Bdp'den, 'toplumsal barış ve müzakere' için kanun teklifiBDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, demokratik çözüm süreci kapsamında Meclise Toplumsal Barış ve Müzakere Kanunu Teklifi verdi.![]() BDP grup başkan vekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan “çözüm süreci”nde gelinen aşama ve sürecin bundan sonraki seyriyle ilgili gelişmelere ilişkin Meclis'te bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Baluken, “Toplumsal Barış ve Müzakere Kanunu Teklifi” verdiklerini açıkladı. Meclis Başkanlığı'na sunulan teklifin gerekçesinde, Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren Kürt sorunu temelli toplumsal çatışmalar, katliamlar ve kırılmalar anlatılarak: “Yaşanan bu ağır süreç bir süre sonra çatışma ortamını beraberinde getirmiş ve son otuz yıldır toplumlar arası derin bir kırılma gerçekleşmiştir” denildi. Bu çatışmaların son bulması ve halklarla birlikte yaşamı yeniden kurgulamak adına çeşitli yol ve yöntemler izlendiğini anlatan Baluken, dünyanın farklı yerlerindeki çatışmaların çözümüne ilişkin deneyimleri de paylaştı. Kuzey İrlanda örneğini veren ve bu çatışmanın çözümündeki gelişmeleri aktaran Baluken, kısa bir zamana yayılan Güney Afrika sürecine de işaret etti. ‘1996'nın Aralık ayında, zorluklarla dolu ama ırk ayrımcılığının yapılmadığı yeni 21. Güney Afrika'sının temellerini atan yeni Anayasa kabul edilmiştir' diyen Baluken, Türkiye'de 30 yıldır yaşanan çatışmalar sırasında ise ateşkesler heba edildiği için toplumsal kırılmaların giderek derinleştiğini söyledi. Baluken, kanun teklifinin gerekçesinde şunları söyledi: “Türkiye'de ise bu 30 yıllık çatışmalı süreçte çeşitli dönemlerde ateşkesler ilan edilmiş ise de devletin, Kürt halkının temel taleplerini görmezden gelme eğilimleri neticesinde bu ateşkes süreçleri heba olmuş ve toplumsal kırılma giderek artmıştır. Ancak bu kırılmanın düşük yoğunluklu çatışma olarak adlandırılan süreçte taraflar açısından yarattığı tahribat çok ciddi boyutlardadır. Nitekim 1990'lar boyunca sürmüş olan ve 15 Şubat 1999'da Sayın Öcalan'ın Türkiye'ye teslimi ile somutlaşan süreç bu bakımdan devlet için sürdürülemez hale gelmiş ve Batının da desteğiyle Avrupa Birliğine uyum süreci olarak adlandırdığımız bir dönem gelişmiştir. Hatırlanacağı üzere, 2000'li yılların başında Avrupa Birliğine katılım süreci kapsamında ardı ardına çeşitli uyum yasaları çıkarılmış ve bu girişimler halklarımız tarafından umut ve dikkatle izlenmiştir. Tüm bu gelişmeler, demokratik Kürt siyaseti açısından da dikkate değer bulunmuştur. Nitekim bilindiği gibi Kürtler o yıllarda silahların yerine siyasetin hâkim olabilmesi adına üzerlerine düşen her türlü fedakârlığı yapmışlardır. Özellikle 1999 süreci esnasında barışın sağlanması adına sınır ötesine çekilirken ordunun operasyonları ile hayatını kaybeden yüzlerce örgüt üyesi hafızalardan çıkmamıştır. Yine, iyi niyet elçisi olarak geldikleri halde cezaevlerine atılan barış gruplarının özverisi hala sıcaklığını korumaktadır. Kürt halkı ve Türkiye demokratik kamuoyu o 5 yıl boyunca büyük bir sabır içinde ama kararlılığından asla taviz vermeden beklemiştir. Mevcut hükümet dönemi öncesinde başlayan bu süreç, hükümetin iktidarının ilk dönemlerinde de sürdürülmüştür. Uyum yasaları adı altında çıkarılan yasal düzenlemelerin ise, sorunlara köklü çözümler getirmekten ziyade, devletin anti demokratik görünümüne yapılan makyajdan başka bir şey olmadığı bir süre sonra anlaşılmıştır. Öyle ki, 2004'te Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda özgürlükler aleyhine yapılan değişiklikler, 2006 yılında Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan antidemokratik düzenlemeler toplumsal kırılmayı daha da derinleştirici olmuştur. Bu yasalar ile çocuklar, siyasetçiler, seçilmişler tutuklanmıştır. Ancak Kürt halkı tüm antidemokratik düzenlemelerin karşısında, onurlu bir barışın yanında olduğunu ortaya koymaktan geri durmamıştır. Nitekim Kürt açılımı, Oslo Görüşmeleri gibi aşamaların ardından Kürt sorununun barışçıl çözümü yönünde başlayan sürecin ilk adımları, Sayın Abdullah Öcalan'ın barıştan yana kararlı duruşu başta olmak üzere Kürt Hareketi tarafından atılmıştır ve atılmaya devam edilmektedir. Yine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 29 Aralık 2012 tarihinde TRT'de katıldığı bir programda Öcalan ile İmralı'da görüşmelerin yapıldığını belirterek, “Hala görüşmeler var. Çünkü netice almamız lazım. Işık olduğu sürece devam ederiz” şeklindeki konuşması Türkiye halklarında büyük heyecan ve umut yaratmıştır. Sayın Öcalan'ın 21 Mart 2013 günü Diyarbakır Newrozu'nda dile getirilen çağrı ile barışın tesisine yaklaşıldığına tüm Türkiye Halklarına müjdelenmiştir. Hâlihazırda Partimiz tarafından Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeler devam etmektedir. Ancak ne var ki hem Partimiz heyetlerinin hem de Devlet temsilcilerinin yapmış olduğu bu görüşmeler de facto bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu de facto durum ise “barış”ın bir dayanağı olması gerekliliğinden hareketle tüm kamuoyunda kaygı yaratmaktadır. Zira yukarda da ifade etmiş olduğumuz üzere, Kürt Halkı'nın Cumhuriyetin kuruluşundan beri ortaya koyduğu irade sürekli yok sayılmış, görmezden gelinmiştir. Bu bağlamda barışa yaklaşılan bu günlerde barış ve çözüm sürecinin sekteye uğramaması, en ufak bir tehlikeye maruz kalmaması önemlidir. Çünkü “barış” önemlidir ve halkların biricik özlemidir. Bu nedenle, “barış”ın bir yasa ile güvenceye alınması elzemdir. Toplumsal barışın kalıcı tesisi için, yapılmış ve yapılan müzakerelerin güvence altına alınması için bir kanunun çıkarılması ve müzakerelerin çerçevesi belirlenerek bu topraklarda yeşeren barış umudunun korunması ve büyütülmesi son derece önemli ve gereklidir. Zira böylesi bir iklimin heba edilmemesi, bugüne kadar kaçırılmış fırsatlar neticesinde yaşanan kayıplar düşünüldüğünde daha da önem arz etmektedir. Elbette barış sürecinin güvence altına alınması, hem bu yasal metin ile hem de güven artırıcı diğer adımların atılması ile mümkün olacaktır. Bu kanun teklifinin yasalaşması ile birlikte yol temizliği gibi antidemokratik düzenlemelerin son bulmasına yönelik yasal düzenlemelerin de acil bir şekilde yapılması elzemdir. Bu bağlamda, Terörle Mücadele Kanunun kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunlarında, 2911 sayılı yasada, PVSK'da demokratik düzenlemeler yapılması, uluslararası anlaşmalardaki çekincelerin kaldırılması, koruculuğun lağvedilmesi de barışa giden yolun temizlenmesi adına önemli adımları teşkil etmektedir. Yol temizliği ile birlikte yine çeşitli mevzuatta yer alan milliyetçi, ayrımcı ifadelerin temizlenmesi, dil haklarına yönelik düzenlemeler yapılması halka barışın ifade edilmesini kolaylaştıracak ve barışın tüm halk kesimleri tarafından korunmasını sağlayacaktır. Ayrıca görüşmelere gözlemci bir heyetin dâhil edilmesi ile Sayın Öcalan ve Devlet arasında gerçekleşen görüşmeleri garanti altına alacaktır. Barış süreçleri, dünya deneyimlerinden de izlediğimiz üzere sekteye uğrama ihtimali yüksek, kırılgan süreçlerdir. Bu nedenle elde edilmiş olan kazanımların heba olmaması ve birlikte gelecek tesisinin garantiye alınması amacıyla “Toplumsal Barış ve Müzakere Yasası” hazırlanmıştır.” YORUM YAZIN ![]()
|
|