Bugün gelinen noktada, Türkiye, istese de kulağının üstüne yatamıyor, üç maymunları oynayamıyor veya birikmiş sorunları halının altına itemiyor. Tarafı olduğu olayların ciddiliği, bugünkü uluslararası şartlar ve dış politikada benimsenen 'vizyoner yaklaşım' buna izin vermiyor da ondan...
'Ermeni açılımı'na, yani İsviçre'nin arabuluculuğunda Türkiye ile Ermenistan'ın üzerinde uzlaştıkları iki protokole bu açıdan yaklaşmak gerekiyor.
Açılımı duyar duymaz hemen ayağa kalkanlara ilk uyarı: Bu açılımı başlatanlar da sizin kadar konunun hassasiyetinden haberdarlar. Evet, Ermenistan Türkiye ile sınırlarını içine sindiremiyor, 'soykırım' iddiasını anayasasına geçirmiş bir ülke ve en yakın müttefiğimiz Azerbaycan'ın topraklarını da işgali altında tutuyor... Bunların hepsi doğru; ancak girişim de tam bu amaçla başlatıldı işte: Türkiye, 'Ermeni açılımı' ile, komşusu Ermenistan'la arasındaki bütün sorunları makul bir zemine oturtup varolan ihtilâfları ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
Parlametoların devreye girmesi öncesinde, kamuoylarının konuyu hazmetmesi için altı haftalık bir süre öngörülmüş... Bu süre, öncelikle Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan'ın iki ülke milli takımlarının altı hafta sonra yapacakları karşılaşmayı izlemek üzere Türkiye'ye gelmeye kendini hazırlaması için verilmiş bir süre gibi. İlk karşılaşmaya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Erivan'a kadar giderek katılmıştı; Sarkisyan ise ziyaretini anlamsız şartlara bağlama eğiliminde gibi...
İlk güven sınavını o ziyaretin gerçekleşip gerçekleşmemesiyle verecek Ermenistan...
Protokolde Ermenistan için 'samimiyet sınavı' sayılabilecek başka unsurlar da var: Ermenistan için en önemli sorun, Türkiye ile sınırının açılması ve diplomatik ilişkinin başlaması; protokoller o noktaya varılmasını amaçlıyor, ama bölgedeki bütün ülkeler arasında sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması şartıyla... Bununla arzulanan, Ermenistan'ın Azerbaycan'la olan Karabağ ihtilâfını ortadan kaldırması...
Diplomatik ilişkiler kurmak için ülkelerin birbiriyle can ciğer kuzu sarması olması gerekmiyor elbette; ancak komşusunun topraklarının kapılarını sonuna kadar açmasını bekleyen ülkenin komşu topraklarında gözü olması ve komşusunu 'soykırım' gibi uluslararası ayıplanmış bir suçla itham etmesi herhalde normal karşılanamaz.
Normalleşme, ancak iki tarafın da birbirine anlayış ve samimiyetle yaklaşmasıyla gelebilir...
Türkiye, diplomasiyle erişilen 'protokollere' taraf olmakla, Ermenistan'a ve uluslararası camiaya bunu sağlama fırsatı veriyor.
Bunun için de, Ankara, kapsamlı ve kalıcı bir bölgesel düzen arayışına girişilmesini bekliyor. Yeni düzenin uluslararası hukuka saygı, karşılıklı bağımlılık, ekonomik işbirliği, ihtilâfların diyalogla çözümü, teknik ve kültürel alanlarda işbirliği gibi yapı taşları olmasını öngörüyor. 'Mezopotamya Havzası' projesinin bir tür Kafkasya izdüşümü bu.
“Peki ya Azerbaycan?” sorusunun tek bir cevabı var: 17 yıldır süren işgalle 'donmuş' görünen Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ihtilâf da, Ankara'nın Erivan'la karşılıklı atacağı diplomatik adımlarla çözülmüş olacak...
Azerbaycan'ın rahatsız olması değil, açılımı desteklemesi kendisi için daha akıllıca...
Süreç aslında uluslararası camianın köklü ihtilâfların çözümü konusunda da bir samimiyet sınavı olacak. Dünyanın dört bir tarafından gelen baskılarla girilen bir yol bu açılım; imzalanan protokolün sonuç alması için mızıkçılık yapan ülke üzerinde aynı türden baskıların devam etmesi şart. Ermenistan-Türkiye ve Ermenistan-Azerbaycan arasındaki ihtilâfların çözümüyle Kafkas bölgesine gelecek huzur ve güven ortamı uluslararası camiayı da rahatlatacaktır.
Unutmayalım: Dünya enerji hatları bu bölgeden geçiyor ve Türkiye de bölgenin kilit ülkesi...
Yenişafak