BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Bingöl Milletvekili Dr. İdris Baluken, TBMM Genel Kurulunda, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bağlı kuruluşların 2012 yılı bütçeleri görüşülmesi konusunda BDP Grubu adına söz aldı.
TBMM Genel Kurulunda konuşan Baluken, TÜİK rakamlarına göre, OECD ülkelerinde işsizlik oranı yüzde 8,3 iken, Türkiye'de 2011 işsizlik oranının 11,9 olduğunu söyledi.
Türkiye'de nüfusun yüzde 20'sinin, toplam gelirin yüzde 50'sini elinde bulundurduğunu öne süren Baluken, OECD ülkeleri arasında Türkiye'nin gelir dağılımı açısından sondan 3. sırada olduğunu iddia etti.
Baluken, “Gelir dağılımındaki adaletsizlikten bahsetmiştim, bunun iyi anlaşılması için sadece şu örnekleri vermemiz yeterli: Türkiye'de nüfusun yüzde 20'si toplam gelirin yüzde 47,6'sını, yani yüzde 50'sini elinde bulunduruyor, en yoksul olan yüzde 20 kesim ise toplam gelirin yüzde 5,6'sına hitap ediyor. Yani bir tarafta, yüzde 20'lik bir kesimin yüzde 50'lik bir gelire hitabı, diğer tarafta da en yoksul kesimin yüzde 5,6'ya hitabı gelir dağılımındaki adaletsizliği en iyi şekilde gösteriyor. Bakın, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaleti açısından sondan 3'üncü sırada bulunmaktayız. Ülkede yaşanan yoksulluğun resmini göstermek açısından birtakım istatistiki verileri sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002 yılında 200 gram ekmek 25 kuruş iken bugün aynı gramajdaki ekmek 60 kuruşa alınıyor, 12,5 litrelik bir mutfak tüpü 14 lira iken bugün 55 liraya çıkmış durumda, yani artış oranı yüzde 300'lerin üzerinde. Yine dünyanın en pahalı benzininin, dünyanın en pahalı etinin tüketildiği ülke konumundayız. Şimdi bu verileri tamamen alt alta saatlerce burada sıralayabiliriz ancak burada sorunun temeline, asıl sorunun kaynağına inmek gerektiğini düşünüyoruz.”
Kürt sorununda çözümsüzlük yaşanılan ve ülke kaynaklarının savaşa gittiği bir ortamla karşı karşıya olunduğunu ileri süren Baluken, şunları kaydetti:
“Özellikle ülkenin son otuz yılı içerisinde Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı içerisinde bulunduğu savaş ortamının ve ülke kaynaklarının bu savaş ortamına harcanmasının getirdiği birtakım tablolarla karşı karşıyayız. Aslında ekonomiyi zora sokan, dış açık, cari açık miktarını her gün artıran, sosyal güvenlikteki kara deliği her gün artıran olgu bu savaşın, bahsetmiş olduğumuz savaşın kaynakları tüketen olgusudur. Bakınız, bir F16 savaş uçağının sadece bir saatlik havada kalma maliyeti 255 bin dolardır. Bir F4 uçağının bir saatlik havada kalma maliyeti 30 bin dolardır. Sadece bu yıl Türkiye ile ABD arasında yapılan 109 helikopter ihalesinin miktarı 3,5 milyar dolardır. İyi anlaşılması açısından şöyle söyleyebiliriz: Bu helikopter ihalesine harcanan 3,5 milyar ile her kente 400 yataklı bir hastane yapılabilirdi, bine yakın ilköğretim okulu her kente inşa edilebilirdi. Bakınız, bugün basına da yansıdı, 2003 Bingöl depreminden sonra Bingöl'de Yüzüncü Yıl İlköğretim Okulu, ödenek olmadığı için, ödenek çıkarılmadığı için her gün yüzlerce öğrencinin can güvenliğini tehdit edecek şekilde eğitim faaliyetlerine devam ediyor. Biz, bu şekildeki bir okula, hasarlı bir okula kendi öğrencilerimizi gönderirken, can güvenliklerini bu şekilde riske atarken, aynı zamanda helikopter ihalelerine bu şekilde devasa miktarlar aktarıyoruz. Bakın, bu ihale miktarındaki 3,5 milyar doları bir doğal afet yaşanan Van'a gönderilen yardımlarla bir mukayese etmenizi istiyoruz. Bugüne kadar devletin "Van'a aktardım." dediği miktar 17 milyon dolardı ve bu 17 milyon doların içerisinde de çoğunluğunu Emniyete ve Millî Eğitime harcayacak şekilde, aktaracak şekilde bir planlamayı esas almışlardı. 3,5 milyar doları helikopter ihalesine veren bir anlayış, bir doğal afet sonucu altyapısı tamamen çökmüş bir kentin belediyesine bugüne kadar tek bir kuruş aktarmamıştır. Hatta, belediyenin "Artık gücümüzün son noktasına geldik, gelirlerimizde tamamen bir tükenme noktası olduğu için hizmet veremez noktaya geldik." gibi çağrılarını da hiçbir şekilde dikkate almamaktadır. Biz, bu nedenle sorunun asıl kaynağının ortaya konulması gerektiğini önemsiyoruz. 2000 ile 2009 yılları arasında işçi ölümleri yüzde 60 oranında artmıştır. 2011 yılının ilk dokuz ayında 419 işçi iş kazası sonrası yaşamını yitirmiştir. Sadece 2011'in ekim ayında iş kazası sonrası 52 işçi yaşamını yitirmiş, 142 işçi ağır yaralanmıştır. Silikozis hastalarının, kot taşlama işinde çalışan işçilerin dramını hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar ölen silikozis hastalarının sayısı 67'yi buldu. Bu şekilde iş kazalarının ve işçi kayıplarının olduğu bir yerde Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin yüzde 12 oranında düşürülmesinin biz kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. Ben size şu anda söyleyeyim, saat 14.00 itibarıyla Diyarbakır Askerî Havaalanından onlarca uçak havalanmıştır. Bu uçaklar havalanırken emekçinin, çalışan kesimlerin, yoksulun, Kürt halkının, Türk halkının cebinden çıkan vergilerle havalanıyor.”