Demirel, sınıfsız bir siyasetçiSiyasetçimizde sınıf bilinci, hiç yokmuş. Demirel'i dinlerken anladım, bir kez daha. Bari demokrasi bilinci olsa! O da yok, velhasıl. O demokrasi ki, siyasetçinin namusudur... Onu geçtik, diyelim. O siyasetçi ki, bir demokrasi işçisidir. Kendi sınıfına da hain. Demirel'e bakınca gördüm, bir kez daha. *** Demirel, diyor ki: Ordu, milletin ordusudur, eşrafın değil. Çok doğru! Askeri yıpratmayalım, diyor. Amenna! Ordumuza ihtimam, hepimizin mesuliyeti. En başta da bizzat askerin... Peki ya siyasetçi, kimin siyasetçisi? Halkın mı, yoksa eşrafın mı? Demirel, kimin siyasetçisiydi, mesela? Siyasetçiye her türlü muamele mübah diyorsa.. Kendine yapılandan niye şikâyetçi? *** Demirel, Vatan'da tam altı gün boyunca konuştu. İşte aklımda kalanlar: (Tutarsız bulursanız, benden bilmeyin.)
*** Ne mi, anladım? Siyasetçi, sınırlarını askerin çizdiği bir sahada top koştursun, diyor. Sınırı geçerse, başına geleceklerden kendi sorumludur. Hiç başka yerde suçlu aramasın. Ama Demirel'in hakkını da yemeyelim. Bir şeyi doğru söylüyor. İç Hizmet Kanunu değişmeli. Aksi askere de, siyasetçiye de büyük haksızlık. *** Kendi sorumluluğuna gelince... İnkâr ile ikrar arasında gidip geliyor. Sizleri şahit tutyorum. Büyük jürinizin huzurunda... Demirel'le bu son vedalaşmamızdır. İşte, şahit olun! Ki, bu iş temyize kaldı. Yani, Allah'a... Sen, kıskançlığa mahkûm biçare! Fatih Çekirge dün, hakkımda çok büyük bir gerçeği ifşa etti. Benim için, ‘O bir memurdu', başlığı attı. Mülakât vermem de, Fatih Çekirge'nin iznine bağlanmış, meğer. Nereden bileydim? Hey gidi dünya... nasıl da şaşırtırsın. İtikadımca, elçiye zeval olmaz. Onun için demiyorum ki: Ben bir memurdum da... Ey Fatih Çekirge! Seni kim memur etti, o yazıya? Ama yazıdaki o ağzı, iyi tanıyorum. Bakmayın siz, Egemen Bağış'ı, Ahmet Davutoğlu'nu, Cüneyt Zapsu'yu öne sürmesine. Perdeleme yapıp arkalarına saklanıyor, oysa. Sözüm, tuttuğun ‘özel ulak'a değil, sanadır. Sen, arkalarda saklanan! Siyasetçi ya da her neysen... Hem kıskanç, hem biçaresin! Gene mukayyet olamamışsın, kendine. Memurken kale almazdım. Şimdi de kale almıyorum, seni. Esasen, kabil-i hitap bile değilsin. Cevap vermeye değmezsin. Seni, içini yiyip bitiren hasede mahkûm ediyorum. Haydi, başka kapıya... akif.beki@radikal.com.tr YORUM YAZIN
|
|