Ecevitlerin ” manevi oğlu “ DSP İzmir Milletvekili
Recai Birgün, eski Başbakan Bülent Ecevit'in ölümünden sonra eşi Rahşan Hanım'ın
eve kapanması ve hiç mezarlık ziyaretine gitmemesinin sırrını açıkladı.
Birgül, Ecevitlerden, Meclis'te yaşadıklarına kadar
birçok konuda sorularını şöyle yanıtladı:
RUHU BİZİMLE: Ben ve
hanımefendi rahmetlinin orada yatmadığını düşünüyoruz. Orada fiziki şeyler var
tabii kemikleri orada ama biz Sayın Ecevit'in ruhunun hâlâ bizimle olduğuna
inanıyoruz. Onun ruhunun evde olduğuna inanıyoruz. Ondan hanımefendi henüz mezar
ziyareti yapmadı. Ben mezar ziyaretine ara ara gidiyorum ama onun orada
yattığını düşündüğümden değil. Kendimi rahatlatmak, kendi psikolojik rahatlığım
için giderim.
MEZARI TAŞINACAK: Mezarın taşınması kararından
vazgeçmiş değiliz. Hanımefendi kendisi vefat ettiği zaman gömüldüğü yerde
beyefendiyle birlikte olmak istiyor. Bu karar da onun en doğal hakkı. Çünkü
eşidir, yıllarca birlikte yaşamışlar. Bazı kesimler doğru bulmuyorlar olabilir.
O kesimlerin kendi görüşüdür ama biz vakti geldiğinde böyle bir girişimde
bulunacağız. Ayrı bir yere nakledeceğiz ki hanımefendiyle birlikte
yatabilsinler. Şimdi tespit ettiğimiz bir yer yok, olacak.
ARŞİV
BİLİM KURULUNA: Rahmetlinin 1940'lara dayanan bir arşivi var. Burada 200
küsur klasör var. Bu da binlerce, milyonlarca belge demek. Onları ayıklamaya
çalışıyoruz. Özellikle Kıbrıs konusunu öne aldık. Şimdi Kıbrıs'la ilgili 100
küsur klasör dosyamız var. Bu klasörleri elden geçiriyoruz. Bir bilim kurulu
heyeti oluşturduk. Bu heyete bunları teslim edeceğiz. Bunları kendi
düşüncelerini katmadan sadece belgeleri derlemek suretiyle kitap haline
getireceğiz. Muhtemelen bu birkaç cilt olacak.
HANIMEFENDİ
KIZIYOR: Hanımefendi bana çok kızıyor. Sesimizin çıkmadığından, 'Niye bir
şey yapmıyorsunuz, bak bunlar şöyle oluyor böyle oluyor' diye. Ben de ondan
biraz zaman vermesini istiyorum. Çünkü bir insan bir odadan bir odaya geçtiğinde
bile acemilik çeker, kitabı nereye koymuştum, kalemler nerde gibi. Ben de
kendime burada o zamanı tanıdım. Hanımefendi misyonerlik, toprak satışları, Irak
ve Kıbrıs konusunda çok hassas. Şehitler konusunda çok hassas. Hükümetin yeterli
tedbiri almadığına inanıyoruz. 'O konuda niye bir şey söylemiyorsun' diye bana
kızar. Bir de Anayasa tartışmaları sırasında birtakım şeyler ortaya çıktı.
Eyaletler, türban konusu. Ecevitler ve ben türbana aynı şekilde bakıyoruz.
Türban Türkiye'nin sıkıntısıdır. Biz zaten Türkiye'de türban sorununun varlığına
inanmıyoruz. 2002 seçimlerinden önce cuma namazlarından sonra yürüyen türbanlı
insanlar eylem yapanlar, o inandıkları Kuran-ı Kerim'i zincirle bağlayıp, şov
yapanlar 2002'den sonra hiç ortada görünmediler. Ne oldu, türban sorunu çözüldü
mü? Türbanı bir sorun değil sıkıntı olarak görüyoruz.
RAHMETLİ
GÖREMEDİ: Meclis'teki tabloyu görünce Ecevit'i daha çok özlüyorum. Rahmetli
Ecevit'ten hep şunu öğrendik; rahmetli olmadan önce benim ne yapacağım konusunda
hanımefendi ben ve beyefendi arasında konuşmalar geçerdi. Beyefendi şunu
söylerdi: ”Tabii ki Recai Bey milletvekili olacak.“ O çok inanmıştı benim
milletvekili olacağıma ama göremedi. Bunun burukluğu var.
1-2 AY
BEKYEYECEĞİM: Meclis beni sıkıyor. 'Dediğim dedik' diyen bir iktidar var.
Sizin getirdiğiniz tekliflere önerilere sıcak bakmıyor, ne derseniz deyin 'Ben
bilirim, benim bu kadar sayım var. Biz istediğimizi yaparız'diyorlar. Bu çok
yanlış bir zihniyet. Bu vatandaş onlara hataları yapın, illegal kanunları
çıkarın diye oy vermedi. Karşıda bir duvar görüyorsunuz öyle bir duvar ki
söylediğiniz söz sizde yankılanıyor. Çok zevksiz, çok tek taraflı bir Meclis
var. Kendime birkaç ay süre verdim. Ondan sonra ben Meclis'e ne için geldiğimi
anlamaya başlayacağım ve anlatmaya başlayacağım.
HAKETMİYORLAR: Bu
Meclis'te bulunmayı haketmeyen büyük çoğunluktur. Çoğunluğu öyle görüyorum.
Yüzde vermek istemiyorum. Haketmeyen derken bunu gruplara ayırmak lazım.
Milletvekili olmanın gereklerini yerine getiremeyen, bilgi olarak, geçmiş olarak
buna sahip değil. En basiti, hükümetin içinde halen hakkında soruşturma olan bir
sürü bakan var. Bunlar haricinde hakkında söylenti çıkanlar var. Bugün
dokunulmazlık konusu hala tartışılıyor. Neyi tartışıyoruz anlamıyorum.
İDEALİST DEĞİLLER: İktidar partisi milletvekilleri neyi
oyladığını bilmeden, ne için el kaldırdığını bilmeden hatta bazen de vicdanen de
rahatsız olduğu halde herhangibir kanun maddesi veya değişiklik önergesine evet
veya hayır diye oy veriyor. Bu da burada milletvekillerinin çok da idealist
olmadığını gösteriyor.
EMNİYET VE SİYASET: Her idealist
Emniyet'çinin bir hedefi vardır; emniyet teşkilatını siyasilerin baskısından
kaldırmak. Bir talimatla bir yerden bir yere sürgün edilebilirsiniz. Bir anda
bakanın talimatıyla görevden alınabilirsiniz. Bu bütün teşkilatın hepsi için
geçerli. Biz hep meslekte çalışırken de bu teşkilatın hiç değilse Silahlı
Kuvvetler'e yakın bir özerk tayin ve terfi sistemi olması gerektiğini düşündük.
ERDOĞAN RİSK FAKTÖRÜ: Aslında koruma standardı diye bir şey yok.
ABD ve İsrailliler yapar diye reklamı yapılır ama ABD Başkanı da İsrail
Başbakanı da suikastle öldürüldü. Parti genel başkanları korunması gereken
kişiler. Türkiye'de çok zaafiyet var. Çünkü bizde korumada süreklilik yoktur.
Göreve gelen yeni korumalarını getirir, yeni kişilerdir. Kişilerin siyasi
görüşüne özgeçmişlerine göre korumalar seçildiği için o konuda büyük sıkıntı
var. Biz rahmetliyle çok rahat çalışırdık. Çünkü bizim söylediklerimiz dışına
pek çıkmazdı. Ama Erdoğan korumalara çok farklı davranıp korumaları hiç ciddiye
almıyor. Serbest istediği yere gidiyor. İstediği gibi kalabalığın içine girip
çıkıyor. Biraz halk adına yapıyorum gibi görünüyor ama risk faktörü çok yüksek,
korumaları da sıkıntıya düşürüyor. Önemli olan korunan kişinin de koruma
hizmetlerine biraz saygı göstermesidir. Dikkate alması
lazım.
Milletvekili olabilmek için 250 bin YTL harcayanlar
var
Mİlletvekİllerİ çok para harcıyorlar milletvekili olabilmek için.
Geçenlerde birisiyle sohbet ediyoruz, benim ne kadar harcadığımı sordu. Ben de
ona işte harcadığım para bu dedim. 6 milyar CHP kesti, yapılan başvuru parası
diye. 3 milyar da ben İzmir'deki çalışmalarımda harcadım. Ne harcamalarıydı
bunlar; otel masrafları, uçaktaki geliş gidiş masrafları, bir de köylülerle
içtiğimiz çay paralarını ödedik. Ben 2002'de de o kadar para harcamıştım. Bana
'Sen hiç para harcamamışsın. Ben 250 bin YTL para harcadım'dedi. Dedim ki ben
250 bin YTL para harcayıp da milletvekili olanlara hiç iyi gözle bakmıyorum.
Çünkü buradaki olanlardan da anlıyorum ki burada pek vatan millet kavramı pek
zayıf. O açıdan 250 bin YTL harcamanın başka bir gerekçesi olması lazım. Çünkü
burada alınan maaş 8 bin 600 küsur. Üç aylık olarak veriyorlar bunun bir
lirasına bile dokunmasanız yılda 90 bin YTL filan yapıyor. 4 yılda 360 bin YTL
yapar, hiç dokunmazsanız.
MAAŞ KİMLERE YETMİYOR? Bunu söylemek
belki çok komik ve utanç verici bir şey ama çünkü ben de dışarıdayken niye
yetmiyor diyenlerden birisiyim. Bu maaş benim harcama anlayışıma göre yetiyor
ama birçok arkadaşımıza yetmediğini burada gözlemliyorum. Çünkü burada
milletvekilleri yasama görevinin yanı sıra farklı işler de yapıyorlar.
Vatandaşla birebir ilgilenebilmek için iş takipçiliği yapıyorlar, onlara iş
bulmaya çalışıyorlar, yediriyor, içiriyorlar. Gittiğimizde bize ters bir şey
olmasın, seçmenimize sahip çıktık mantığı altında. Tabii o tip arkadaşlar için
yetmiyor para. Meclis'te her ne kadar yemek ucuz da olsa her gün birisinin on
misafiri olsa 30 milyon verse ayda 1.5-2 milyar sırf yemek masrafı oluyor.
Bazıları geliyor dışarıda otelde kalıyor, onu ödemek zorunda kalıyor arkadaşlar.
Velhasıl bu para yetmeyenler var. Diyelim ki hepsini biriktirdiniz. Biriken para
360 milyar. 250 milyar seçimde harcamışsanız yani harcadığınızın karşılığını
alamıyorsunuz. O zaman bir insan niye harcar bu parayı? Ya trilyonerdir ya da
çok idealist. Kimse çıkıp benim yüzüme ben çok idealistim diyemez. Bunu da
tartışırım. Tabii bu sözleri Meclis'e para harcayıp da gelenler için
söylüyorum.
AHLAKSIZ DAVRANIŞ: Milletvekilinin kendi iradesi
dışında davranması, ahlaklıca değildir. Biraz ahlaksızca davranılıyor. Yani ‘Ben
şimdi burada hayır dersem bu gruptan dışlanırım hatta hayır dersem bir dönem
daha milletvekili seçilmem, benden önce bir daha Meclis'e gelemeyenler gibi
olurum' düşüncesiyle bir insan iradesini ortaya koyamıyorsa, tabii ki bu
ikiyüzlülük, ahlaksızlıktır.
BİR DÖNEME DAMGA VURDULAR
Türk siyasetinin önemli bir dönemine damgasını vuran Bülent ve
Rahşan Ecevit çifti uyumlu birliktelikleriyle de örnek oldular. Rahşan Hanım,
özellikle 12 Eylül döneminin sıkıntılı günlerinde eşine büyük destek
verdi.
Haber7