile bölgesel ilişkilere yeni bir ivme ve enerji kazandırdıklarını söyledi ve Meksika ile ilişkileri geliştirmenin bu ana unsurlardan birini oluşturduğunu bildirdi. Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi Geçici üyesi olarak etkin bir biçimde görev yapmasının yanısıra G-20 içinde olduğunu ve İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakı Projesi'ni yürüttüklerini hatırlatan Erdoğan, bu çalışmalar hakkında bilgi verdi. TÜRK EKONOMİSİ Türkiye'nin ekonomik gelişimiyle ilgili bilgi vererek küresel ekonomik krize de değinen Erdoğan, 'Yaşanan son küresel kriz birçok ülkeye ciddi hasarlar vermiş olsa da Türkiye, sağlam finans yapısı, sağlam bankacılık yapısı ve aldığı erken tedbirlerle sayesinde bu krizi ABD ve Avrupa ülkelerine nazaran çok daha az hasarla geçiriyor. Son yıllarda ihracatımızdan uluslararası doğrudan yatırımlara kadar her alanda tarihi rekorlar elde ettik. Türkiye'yi yatırımlar için bir cazibe merkezine dönüştürdük ve bu gayretlerimiz sürüyor' diye konuştu. Türk dış politikasına ve ekonominin bu genel görünümü çerçevesinde Türkiye-Meksika ikili ilişkilerine de değinen Erdoğan, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 81 yıl öncesine gittiğini hatırlattı. Ancak iki ülke arasındaki karşılıklı etkileşim ve dostluğun çok daha eskiye dayandığını gözden kaçırmamak gerektiğini vurgulayan Erdoğan, 'Meksika ve Osmanlı İmparatorluğu arasında ilk diplomatik ilişkilerin tarihi 1865 yılına uzanıyor. Tanınmış tarihçi Fernand Braude, Akdeniz'in tarihini anlatırken Veracruz'da uçan kelebeğin kanat esintisinin Topkapı'daki Yeniçeri ayaklanmasını etkilediğini vurgular. Bu vurgu, küreselleşmenin aslında yeni bir olgu olmadığına işaret ediyor' dedi. 1500'li yıllarda Meksika İmparatorluğu'nun, ilk toprak sistemini Osmanlı'nın tımar sistemini esas alarak kurduğunu anlatan Erdoğan, yine aynı biçimde iki ülkenin 20. yüzyıla yeni bir başlangıç yaparak girmiş olmalarının aradaki benzerliğin eskilere dayandığını açıkça gösterdiğini söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: 'Her iki ülkede 1919 Türk Kurtuluş Savaşı ve 1910 Meksika Devrimi sonrasında benzer vizyonla millileştirmeler, toprak reformları gibi köklü toplumsal ve ekonomik reform sürecinden geçmiştir. Bu bağlamda Türkiye ***huriyeti'nin kurucusu Atatürk, 1935 yılında Meksika Maslahatgüzarı olarak atadığı Tahsin Bey'e bizzat 'Mayatepek' soyadını vermiştir.' Meksika'nın Kuzey ve Güney Amerika'yı Türkiye'nin de Avrupa ile Asya'yı birbirine bağladığını, bu yönüyle de benzer olduklarını dile getiren Erdoğan, iki ülkenin de bölgesel ve küresel işbirliğinde oynadıkları etkin rol sayesinde uluslararası barış ve istikrarın sağlanmasında önemli yere sahip olduklarını bildirdi. Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: 'G-20, BM Güvenlik Konseyi ve OECD gibi birçok uluslararası kuruluşlarda ortak üyeliği bulunan iki ülkenin uluslararası konular bakımından büyük ölçüde örtüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Bu benzerlikler, bölgesel liderlik vasıfları, uluslararası konumları ve hızlı gelişen ekonomileri ışığında iki ülkenin, ilişkilerini daha sıcak ve verimli bir işbirliğine dönüştürülmeleri gereğini ortaya koyuyor. İki ülkenin uluslararası platformlardaki mevcut yapıcı işbirliğine ilaveten ekonomik, turizm, kültür ve eğitim gibi alanlarda küçümsenmeyecek boyutlarda işbirliği imkanlarının mevcut olduğunu görüyoruz. Bu alanlarda yapacağımız işbirliğinin halklarımızın birbirlerini daha yakından tanıyarak sıcak dostluk bağları kurmalarına vesile olacağına inanıyorum. Zira ülkeler arasındaki ilişkilerde yer alan insani boyut günümüzün küreselleşen dünyasında her zamankinden dana fazla önem taşıyor. Bu çerçevede Meksika ile diyalog ve işbirliğimizin her düzeyde geliştirilmesinde samimi olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Birbirine bu kadar benzer iki ülke ve iki milletin her alanda daha fazla işbirliği içine olabileceğine inanıyorum.' YORUM YAZIN
|
|