'Çocuk' seslerinden rahatsız olanlar, dikkat!"Histeri"nin DVD'si raflarda!İngiliz korku sinemasından aslında zaman zaman ilginç yönetmenlerin ve yaratıcıların çıktığını kabul etmek lazım. “Histeri”nin ardındaki Tom Shankland ile Paul Andrew Williams da bunlardan iki tanesi. Shankland'i yazıp yönettiği ilk filmi “Waz”dan, Williams'ı ise “Kulübe” (“The Cottage”) ve “London to Brighton”dan tanıyoruz. Burada Williams'ın fikrini, sinemaya Shankland uyarlıyor. İngiliz sinemasının makus talihi Bu zamana kadar “Waz”da “Testere”nin (“Saw”), “Kulübe”de “Şeytanın Ölüsü”nün (“The Evil Dead”), “London to Brighton”da ise lovers-on-the-run yol filmlerinin bir versiyonlarını veren bu ikilinin kariyerleri aslında İngiltere'nin makus talihi ile aynı. Yani Amerikan sinemasında uygulanan formüllerin yolunda ilerliyor Williams da, Shankland de. Ancak bazı sinemacılar gibi türlere veya kalıpları bir dokunuşta bulunmayı da ihmal etmiyorlar. Örneği “Waz”ın el kamerası kullanırken röntgencilik hissi yaratmasıyla, “London to Brighton”ın ise tren motifini ele alışıyla öne çıktığı söylenebilir. Bu sefer ise Amerikan sinemasında çokça gördüğümüz ‘öldüren çocuk' meselesine atmışlar oltalarını. ‘Öldüren çocuk'tan gelen ‘telekinetik korku filmi' denemesi Tabii Amerikan sinemasında bu meselenin çeşitli dönemlerde ele alındığını biliyoruz. Ancak ‘öldüren çocuk' gibi bir alt tür yok korkuda. Bu sebeple de genelde ‘şeytan filmi', ‘telekinetik korku filmi', ‘büyü filmi', ‘okült korku filmi', ‘parapsikolojik korku filmi', ‘hayalet filmi' gibi alt türlerde ele alındığını biliyoruz. Öyle ki ana mantık, bir çocuğun içine giren bir gücün insanları öldürmesine odaklı. Konumuz “Histeri” olunca ise içine virüs giren bir çocuğun, bununla birlikte çocukların hareketlerini kontrol etme yetisine sahip olması ele alındığını görüyoruz. Yani ‘büyü filmi', ‘telekinetik korku filmi' ve ‘parapsikolojik korku filmi'nde rastladığımız bir özellik bu. Bu sebeple de “Histeri”, üçünün arasında bir yerde. Ancak daha çok ‘salgın filmi'ni korkuya çevirip bu üç alt tür yoluyla sinemalaştırdığı söylenebilir. Temel mantığı ise ‘telekinetik korku filmi'ne çıkıyor. Zor olanın peşinde... Bunun yanında Tom Shankland'in yönetmenlik tercihiyle de ilginç bir yapıya kavuştuğunu ifade etmek, doğru bir tespit olacaktır. Zira Shankland, “Waz”da olduğu gibi yine el kamerası kullanmayı tercih etmiş. Böyle olunca da yakın ve orta planlar odaklı bir görsel yapı kurmuş. Ancak bir eve noelde gelen ailenin ormandan girişinde geniş açılara başvurarak atmosfer depolamış. Yani kısacası gece sahnelerinde ‘geniş', gündüz sahnelerinde ‘dar' açı objektifleriyle çalıştığı söylenebilir. Bu da aslında korkuda çokça görülen ‘geceye sıkıştırıp kolay korkutma' basitçiliğini tersine çevirmesine yarıyor. Zira başta eve gelirkenki durum, ormanın üzerinden karanlık, röntgencilik ve virüse odaklanırken karşımıza daha solgun renklerle çıkıyor. ‘Ce yapmak'tan ziyade atmosfer üzerine gitme mantığı hakim orada. Noelin sabahı olunca ise esas vahşet başlıyor. Aslında buraya kadar “Şeytanın Ölüsü” gibi filmlere daha yakın duruyor yapıt. Zira ‘katil çocuk'a bulaşan sıvı şeklindeki virüs de, kitsch bir görsel efektle gösteriliyor. Çocuk seslerinin sinir bozucu hakimiyeti, B filmi anlayışının ilk adımı Ancak Shankland'in sinema dilinin, baştan sona çocuk seslerinin korkutucu ve geriltici hali üzerinden yürüdüğünü söyleyebiliriz. Yani ‘ses'e odaklı bir korku anlayışı hakim. Bu ‘ciyak ciyak' haller de aslında ‘çocukların rahat ve aile içindeki halleri'ne sinir olmamızı sağlıyor daha en baştan. Bir yabancılaşma hissi yaratıyor. Böylece aile yapısının da durumuna göndermeler yapıyor Shankland'in senaryosu. Tabii bu atmosfer kurulurken, yakın plan ve orta plan kullanımının kurgu alanında B filmi kıvamında bir doku aşıladığı da söylenebilir. Zaten çocuk seslerinin ve müziklerin bizim filme yaklaşımımızı pembe dizi ve istismar filmi kıvamında bozduğunu iddia edebiliriz. Bu yönüyle de benzer meseleli istismar filmi “The Child” ile de akraba yapıt. Bunu da zaten katil çocuğun eline aldığı objelerle başka mekandaki insanları öldürürken, uyum kesmesi tekniğinin ‘cutaway' (alakasız bir yere kesme) gibi bağlanıp, daha çok sesin öne çıkarılması ve ölümlerin gösterilmesi amaçlanıyor. Yani tam bir B filmi havası hakim. Oyunculuklar da zaten bilinçli olarak yapaylaştırılmış. Shankland, korkuya hakimiyetini kanıtlamış Shankland'in amacı belli ki noel atmosferinin ve aile yapısının yapaylığına vurgu yapmakmış. Böylece “Amerikan Güzeli”vari bir aile kabusunu, korku filmine uyarlamayı beceriyor. Tabii “Büyü”nün (“Don't Look Now”) ilk sahnesinde kanın akmasıyla kızın gölde boğulduğu suyun üst üste bindirildiği sekansın, birebir aynılarından birkaç tane içerdiğini de ekleyelim “Histeri”nin. Onun yanında daha çok “Lanetliler Kasabası”nın (“Village of the Damned”) yapısını getiriyor akıllara. Zira bir bölgede kısılı kalan çocuklar ve ebeveynler asla kaçamıyor. Tabii Shankland'in kurgu teknikleriyle kan oranının da ilginç bir görünüme büründüğünü söylemek lazım. Bütün vahşet sahnelerinin, gündüz gerçekleşmesiyle birlikte birkaç sekansın ‘gore bir tavan' yaptığı da aşikar. Shankland'in burada garip bir ton tutturarak korku alanındaki hakimiyetini kanıtladığını söylersek doğru yapmış oluruz. Bunun yanında gece değil gündüz sahnelerinin korkutması da onun becerisini ortaya koyuyor. Tabii ‘başka bir alanı kontrol etme' gibi telekinesis veya büyü numaralarının da korkuda pek fazla kullanılmadığını da ekleyelim. Transformers hayranlarına özel Yazın en önemli hitlerinden olan ve ABD'de tüm zamanların en çok izlenen 10 filmi arasına giren ikinci Transformers filmi, özel iki disklik bir versiyonla sunuluyor. Meraklısına keyifli bir blockbuster olduğuna şüphe yok. Ayrıca 1999'da yayımlanan üç sezonluk ‘Beast Machines' adlı TV dizisinin DVD'sini de edinebilirsiniz. Kerem Akça'nın Önerdiği 10 DVD: 1-Kehanet (Knowing) 2-İşkence Odası (Martyrs) 3-Rumba 4-Canavarlar Yaratıklara Karşı (Monsters vs. Aliens) 5-Ara 6-Mahşerin Dört Atlısı (Horsemen) 7-Girl in the Park 8-Histeri (The Children) 9-Kontes (The Countess) 10-Seni O Kadar Çok Sevdim Ki HT2 YORUM YAZIN
|
|