Boldaş; 'Balık ölümleri sorun değil sonuçtur!'Çevre Yüksek Mühendisi TMMOB ÇMO Diyarbakır Şube Başkanı Canfidal Boldaş, balık ölümlerinin sorun değil sonuç olduğunun altını çizdi.Çevre Yüksek Mühendisi TMMOB ÇMO Diyarbakır Şube Başkanı Canfidal Boldaş, balık ölümleri ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Boldaş, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Başta bölge halkının sözlü şikâyetleri olmak üzere yerel ve ulusal basında çıkan haberlerden ilimizde bulunan Göynük Çayında ciddi boyutlara ulaşan balık ölümlerinin yaşandığını öğrendik. Göynük Çayı, ilimiz Karlıova ilçesi civarından kaynaklanıp 95 km uzunluğundadır. Bu çayın suyu, ilerlediği güzergâh boyunca tarımsal sulamada ve hayvansal faaliyetlerde de kullanılmaktadır. Bize ulaşan bilgilere göre Göynük Çayından su ihtiyacını karşılayan büyük ve küçükbaş hayvanlarda da rahatsızlıklar gözlemlenmiştir. Bu gün Bingöl'de yaşanan bu sorun, bölge genelinde de görülmektedir. Diyarbakır'da Dicle Nehri ve kollarında da sık sık rastladığımız bu olumsuz tablo bölgenin maruz kaldığı politikaların acı sonucudur. Bu olumsuz tablo sonucunda bölge genelinde Fırat Nehri ve Dicle Nehri kirlilik riski ile karşı karşıya kalıyor. Su havzalarının ekolojik olarak korunması temel amacımız olduğu için Fırat ve Dicle Havzalarını korumak da temel görevimizdir. DÖRT BAŞLIK SIRALADI! Bu olumsuz tablo maalesef, merkezine doğa katliamları ile ekolojik kıyımın konulduğu politikalar zincirinin sonucudur. Çünkü canlı hayatına, doğaya, ekolojiye ve ekosisteme çok yoğun olarak doğrudan müdahale vardır. Bu da canlıların yaşam olanağını düşürmektedir. Maalesef doğanın, ekolojinin ve ekosistemin önemsenmemesi, sermayenin öncelenmesi bu tarz katliamlara varan doğa felaketlerine sebep olmaktadır. Bu olayın sebepleri arasında temel olarak dört başlık değerlendirebiliriz. Bunlar; plansız, ihtiyaç fazlası ve teknikten uzak baraj projeleri, teknikten uzak zirai ilaçlamalar, denetimsiz endüstriyalizm ve su ortamına kirlilik yüklemeleridir. İlk başlık olarak plansız, ihtiyaç fazlası ve teknikten uzak baraj projelerini değerlendirelim; Bu projeler, su canlılarının yaşam dengesini tamamen olumsuz yönde etkiler. Bölgede yapılan barajlar ve bu barajlar sonrasında suyun tutulması ile gövde sonrasında nehir ve akarsularda su akış hızının durağanlaşmasına, su seviyelerinin düşmesine, suyun debisinin düşmesine, su yatağının ciddi manada çekilmesine ve bir de mevsimsel koşullar itibariyle yağış miktarının azalması, bilinçsiz sulama faaliyetleri ve hat boyu yerleşim yerlerinin kanalizasyon atıklarının da bu alıcı ortamlara yüklenmesi de tüm bunlara eklenince sonuç olarak sudaki çözünmüş oksijen konsantrasyonunun ve su akışının azalmasına sebep olur. Böylece oksijensiz kalan suda, canlının yaşaması mümkün olmamaktadır. Çünkü inşa edilen barajlar sermayedarlara ait olduğundan dolayı yüksek kar için maksimum su tutma kapasitesi geliştiriyorlar. Bu barajların sonrasında neredeyse can suyu bile yok denecek kadar az oluyor. Yine barajların inşası aşamasında da sudaki canlı hayatı olumsuz etkilenir. Beton dökümleri sırasında hortumlarda-pompalarda olası küçük çatlaklar-yırtıklar-patlaklar sonucu suya karışan beton da su canlılarının solungaçlarını tıkayarak boğulmalarına neden olabilir. Kısaca bu yapıların hem inşa hem de işletme süreçleri canlı hayatı için önemli riskler taşımaktadır. İkinci başlık olarak teknikten uzak zirai ilaçlamaları değerlendirelim; Zirai ilaçlama hususu da oldukça önemlidir. Özellikle nehir-akarsu kıyılarında zirai ilaç miktarı fazla tüketilecek olursa fazla verilen zirai ilacın suya akması veya karışması yüksek ihtimaldir. Özellikle suya dik işlenen toprakta damalama veya yağmurlama metoduyla sulama yerine vahşi sulama metodu tercih edilirse bu taşınımın gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bu da sudaki amonyum ve sülfat değerlerinin istenilen aralığın dışına çıkmasına sebep olur. Hem kullanılan ilaç miktarının optimum düzeyde olması hem de ilaç kalıntılarının ve ambalajlarının akarsulardan uzak tutulması önem arz etmektedir. Üçüncü başlık olarak denetimsiz endüstriyalizmi değerlendirelim; Yine su yatakları ile su yataklarına yakın yerlerde faaliyet gösteren izinsiz fabrika ve benzeri tesisler için önemli denetim mekanizmalarının işletilmesi gerekmektedir. İlgili idareler tarafından yeteri kadar denetim mekanizması işletilir ise canlı hayatını riske edecek durumların önüne geçilmiş olur ve fabrika-tesis benzeri faaliyetlerden kaynaklanacak atıksuların arıtıma tabi tutulmadan su ortamına deşarjı engellenmiş olur. Böylece su canlılarına kaliteli yaşam alanı hazırlanmış olur. Aksi durum hem suda yaşayan hem toprakta yaşayan canlı hayatını olumsuz etkileyeceği gibi toprak kalitesini ve verimini de düşürecektir. Dördüncü başlık olarak da su ortamına kirlilik yüklemelerini değerlendirecek olursak; Göynük Çayı boyunca tüm yerleşim alanlarından, tüm tesis-fabrika gibi yapılardan (ister evsel olsun ister endüstriyel olsun) kaynaklanan atıksuların arıtılmadan alıcı ortama verilmesi engellenmelidir. Çünkü yine bu durum da suyun kirlilik yükünü arttırarak sudaki çözünmüş oksijen düzeyini ciddi manada düşürecektir. Bu da hem suyun kirlenmesine, hem su canlılarının ölmesine, hem koku problemine, hem tarım-hayvancılık faaliyetlerinin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacaktır. Bu anlamda alıcı ortam olarak kullanılan su ekosistemlerinin adeta atık havuzu olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. Hiçbir yerleşim yerinin atıksuyu arıtılmadan doğrudan deşarj edilmemelidir. Doğayı, doğada yaşayan canlılara ve doğaya bırakmak temel çözümdür. Çünkü doğa, kendine ait olanı bir gün muhakkak geri alacaktır. Doğanın bu hamlesi ise maalesef genellikle felaketle sonuçlanmaktadır. Kısaca ormanlara, akarsulara, doğal kaynaklara el değmemeli. Doğa ve ekosistem kendi döngüsünde devam etmelidir. Endüstriyalizme, kapitalizme ve sermayeye karşı doğa ve canlı yaşamı desteklenmelidir. Çünkü dünya döndüğü sürece tüm canlıların yaşam hakkı evrensel hukukta da, ulusal hukukumuzda da, İslam hukukunda da sabit ve nettir. Lokal olarak bahsettiğimiz bölgelerde yaşanan balık ölümlerinin sebebine yönelik çalışmalar kapsamında bölgelerden su numunelerinin alınması gerekmektedir. Su kaynaklarında zirai ve endüstriyel kaynaklı deşarjlar sonucu kirlilikler araştırılmalı ve ciddi denetimler yapılmalıdır. Barajlardan bırakılacak can suyunun yeterli seviyesi ile sürekliliği bakımından sıkı denetimler yapılmalıdır. En azından haftanın belirli günlerinde hat boyu belirli noktalardan su yüksekliği, su debisi ve çözünmüş oksijen konsantrasyonu ölçülüp sonuca göre gerekiyorsa önlem ve tedbir alternatifleri geliştirilmelidir. Hat boyu tarımsal sulamanın yapıldığı bölgelerde bu sulama işleminin bilimin ve tekniğin referansı ile yapılması sağlanmalı, hoyratça bir sulama sisteminin engellenmesi gerekmektedir. Kısaca tüm bu olumsuzluklara karşı en net çözüm; denetim-yaptırım-bilinçlendirme mekanizmalarının doğru işletilmesi ile doğanın katline ve ekolojik kıyıma-yıkıma son verilmesidir. Hep sahip çıktığımız emek doğa bilim değerlerimiz doğrultusunda, emek ve bilim eksenli her çalışmanın yanında; bu eksenden sapan her çalışmanın, her uygulamanın ise karşısında olmak toplumsal ve yasal görevimizdir. TMMOB bileşenleri olarak mevcut sorunları ortaya koyma ve çözüm önerilerinde bulunmaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Sonuçta bu tür sorunlar merkezi politikalara paralel ilerliyor. İyileştirici konumunda değiliz maalesef, tespit ve öneri yapabiliyoruz. Ama vatandaş olarak hepimizin ortak görevi ve sorumluluğu doğamıza sahip çıkmak, gerçekleşen ihlallere karşı güçlü bir demokratik tavır ortaya koymaktır. Her platformda dediğimiz gibi teknik ve hukuki sınırlarda, TMMOB'un ilkeleri ışığında bu tür sorunlara karşı duracağımızı, tekniğin ve bilimin referansı ile politik duruşumuzun gerekliliğinden ötürü halkımız için-emek için-doğa için kapitalist merkezler ile egemen ittifaklara-koalisyonlara karşı mücadelede yol arkadaşlığı yapabileceğimiz ve bu hassasiyetle yaklaşan tüm kesimlerle ilkelerimiz doğrultusunda ortak hareket edebileceğimizi belirtmek isteriz.”
YORUM YAZIN
|
|