Hayatta kalmak için sakin ol!Kolay değil ama uzmanlara göre, enkaz altında sakin olabilmek hayatta kalma şansını önemli oranda artıyor. Çünkü stres hormonlarının aşırı salgılanması kalbi fazla çalıştırıyor ve hızla kalp yetmezliğine yol açıyor.Stres hormonları kalbi aşırı derecede çalıştırıyor, kalp yetmezliği gelişebiliyor. Yıkıntıdan yükselen toz bulutu akciğerleri patlatabiliyor. Ağırlık altındaki bir organdan salgılanan maddeler böbrekleri iflas ettirebiliyor. Enkaz altında kalınca organlar, dokular ve kemikler eziliyor. Buna bağlı olarak etkilenen bölgeyle göre sinirler harap oluyor. Ntvmsnbc'nin sorularını yanıtlayan Avrupa Acil Tıp Birliği Başkan Vekili Dr. Ülkümen Rodoplu, enkaz altında kalanların karşılaşabilecekleri en önemli sorunlardan birinin kalp yetmezliği olduğunu söyledi. Rodoplu, kalbin çalışma mekanizmasının nasıl etkilendiğini şöyle açıkladı: “Örneğin bacak kolon altında kalmışsa orada bulunan dokular eziliyor, sinirler tahribata uğruyor ve sinir dokuları hızla ölmeye başlıyor. Damarlar ezilip kesintiye uğradığı için uç bölgelere kan gitmiyor. Yani bir hortumun üzerine basmak gibi bir etki oluyor. Bütün bunlar olurken dolaşım sistemi de etkileniyor, kalp oradaki engeli aşmak için daha fazla kan pompalamaya başlıyor. Yani hortumun üzerine bastığınızda birinin musluğu biraz daha fazla açması gibi bir şey. Kalp daha hızlı çalıştığı zaman tansiyon hızla yükselmeye başlıyor, çünkü vücut kendisini korumaya alıyor, tansiyon yükseliyor, dolaşım artıyor, bu da kalbi yoruyor ve kalp yetmezliği gelişebiliyor.” AKCİĞERLER PATLAYABİLİR Enkaz altında kalanların yaşadığı en önemli sorunlardan biri de inşaat malzemelerini solumak. Nefes alıp verdikçe bu yabancı maddelerin hepsi akciğer dokusuna gidiyor. Bu durumda akciğerlerin vital kapasitesinin, yani nefes alıp verebilme yeteneğinin bozulduğunu belirten Dr. Rodoplu, “Yan yatmış, yüzükoyun veya belki başı aşağı kalmış biri ve bir de üzerinde eşya varsa rahat nefes alıp veremiyor. Akciğer rahat genişleyemeyince kendisini savunmaya almak için ödem geliştiriyor. Rahat soluma olmadığı için akciğer yetmezliği de gelişiyor. Bunun da iki nedeni var: Birincisi toz, toprak, kireç ve inşaatta kullanılan bütün toksik maddeleri solumak akciğere yük bindiriyor, ikincisi de akciğerler rahat nefes alıp veremiyor. Yani enkaz altında bulunanlarda akut akciğer yetmezliği riski, akciğer zarının yırtılması ve akciğerin hava kaçırması durumu olan pnömotoraks riski ve göğüs kafesini ve akciğerleri saran plevranın katmanlarının arasında kanlı sıvı birikmesi olan hemotoraks riski var. Bunlar olursa gerçek bir acil durumdur ve ölümle sonuçlanır. Bu tablo oluştuysa kişiden kişiye değişir ama yaklaşık on saat sonra ölümle sonuçlanabilir” diye konuştu. BÖBREKLER KAÇ GÜN DAYANIR? Dr. Ülkümen Rodoplu, özellikle bu saatten itibaren enkazdan çıkarılacak depremzedeler için daha dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Çünkü enkaz, organın üzerinde bulunduğu sürece vücut kendisini koruyor, ancak enkaz kalktığı anda yaralı veya ölü dokudan salgılanan maddeler böbrekleri iflasa götürüyor. “Biz kişinin üzerindeki enkazı kaldırırken, yükü aldığımız anda o baskı altında kalan dokudaki bazı maddeler hızla kana karışıyor ve o da böbrek yetmezliğine neden oluyor. O nedenle enkaz altındaki kişinin özellikle bu saatten sonra böbrek yetmezliğine karşı sıvı takviyesi yapılması gerekiyor” diyen Dr. Rodoplu, 4 günden sonra böbreklerin iflas etmeye başladığını söyledi. Enkaz altında kalan herkes 4 veya 5 gün idare edebilir, bazı kaynaklar insanın 7 gün susuzluğa dayanabileceğini gösteriyor. Dr. Rodoplu'ya göre 5 günden sonra mucizeler gelişmeye başlıyor: SOĞUK HAVA BİR AVANTAJ MI? “Gençler daha fazla dayanır. Şimdi hava soğuk olduğu için hipotermiye bağlı olarak dayanma gücü daha fazladır. Aşırı sıcak olsaydı daha fazla sıvı kaybı olurdu” diyen Dr. Rodoplu, ‘O zaman soğuk hava bir avantaj mı?' sorusuna şöyle cevap veriyor: “Şimdi böyle bir çelişki var; battaniyeye ihtiyaç var, soğuk bu insanlar için kötü diyoruz ama aslında ölümle burun buruna olanlar için soğuk daha büyük bir avantaj. Çünkü dokular biraz daha canlı kalabiliyor. 60 yaş üstündekiler daha az şanslı çünkü şekerleri hızla düşmeye başlar. Hele bir de yüksek tansiyon gibi sorunlar varsa daha zor dayanabilirler.” 24 GÜN SONRA ENKAZDAN SAĞ ÇIKTI Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Başkanı da olan Dr. Ülkümen Rodoplu, enkazdan sağ çıkabilmek için kalbi stres hormonlarına maruz bırakmamanın önemini ise şöyle anlatıyor: “Bütün dünyada enkaz altında kalan kişilere bakmışlar ve bu insanların gayet sakin olduğunu tespit etmişler. Mesela en son Haiti depreminde birisi 24 gün kadar enkazın altında kaldı ve çıktığında durumu gayet iyiydi. Genç bir insandı. En önemli şansı su olan bir bölgedeydi ve sakindi. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü korktuğumuzda, strese girdiğimizde, kaygılandığımızda salgılanan stres hormonları kalp ritmini hızlandırır. Bunlar insanı kaçmaya hazırlayan hormonlardır. Enkaz altında bu hormonlar insanın aleyhine işler, kalbi daha çok çalıştırır ve kalp yetmezliğine yol açar. SAKİN OLUN, KALBİNİZİ YORMAYIN Tüm dünyada enkaz altında uzun süre sağ kalanların ortak cevabı şudur: “Uyudum.” Yani enkaz altında sakin olanların hayatta kalma şansı daha fazla, çünkü stres hormonlarının kalbi yormasına izin vermiyor. Biz özellikle şunu öneriyoruz: Depreme karşı bir kişisel eylem planınız olsun. Eğer sarsıntı başladığında kendinizi çelik kasa, buzdolabı, çamaşır makinesi, mutfak tezgâhı gibi sağlam bir eşyanın yanına atabilirseniz, bu eşyalar sizi kurtarabilir. Sonra hiç bağırıp çağırmadan, çığlık atmadan sakin bir şekilde beklemeye başlayın ve ritmik sesler çıkarın. Mesela bir eşyaya belirli aralıklara vurarak ses çıkarın, mutlaka sizi bulacaklardır. Japonya' ve Haiti depremlerinde hayatta kalanların çok büyük bir çoğunluğu mutfak tezgâhlarının önünde kalarak kurtuldu.” EN ÖNEMLİ ŞEY: BEKLEYEBİLMEK Şu anda deprem bölgesindeki insanlarda travma sonrası gelişen akut stres bozukluğunun görüldüğünü belirten Psikolog Ferahim Yeşilyurt da en büyük sorunun çaresizlik olduğunu söyledi: “Göçük altındakiler dışarı çakamadıkları, dışarıdakiler de enkaz altındakilere yardımcı olamadıkları için yoğun bir çaresizlik yaşıyorlar” diyen Yeşilyurt da umutlu ve sakin olanların hayatta kalma oranlarının daha yüksek olduğunu vurguladı. Yeşilyurt, “Biraz daha beklenti içinde olan, enerjisini daha idareli kullanan insanların enkazdan çıkma ihtimalleri daha yüksek. Çünkü orada yapılabilecek en önemli şey bekleyebilmek. Mevcut durumu sürdürebilmek. Ama beklerken daha az enerji harcayarak, dolaşım ve solunumu en iyi şekilde devam ettirebilmek için mümkün olduğunca sakin olmak gerekiyor” dedi. ENFEKSİYON HASTALIKLARI ARTABİLİR Su ve kanalizasyon sistemlerindeki sorunların enfeksiyon hastalıkları açısından da risk yaratacağını belirten Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şadi Yenen ise özellikle çadırlarda solunum yolu hastalıklarının artış gösterebileceği uyarısında bulundu.
YORUM YAZIN
|
|